Mehmet SORAL

Mehmet SORAL

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

104 Amiral

A+A-

104 Emekli generalin ortak bildirisinden zerre miskal endişe duymuyorum. Onların, kadim Türk Ordusu'nun nitelikli yetişmiş emekli olmuş şerefli subayları olduklarını düşünüyorum. Niçin, çünkü benim endişelerim onlarla aynı da ondan. Kesinlikle darbe bildirisi olduğuna inanmıyorum. Bildiride, ordunun başka kuvvetlerine mensup isimlerin olmayışı, sadece denizci askerlerin olması gösteriyor ki; muhtıradan ziyade Montrö Sözleşmesi'nin taşıdığı anlamı görevleri gereği içselleştirmiş askerlerin bilgi ve birikimlerine dayanan endişelerini dile getiren ortak bir metin olduğunu görüyoruz.

Emekli olmuş olmak, yetişme ve görev bilincinden mütevelli yılların birikimi ile oluşmuş doğal asker refleksinin de sona ereceği anlamına gelmez. 

Cumhur İttifakı'nın; öyle sahte diplomalarla, asıl meslekleri ile uzaktan yakından ilgisi alakası olmayanların kamu kurumlarında görev yapan "Bilgisiz yetkililerin aklı'' ile ülkeyi uçuruma sürükleyenlere değil, bu son derece yetişmiş insanların ne demek istediklerini anlamaya çalışması ülkemiz ve milletimizin menfaatinedir.

Dolayısıyla ben, Türk milleti ve devletine büyük kazanımlar sağlayan zafer niteliğindeki Montrö sözleşmesi için "Marmara Denizi'nin ayrana dönüştürülmesi olasılığı kadar değişmez sandığınız Montrö sözleşmesini biz değiştirebiliriz" imasında bulunan her kim olursa olsun, bunların karşısında olmak; emeklisi emeksizi, askeri esnafı Türk milletine mensubiyet şuurunda olan herkesin görevidir.

Büyük bir kamu bankasının yönetim kurulunda diplomasız ve "Mesleki bilgisiz" bir güreşçinin bulunduğu, onu atayanların aynı zamanda daha dün gerçekleşen 15 Temmuz ihanetinden sonra hala bir fetöcü askeri terfi ettirip askeri istihbaratta general yaptıkları, devleti yönetme disiplininin adeta kontrolden çıktığı bir süreçte...

Kimse kusura bakmasın ben "Montrö sözleşmesi"nin; Marmara Denizi'nin mümkün olmasa da ayrana dönüştürülebileceği olasılığından bahisle delinebileceğine atıf yapan siyasi yöneticilere değil, cumhuriyet değer ve kazanımlarını koruma ve kollama üzerine yetişmiş askerlerin ortaya koydukları tavra güvenir ve anlamlı bulurum.

Amma velakin; 

104 Emekli askerin, Cumhur İttifakı'nın ve trollerinin bu bildiri üzerinde tepinerek ülkenin gerçek sorunlarının konuşulmamasına vesile olacağının hesabını yapabilmeliydiler. Sonuç itibariyle bu bildiri cumhur ittifakının işini kolaylaştırırken muhalefetin de zorlaştırmıştır. 

Zaten hep böyle olmuştur; asker veya ordu en doğal ve haklı endişelerini en olmayan yollarla, en zamanlamasız şekilde her ortaya koyduklarında; ne garip ki yine her defasında endişe duydukları unsurları iktidara taşımışlardır. Bu bildiri cumhur ittifakına; içine düştüğü çıkmazda can suyu olacaktır. 104 Amiral endişelerinde haklılar ancak bunları ifade etmek için buldukları yol ve yöntem yanlış olmuştur.

Özel eğitim görmüş üstün nitelikli amirallerin eğitimini aldıkları, Montrö dahil uluslar arası sözleşmelerle elde edilen kazanımları koruma ve kollama refleksinden darbe çıkaramazsınız. Esas korkunuz, iktidardan olma korkunuzun üzerinize sinmiş tedirginliğidir. Aslında bu insanların silahlarından değil, zaten beylik tabancaları hariç yok da; ama bilgi, birikim ve iyi yetişmişliklerinden mütevellit özgüvenlerinden, kısaca yüreklerinden korkuyorsunuz.

