Afferin sana
Geçen gün benim kanka Zehra ile söyleşiyoruz. Gene hiddetli... gene öfkeli... bu kez analığa yakışmayacak şekilde çocuk yetiştiren sözde analara kızıyor...
“Tamam söylenip durma!.. Anlat da ben de bileyim.” dedim. “Peki...” diyerek başladı anlatmaya...
“Benim bir elti var... Düşman başına bile demem. O derece yani!.. Yalnız aileyi karıştırmak, herkesi birbirine düşürmek değil hüneri. Canı, varı yoğu bir oğluna da doğru analık yapmıyor. Benim anamdan babamdan gördüğüm aile terbiyesi ile hiç mi hiç örtüşmüyor onun çocuğuna öğrettikleri. Bizde sürekli vicdan, ahlak muhakemesi yapılır; sonra da konu dinle pekiştirilirdi. Sanırım biraz da kafamız çalışsın, doğrudan dine uygun mu diye sorup birilerinin dediğini sorgulamadan kabullenmeyelim diye böyle yaparlardı annemle babam. Nur içinde yatsınlar. Şimdi biz bir şey yapacağımız zaman tam kapsamlı düşünürüz. “Karşı tarafa zararımız var mı?” diye empati kurarız. “Biz o tarafta olsak ne yapardık, nasıl düşünürdük, doğru bulur muyduk?” deriz. Vicdan ve ahlakımıza uyuyorsa ona göre hareket ederiz. Zaten genelde araştırdığımızda dinimize de uygun olduğunu görürüz...
Bize öğretilene göre dinin asıl amacı din=ahlak ve vicdan idi çünkü...
Benim eltinin karşı apartmanın alt katında oturan komşusunun bir oğlu varmış. Çocuk pencereye oturur akşama kadar yoldan gelip geçenden bir şeyler istermiş. Simitçi mi geçiyor hemen “Abiiii... çok acıktım. Annem evde yok. Ne olur bana bir gevrek verseneee!..” dermiş. Acıkan çaresiz bir çocuğa bir simitçi aldırış etmese bile arkadan gelen mutlaka tuzağa düşermiş. Elinde pazardan aldığı meyve torbası ile geçen teyzeyi de hiç kaçırmazmış çocuk. “Teyzeeee... çok canım çektiiii!..” Elbet teyze de “Çocuğun canı çekmiş.” der çıkarır, verirmiş. Haaa annesi mi?.. İçerde ya bulaşık yıkıyor, ya da televizyon seyrediyor olurmuş. Çocuğunun yaptıklarından haberdar olup gıkını bile çıkarmadığı gibi “afferin sana” der hatta çocuğun elindeki simitten “Bir ısırık versene” diye pay bile istermiş. Biz çocuklarımıza bu durumun ne kadar kötü bir örnek olduğunu, ayıp ve yanlış olduğunu anlatırız değil mi Hülya'cığım. Yok anam benim elti henüz yedi yaşındaki oğluna çıkışıyor da çıkışıyor “Bak o ne akıllı çocuk... başının çaresine bakıyor... hayatta aç kalmaz... bizimkisi salak!.. Değil yiyecek... susuzluktan ölse bir yudum su isteyemez kimseden.” diyerek küçücük çocuğu yerin dibine geçiriyor...
“Ahhh Hülya'cığım... anladın mı neden köpürüyorum... Bu kadından akraba olacağına hiç olmasın. Benim çocuklarıma da kötü örnek olacak diye ödüm kopuyor.” dedikten sonra bir yandan çayını yudumluyor diğer yandan Nil Karaibrahimgil'in o meşhur şarkısını mırıldanıyor... “Akraba olmasın... Akbaba olmasın... Madem sen yoksun, kimse olmasın...”
Başka bir gün yan komşum Özden ile oturuyorduk. Ordan, burdan geçmişten laf açıldı. Özden:“Hülya abla işte o tanıdığımızın kızı var ya... benim cüzdanımdan para bile aşırdı. Oğlan kardeşi bir gün bir marketten alışveriş yaparken hoşuna giden bir iki şeyi kimse görmeden cebine sokuvermiş. Eve gelmiş, iştahla yerken annesi nereden aldığını sormuş. Çocuk anlatınca da “Afferin çocuğuma...” demiş. Sonra bir gün otururken oğlunun yaptığını bize anlattıktan sonra mutlu, övünür gibi “Vallahi benim çocuğun maşallahı var. Yere düşse bir avuç toprakla kalkar!..” demişti!..
***
Anlatılanları düşündükçe aklım şaştı... nasıl bir terbiyedir, nasıl bir ahlaktır bu... ne biçim bir vicdandır!.. Neler oluyor bize...
Demek ki her ana gerçekten ana olamıyor... Ana olmak için de doğru, düzgün ve ahlaklı olmalı... Rahmetli babamın anlattığı bir hikaye usuma düştü. Size de anlatayım. Şöyleydi:
“Eski zamanlarda azılı bir hırsızı yakalamışlar. Cezası belli... Asacaklar... Dar ağacında son dileğini sormuşlar. “Bana anamı getirin, son bir kez göreyim.” demiş. Hemen emir verilmiş, annesi getirilmiş. Annesini görünce hırsız “Anam dilini çıkar da bir öpeyim. Son arzum budur!..” demiş. Annesi dilini çıkarınca hırsız annesinin dilini ısırıp koparıvermiş!.. Herkes şaşkın. Annesi acılar içinde kıvranıyor. Sormuşlar “Neden yaptın?” “Anlatayım.” demiş ve başlamış anlatmaya...
“Ben çocukken bir gün komşunun kümesinden yumurta çaldım ve sevinerek anneme getirip verdim. Nereden bulduğumu sordu. Ben de söyledim. Bana “Afferin çocuğum...” dedi. Annemden aldığım bu afferin beni çok sevindirmişti. Sonra annemin takdirini kazanmak için hep başka şeyler... daha büyük, daha pahalı şeyler çaldım getirdim. Annem hep sevindi... hep beni sevdi... Eğer o bana bunun yanlış ve kötü bir şey olduğunu öğretseydi ben bu gün burada olmazdım.” demiş...
İşte böyle... Allah herkese yanlışı doğru gibi öğretmeyen doğru analar versin... Hani “Cennet anaların ayağının altındadır.” derler ya!.. bence böylelerinin ayağının altında yalnızca pis ayak kokusu var!..
Hülya Sezgin /[email protected]
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.