Ağlıyordu
Akşam sofrasının sonlarına doğru idi. Eşim Hikmet tabağında kalan son lokmayı ağzına atarken ben de salata kasesini önüme çekmiş kalan kısmını bitirmeye çalışıyordum. Gözümüz televizyonda akşam haberlerini izliyor, öfkelendiğimiz haberlerle ilgili sanki haber spikeri de odamızda gibi polemik yapıp söyleniyorduk...
Derken kapı zilimizin ısrarlı çalışı ile sıçradım. Hemen pencereden ikimiz birden baktık. Beyaz bir kango araba ile orta yaşlı bir bey kapıda duruyordu. Hikmet kapıya seyirtirken “Balıkçı abimiz... gidip bir bakayım... “dedi. Geri döndüğünde bir yandan telaşla giyinmeye çalışıyor, bir yandan da bana anlatıyordu.
“Köpeği Hektor çok hastaymış. Veteriner acil kan vermemiz gerek, yoksa kaybederiz.” demiş. Onun da güçlü kuvvetli, sağlıklı olduğundan bizim köpeğimiz Efe aklına gelmiş. Yazık ağlıyor. Köpeğine kıyamıyor. “Çok alışmışım. Ölürse ne yaparım?” diyor. Sonuçta o da can. Onun hayatı da önemli. Yani bizim efe kan vererek hayat kurtaracak Hüşü'cüğüm.” dedi. “Ancak onu bu yabancı araca nasıl bindireceğiz...” diye söylenerek aşağıya indi. Az sonra bir şekilde efeyi de araca bindirerek gittiler.
Hoş Efe de artık yaşlı sınıfına giriyor. Tam on bir yıldır bizimle. Altmış kilocuk ayı yavrusu gibi bir çoban köpeği. Mahallemizin ağır abisi o. Sokak köpeği olan annesi inşaat halinde olan karşı evin bahçesinde yavrulamıştı. Altı kardeşi ve annelerini uzun süre beslemiştim. Sonra da hepsinden şeker olan oyuncak ayı görünümlü efeyi sahiplenmiştim. O günden beri ailemizin bir ferdi... bir parçası. Her sabah ben, akşam eşim ihtiyaç gezmesine götürüyoruz. Haaa... çocukların oynamadığı, insansız tepelere... Parklarda köpeklerine ihiyaç gidertenlere pek öfkeleniyorum çünkü... Sonra oralarda küçücük masum yavrular düşe kalka oynuyorlar... Yazık... günah!..
Köpeklerde bir yıl yedi yaşa denk geliyormuş. Yani Efemiz yetmiş yedi yaşında... Ama ihtiyar delikanlı... Yaşını kabul etmiyor... Hâlâ tepesini attırana öfkelenip efeleniyor...
Akşam olunca Hikmet biraz canı sıkkın, biraz da yorulmuş; efe ise bitkin bir halde döndüler. Efe bahçenin serin köşesine gidip yemyeşil çimlerin üzerine sereserpe uzanarak horul horul uyumaya başladı. Hikmet ise olanları bana anlatmaya koyuldu...
“Arabaya efeyi güç bela bindirdik. Urla'da klinik veterinerine götürdük. Efe yabancı bir yerde hakimiyetini kurmak amacı ile hemen koridorda tespit ettiği bütün noktalara işaretini çişle bıraktı. Ben görevlilere karşı mahcup “Özür dilerim.” desem de onlar alışkın... Gülümseyerek bir yandan yeri paspaslıyor, diğer yandan da bana “Sorun değil” diyorlardı. Az sonra odaya gelen veteriner efenin efece bakışı karşısında bıyık altından gülümseyerek “Sen az sonra görürsün.” dedi. Dediği gibi Efenin ön pati tırnak arasından uyuşturucu iğneyi yapmasıyla Efe birkaç dakika içinde timsah gibi yere yapıştı.
Kan örneklerini aldılar, tetkike yolladılar. Biraz sonra sonuçlar geldiğinde veterinerin yüzü gülüyordu. “Tam da Efeye yaraşır durumda. Maşallah kan değerleri çok iyi.” dedi. Hemen bir ünite kan alınarak Hektora verdiler. Sonra da Efeye aynı yöntemle ayıltıcı iğne yaptılar.”
Aradan onbeş-yirmi gün sonra Hikmet balıkçı abimize yolda rastlamış. Çok üzgünmüş. Canı sıkkın, gözleri nemli anlatmış. Hektor önce iyi olmuş. Ancak hastalık çok ilerlemiş. Çünkü teşhiste geç kalınmış. On beş gün sonra ölmüş. Balıkçı abi perişan gene ağlıyormuş... “Dayanamıyorum... gideceğim buralardan...” diyormuş!..
Bu hüzünlü bir öykü oldu. Bir de geçenlerde televizyonda haberlerde dinledim. Daha umutlu, sonu güzel biten bir öykü idi. Size de anlatayım...
Zonguldaklı zilli... bir köpek... On yıldır sahibesi yetmiş dört yaşındaki Zehra teyze ile yaşıyormuş. Geçtiğimiz yıl kansere yakalanmış. Veteriner kemoterapi yapmak istemiş ama Zilli kabul etmemiş. Zehra teyzenin çok üzülmesi üzerine ameliyata karar vermişler. Veteriner “Böylece ömrünü bir yıl daha uzatırız.” diyormuş. Ama öyle ki bir mucize yaşanmış. Ameliyattan sonra Zehra teyzenin yakın ilgisi ve sevgisi Zilliyi kanserden kurtarmış. Kan tetkikleri yapıldığında zillinin kanseri yendiğini görmüşler. Zehra teyzenin kucağında ikisi de mutlu şımarıp duruyordu...
Sevgi her şeye kâdir. Bu insanda da böyle... hayvanda da... sevgi görünce daha bir coşup açan çiçekte de...
Hani diyorlar ya “insanlarla uğraşmak yerine severek kendinize iyilik edin.” gibi bir laf. Vallahi doğru...
Hülya Sezgin/ [email protected]
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.