Adaletin tepesinde ki Demokles
Sayın okur, yazıya başlamadan evvel isterseniz şu Demokles’in kılıcı sözü nereden kaynaklanıyor, MÖ. 4. yüzyıldan beri neden söylenegelir onun açıklamasını öğrenelim.
“Akdeniz'de Sicilya adasında Sirakuza Krallığı vardır. Kral Dionysios'tur.
Sarayda hem Dionysios'un yakın dostu hem de danışmanı olan Demokles de vardır. Demokles sürekli kral Dionysios'un rahat ve huzur içinde gösterişli bir hayat yaşadığını çevresine anlatır.
Dionysios bu sözleri duyar ve birgün Demokles'e tahta oturmanın mutluluğunu onun da tatmasını ister! Krallık tacını tahtını büyük bir tören düzenleyerek Demokles’e verir. Hizmetçilerinden de kendisine yapılan hizmetin aynısının yapılmasını ister.
Demokles büyük bir keyif ve mutluluk içindeyken tahtının üstünde hemen başında yer alan kılıcın atkuyruğuna bağlı bir şekilde sallandığını fark eder ve korkmaya başlar.
Ve krallık tahtının o kadar da rahat ve mutluluk verici olmadığını her an tehlike altında yaşandığını görür, anlar.” (Kaynak: Çiçero’nun yazıtlarından alıntı)
İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinin kaybedilmesi AKP’ye çok pahalıya mal oldu ve yenilgiyi bir türlü hazmedemiyorlar.
Nasıl hazmedilsin ki, Osmanlı’dan bu yana dünyanın siyaset ve ticaret merkezi olan İstanbul, 1994 yılından beri Tayyip Erdoğan ve kendi siyasi çizgisini izleyenlerin elinde. Zaten 31 Mart yerel seçimlerinden önce de söylenmemiş miydi: “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder.”
İstanbul kaybedildi ama AKP de hırçınlıklar ve saldırganlık, o nispette arttı. Sürekli kazanma duygusu ve güç zehirlenmesinden olacak ki, mağlubiyet bir türlü kabullenip hazmedilemedi. Kabullenilemeyen yenilgiye aslında geçerli gerekçe de bulunamıyordu. AKP Genel Başkan yardımcısı Ali İhsan Yavuz: “İstanbul seçimlerinde, hiç bir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu, ama biz fark edemedik.” sözleriyle tükenmişliğin, acizliğin kaybetmenin insiyakını yaşıyordu Sayın Yavuz.
Hırçınlık dedim evet, şehit cenazelerinde dahi muhalefet liderlerini görmeye tahammülleri kalmamıştı. Bir şehit cenazesinde saldırıya uğrayan Sayın Kılıçdaroğlu’na Cumhur İttifakı'na mensup iki lider, geçmiş olsun dahi demeden, sanki şehit cenazesine katılmak suçmuş gibi hemen saldırıya geçtiler. Saldırganlar ise sorgulamadan sonra serbest.
Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’a yapılan saldırı da aynısı; önce sorgulama, sonra salıverme.
İşte bu gibi olaylar da gösteriyor ki, İstanbul ve Türkiye’yi kaybetmemek için her türlü imkân seferber edilmeliydi ve hala da ediliyor. Binali Yıldırım’ın: “Kaydedilmiş bir seçimin davasını güdecek değilim”, “Bu seçimde Başkan adayları yarışmadı” demesine rağmen.
Peki, ama bütün bu kanunsuzluk ve hukuksuzluklara karşı bu kadar direnç neden derseniz, açıklayayım, “Tek adamlık ve onun emrine sunulan KHK’ler.”
KHK’lere bir sınırlama getirilemediği müddetçe, Türkiye de ne hukuk devletinden söz edilir, ne de sağlıklı bir hak arama mücadelesi yapılır.
Eski Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzoğlu feryat ediyor: 696 No’lu KHK’ hakkında; “15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra, FETÖ örgütüne karşı suç işleyenler suçlu sayılamaz.” maddesi ilave ediliyor.
Bu da demek oluyor ki, bir kişinin 'kaşının üzerinde kara var' deyip karşısındakinin gözünü patlatsa, FETÖ savunmasıyla adaletin elinden kurtulacak.
Adaletin tepesinde böyle Demokles’in kılıcı gibi sallanan KHK’lar olduğu müddetçe ne Yüksek Seçim Kurulu doğru karar verir ne de diğer yargı mensupları. Bu böylece biline.
Kalın sağlıcakla…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.