Bence siz önce Fetö örneğinde olduğu gibi hala güncel olan; devlete yerleştirdiklerinizden emin olun. O cemaatin bu cemaatin, devletin falanca filanca birimlerinde hakim oldukları bizatihi muhalefet tarafından sürekli ifade ediliyor. 

Malum "Dikkat çekme" metnini paylaşan amiralleri hadisiz ve hudutsuzca suçlayıp emekliliklerinin iptalini, rütbelerinin sökülmesini ve maaşlarının kelimesini talep eden Devlet Bahçeli; o delikanlı insanlar gibi kaç tane yetiştirip Türk devlet ve milletine armağan ettin? Keşke Allah sana da nasip edip, bir evladın ana rahmine düştüğünden amiral olana kadar geçen sürede yaşananlara şahit olabilseydin. 25 yaşındaki oğlumu yatmadan önce hala kontrol ediyorum; üstü açık uyumuş olabilir mi diye?

O kadar kolay mı; o omuzlardaki rütbe onur ve şerefleri onlara sen mi bahşettin ki; "Hepsini toplayın, geri alıyorum" diyebiliyorsun? Sana insanların şeref ve onurları üzerinde tasarruf yetkisi verilmedi ki; elinde bir tahsildar defteri istediğine istediğin hesabı kesiyorsun? O analardan birisi çıksa size; "Ey Bahçeli son derece emin olduğum evladıma hangi cüretle öyle ithamda bulunabilirsin? Montrö bozulmasın demenin neresinde hainlik var, söylesene?" dese ne cevap vereceksin?

Türk milliyetçiliği açısından devleti koruma ve kollama mantığı içerisinde, cumhuriyet değer ve kazanımlarına sadakat anlamında "Dikkat çekme" bildirgesinde ne yanlış bir düşünce, ne de yanlış bir ifade var. Ama şunu anlıyoruz ki; milliyetçi vicdanın kabul etmediği, izah etmede aciz kaldığı tutum ve davranışlarınızın temelindeki gerçek; Balgat hegemonyanızın sürdürülebilir olmaktan çıkmış olmasıdır.

104 iyi yetişmiş yürekli Türk amirali...

Bir çoğunuz AKP'nin devlete yerleştirdiği Fetö tarafından Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında mağdur edildiniz, birçoğunuz 15 Temmuz ihaneti karşısında emekli olduğunuz halde birliklerinize koşarak hainlere karşı mücadele ettiniz, yetmediği gibi maalesef bu gün de siyaset kurumunun ihanetine maruz kaldınız. 

Şunu iyi bilin ki; Türk milliyetçileri sizinle ilgili ne Devlet Bahçeli'nin ne de Meral Akşener'in yanında değil, sizin yanınızdadırlar. Ama Meral Hanım'ın bir sözü var ki ciddiye almalısınız, yani parti kurun. Siyasette doğruluk ve kaypaklık aşağı yukarı at başı gider. Sizi ne kadar takdir etsem de; meramınızı ancak siyaset içinde anlatabileceğinizi düşünüyorum. Çünkü siyasetin kaypak tarafı ile ancak öyle baş edebilirisiniz. Meral Hanım'ın "Zevzekler" ithamını hiç doğru bulmadım ama dedim ya; o ifade, Meral Hanım'ın vicdanının söylettiği değil siyasi konjonktürün söylettiği bir sıfattır. Çünkü bu salgın sürecinde il il, ilçe ilçe, köy köy dolaşarak millet ile hemhal olan Meral Akşener'in emeklerini yerle yeksan edecek, belli ki siyasi sonuçlarının hesabını yeterince yapamadığınız, cumhur ittifakının suiistimal edip günlerce üzerinde tepineceği aşikar olan bir suiistimal alanı yaratmış oldunuz.

Değerli amirallerim,

Önce sizi doğuran ana babalarınıza, sonra eğitiminizde emeği geçen hocalarınıza kadir kıymet bilen herkes kurban olsun.

Peki AK Parti'nin bu yaptıklarına ne diyeceğiz? 

İlker Başbuğ veya herhangi bir siyasi parti lideri ya da önemli bir kanaat önderi "Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır" demiş olsalardı Cumhur İttifakı trolleri şimdi hep bir ağızdan ne yaygara koparıyor olurlardı değil mi; "Darbe çığırtkanlığı yapılıyor" diyerek.

Aslında AK PARTİ bu ülkede ismi konmamış seri halde "Darbeler" yapıyor, bilmem farkında mısınız?
"17/25 Aralık 2013"ün Fetö soruşturmaları için milat kabul edilmesi; anayasamıza göre hangi hukuki merciinin verdiği karara binaen meşru görülmüştür. AK Parti'ye göre Fetö'nün geçmişi kırk yıl öncesine dayandığına göre milad niçin "17/25 2013" oluyor da daha öncesi; mesela 2004 milli güvenlik kurulu kararı olmuyor; "Cemaatin paralel yapılanması" tespiti.

Kim böyle olsun istedi; AK Parti.

Sonra;

Oylama sürerken gün ortasında mühürsüz zarflardan çıkan oyların geçerli sayılması.

Sonra;

İstanbul Belediye başkanlığı seçimini kaybetmiş olmalarına rağmen iptalinin sağlayarak tekrarlatmak.

Sonra; 

Türk milletinin masa başında elde ettiği ve büyük kazanımlar sağladığı Montrö Sözleşmesi'nin; belli ki arka planında ne gibi niyetlerin olduğunu bilmediğiniz "Kanal İstanbul Projesi'nin icra edilmesi paralelinde "Marmara Denizi' ayran yapmak mümkün dür" lafı üzerinden tartışmaya açılması cüretinin gösterilmesi.

Sonra;

TBMM, yani parlamento tarafından kabul edilerek uyulması yasallaşan, muhtevası kadın hakları olan İstanbul sözleşmesinin bir gecede tek bir irade tarafından iptal edilmesi.

Sonra;

Muhalefet tarafından TBMM'de red edilen bir kanun teklifinin cumhur ittifakı tarafından talep edilip meclis başkanı tarafından oylamanın iptalinin sağlanması.

"27 Nisan e-muhtırası" muhtıra olabiliyorsa yukarıda sıraladıklarım da pekala darbedir. Hiçbirinde, vicdani muhasebe yaptığımızda hukuki meşruiyet göremiyorum.


Gergeroğlu meselesi üzerine

Ömer Faruk Gergeroğlu'nun HDP milletvekili olup ne demiş ne yapmış umurumda değil. Eğer Gergeroğlu'na isnat edilen suç üzerinden hüküm verilecekse tüm hapishaneler AK Parti ile ilgili ve iltisaklı olanlarla dolar. "Ne istediniz de vermedik"ten sorgulamaya başlanırsa....

Gergeroğlu'na isnat edilen suçun aynısını yani terörü ve teröristi övmeyi....

Apo'ya; "Sayın demeyi suç olmaktan çıkardık" diyenlere, "Kürtlere yapılan bana da yapılsaydı ben de dağa çıkardım" diyenlere, Apo'yu siyasi Kürt hareketinin lideri görüp meşrulaştırarak, siyasi destek için kendisine Kürtlere hitaben ısmarlama mektup yazdırarak, etnik ayrımcılara "Sizin lideriniz Abdullah Öcalan'dır. Biz Cumhur İttifakı olarak bunu kabul ediyoruz ama siz de oylarınızı Cumhur İttifakı'na vermelisiniz" şeklindeki taahhüde şamil kıldığımızda yukarıda sıraladığım terör ve terörist ile hemhal olma haline ne diyeceğiz peki. Gergeroğlu'nun yattığı koğuşun bir yanındaki koğuşa da yukarıdaki düşünce, eylem ve gerçekleşmiş fiillerin müsebbibi olanlar yatarsa işte o zaman Gergeroğlu'nun hapis yatması hem hak, hem de adil olur.

Gelelim esas söylemek istediğime. Devlet Bahçeli marifeti ile meclise getirilip, Türk milliyetçiliği kurumsal kimliği MHP'den AKP'ye asist yapılarak, AKP tarafından "İkiz yasalar" olarak Türk milletine atılan gol gerçeği ortadayken, kimse kusura bakmasın devletin ve milletin bekası üzerine hassasiyetimi Gergeroğlu'nun ne yaptığı ne söylediği üzerinden değil, biz bu ikiz yasalar golünü ne ara niçin yedik bunu sorgulama üzerinden göstermek isterim.

18.06.2003 tarihinde, AB’ye 6. Uyum Paketi, medeni ve siyasi haklar ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin uluslar arası sözleşmeler kapsamında yürürlüğe giren 4867 ve 4868 Sayılı İkiz yasalara göre...

Taraf ülkeler içinde kendini halk ve inanç grupları olarak tanımlayanlar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptirler. Yine bu sözleşme ile kendilerini "Halk" olarak tanımlayan etnik veya bölgesel halkların sahip oldukları doğal kaynakların kullanımının kendi tasarruflarında olmasını talep edebilecekler.

Bu iki yasa ülkemizde etnik ve dinsel ayrımcılığı olabildiğince körükleyerek, ülke bütünlüğüne mayın döşeme imkanı sağlıyor.

Yani uluslararası camia düğmeye bastığı an, kendine "Halk" diyenler sivil itaatsizlik ve çatışma sürecini başlatabilir. İşte bu nedenle HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş "İsteklerimiz kabul görmezse ortalığı Tahrir meydanına çeviririz" demeye cüret edebilmiştir. Buna cüret edebiliyor çünkü, TBMM'inden geçmiş ikiz yasalar bunun için bir alt zemin hazırlamıştır da ondan.
Sonuç; gerek AKP gerekse MHP'nin sürekli tahriklerle diğer siyasi partileri de çatışma arenasına çekerek HDP üzerinde tepinme ile yaratılan tozun dumanın içinde ikiz yasaların cevaz verdiği yeni bir süreç üzerine yazılmış bir başka gol hazırlığı mı var?

Artık şu gerçeği bilelim ki; HDP üzerinden yaratılan görsel mağduriyetler (Hukuki değil) ile ülkedeki tüm Kürtlerin tahriklerle kendi aralarında konsolide olmalarını sağlamak gibi sinsice bir sürecin yürütüldüğünü veya en azından yürütülmekte olan sürecin böyle bir sonuca yarayacağını düşünüyorum. 

Şimdi tam da sorma zamanı değil mi? Devlet Bahçeli Türk milletinin sahip olduğu değerlerden bahisle İstanbul sözleşmesinin iptalini hararetle destekledi. Haydi bakalım; şimdi de kendisinden beklentimiz ikiz yasaların gene bir gece yarısı aynı şekilde kabulünün kaldırılmasıdır.

Neymiş; Gergeroğlu onu demiş bunu demiş, döşek serip mecliste yatmış, abdest almış namaz kılamamış, pantolonu çıkarıp giymemiş vs.

Geçiniz bunları. İkiz yasalar golünü bu millete niçin attınız? Yoksa Cumhur İttifakı ruhu o günlerde mi vücut bulmuştu ki; daha sonraki tüm süreçler Recep Tayyip Erdoğan'ın tek otorite sahibi olmasına yönelik gelişti ve yaşandı?

Bugün için HDP, yarın için hangi inisiyatif olabilir bilemem ama HDP üzerinden bizatihi hükümet/Cumhur İttifakı politikası ile konsolide olmaya adeta yönlendirilen Kürtler gün gelecek eylemlerini ikiz yasaların kabulü meşruiyetine dayandırarak emperyalistler nezdinde ülkemiz için yumuşak karın oluşturacaklardır, unutmayalım.

Dolayısıyla, hassasiyetlerimiz anlamında dikkat kesilmemiz ve sorgulama yapmamız gereken husus, HDP'nin ne yapmak (çünkü biliyoruz) istediğinden ziyade Cumhur İttifakı'nın ne yapıp, Türkiye'yi nereye götürmek istediğidir...

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum