Ali Türkşen değerli ve kahraman bir Türk subayıdır
Ali Türkşen değerli ve kahraman bir Türk subayıdır.
İYİ Parti'nin kurulması aşamasında "Ali Türkşen'de kurucumuz" dendiğinde partiye güven ve itibar artırmıştı. Dolayısıyla, bu konuma konan, hele ki bir de disiplinli yaşamayı, düşünmeyi günlük yaşantısında şiar edinmiş insanların öz güveni yüksek olup, istenildiği şekilde evrilip çevrilemezler. Bu tip insanları kontrol altında tutmak zor olduğu gibi kaprislerinin de olması doğaldır.
...
PARTİ'ye alırken vitrine katkılarının büyük olacağı düşünülen insanlar doğal olarak görüşlerinin de önemsenmesini beklerler. Ancak bir askerin, hele ki Türk tipi siyaset anlayışına ve işleyiş biçimine tahammül etmesi zor olacağı gibi zaman da alacaktır.
...
Ali Türkşen komutanımız vatansever bir Türk evladıdır. Meral Hanım'ın evine tacizde bulunulduğunda ilk gelenlerdendi. Partiye girdikten sonraki konferansları da dahil olmak üzere bir çok konuşmasını dinledim, hiç de içten pazarlığı yoktu. Kısaca samimiydi. İYİ PARTİ iktidar olamaz derken, belki de bizatihi devletin İYİ PARTİ ye karşı tutum ve davranışlarını dile getirmiş de olabilir.
...
Dolayısıyla, her geçen gün hiç de itibarı kalmamış olan "Siyaset Kurumu" uğruna Ali Türkşen gibi kahramanlarımızı harcamanın doğru olmadığı, hatta bizatihi fetö ihanet şebekesinin mağduru olmuş olmasını onun ayrı bir ayrıcalığı olarak görmek lazımdı.
...
Ali Türkşen komutanımızın hangi partili olmasından ziyade önemli olan vatansever Türk milliyetçisi olmasıdır.
Özellikle okunması dileğiyle
Belki de; parti içi antidemokratik uygulamaların kavgasını ısrarla vermeyip, ilk akla gelenin farklı bir oluşuma gidilmesi düşüncesi; sürekli şikayetçisi olduğumuz hususların devamına neden oluyor, hatta geleneksel hale geliyor.
...
Özellikle Türk milliyetçileri olarak fazlasıyla tecrübe edinip, gördük ki her türlü yeni oluşumların öncüleri; oluşum veya partileşme gerçekleştirdikten sonra kendilerini oluşumun "Doğal ayrıcalıklı muktedirleri" olarak görmeye başlıyorlar.
...
İşte onun içindir ki; ne yapıp edip ısrarla yeni oluşumlar yerine, ne pahasına olursa olsun partiyi kimlerin gasp ettiğini düşünüyorsak, onların gasbından kurtarmanın mücadelesini vermek lazım.
...
İşte bunun içindir ki; seçimle yönetimlerin belirlenmesi usulüne olan inancım, dolayısıyla sadakatim gereği İYİ Parti'de atama yönetimlerde yer almayacağımı 12 Ağustos'tan hemen sonra deklare ettim ki; kendi adıma "Kıvırma" payım olmasın diye. İnsan ilk önce ortaya koyduğu ilkelerin sınavını kendi nefsine karşı vermeli, sonra eksik olanları düzeltmeye kalkmalıdır. Bu inancıma sadakatimi MHP'deyken de sürdürmüştüm.
...
Diyeceksiniz ki bunu MHP'de niçin yapmadınız. Belgeye, bilgiye dayanmayan kendi kişisel tespitlerime göre; MHP'yi bir siyasi parti olmaktan ziyade devletin aynen MİT'i gibi bir kurumu olarak görüp, Türk milliyetçilerinin MHP çatısı altında hiç bir zaman iktidara yürümesinin mümkün olmayacağına kanaat getirdim.
...
MHP'nin misyonu; bir siyasi parti olmaktan ziyade Cumhuriyet hükumetleri siyasi bir desteğe ihtiyaç duyduklarında devletin resmi bir kamu kurumu gibi görevini ifa ederek, cari olan hükumete destek olmaktır.
...
Dolayısıyla tespitim o ki; MHP'nin genel başkanı hiç bir zaman Türk milliyetçilerinin iradesi ile değişmeyecektir. Değişse bile bir Devlet Bahçeli gider aynı görevi ifa etmek üzere, aynı misyona sahip bir başka Devlet Bahçeli gelecektir. Gelenin de, gidenin de ortak sloganı; "İktidara talip değiliz ama cumhuriyet hükumetlerine tam destek".
...
Nasıl ki devlet zaman zaman bir operasyon için gerekirse polis memuruna şehrin bir meydanında günlerce simit sattırıyorsa; MHP de bu anlamda "Devletin bekası" adına Türk siyasetinde bu şekilde görev ifa ediyor olabilir. Belki de Sayın Bahçeli "Devletin bekası" derken tam da bunu kastediyor olabilir(!) Kim bilir; belki de devlet aklı devlet için siyasi parti görünümünde böyle bir yapıyı kendisine yöntem olarak belirlemiş olabilir, hatta bunda haklı da olabilir. Ancak Türk milliyetçileri de iktidar olmak, devleti yönetmek istiyorlar. Bunun yanında bu harekete aidiyet duygusu ile bağlı vatansever insanlar yetişiyor. Afrin Harekatı'nda bozkurt işareti yapan Mehmetçikleri hatırlayalım. Aynı bozkurt işaretini vergi dairesindeki memurlar vergi toplama aşkıyla yapabiliyorlar mı; tabi ki asla. Çünkü "Kızıl elma"a doğru ölüme giden Türk milliyetçileri, kendilerine biçilen misyonun gereğini yapıyorlardı ama aynı Türk milliyetçilerinin vergi dairesinde olmaları; yani devletin işleyişinde ve yönetiminde olmaları istenmiyor. Yine beş bine yakın şehidi olan bir hareketin hala iktidar olamamasının sorgulaması yapıldığında; dönüp, dolaşıp gelinen noktanın; bu harekete iktidar olma misyonunun yüklenmemiş olması veya yüklenmesine mani olunduğu gerçeği ile karşı karşıya geldiğimiz aşikar değil mi.
...
Anlatmaya çalıştıklarım; elbette ki elimde olan belgelere istinaden değil, 56 yaşında olup da; en az kırk yılını Türk milliyetçiliğini içselleştirerek geçirmiş, hareket adına büyük beklentilerle yaşamış, sonra hüsrana uğramış; az çok okuyan, yazan, düşünen bir insanın gözlem ve tespitleridir.
...
Birileri çıkıp saçmaladığımı söyleyebilir, kendilerini anlayabilirim ama ikna olmam için bu süreç devam ettiği sürece yeterli olmayacaktır. Diyeceğim o ki; benim gözlem ve tespitlerime göre MHP siyasi bir parti olmaktan ziyade, devletin bir kamu kurumu hükmünde olup, cari hükumete bağlı olarak görevini ifa etmektedir.
Veled-i zinanın anası belliyse babası da bulunacaktır.
Siz, aklı şeyinde gezen bir erkeğin bir kadının tuzağına düşüp, onu hamile bıraktığını; gün gelip kucağına tutuşturulan çocukla fark edip, sonra babalık testi de pozitif çıktığında; "Hakim bey kandırıldım" dediğinde hakimin; "Bu çocuk babasız dünyaya gelmiştir" diye karar verdiğine şahit oldunuz mu.
...
Tarih er veya geç şehvetin zirvesinde peydahlanan çocuğun babasını bulup, yargılayacaktır. Kendisini "Dokuz ay on Günü"nün dışında görmeye çalışması masumiyetini sağlamayacaktır. Bütün mesele gen testini açıklayabilecek yürekli bir hekimin varlığına olan ihtiyaçtır.
Hatun kişi sözüm sana
Türkiye'de "Ergenekon örgütü"nün olduğu üzerinden insanlara kumpas kurup, zindanlara girmesine neden olan; bir çoklarının intiharından tutun da kanser olmalarına neden olan zulüm şakşakçılığı yapan; istikballerini maf eden rezil, kepazeler; özellikle sana söylüyorum hatun kişi; sokak kaltağı bile senden onurlu ve şereflidir. Haydi bakalım, çıktığın o TV kanallarında; "Ben bir kaltak bile olamam" diye anırsana.
AKP sayesinde servet sahibi olanlar aynı zamanda emir kullarıdır
Muhterem ilk önce yandaşlarını servete boğdu ki; kendilerine bir emrivaki yaptığında kıvırmasınlar diye.
...
Peki aksırıncaya, pıksırıncaya, tıksırıncaya kadar servete boğulmuş yandaşların muhtereme karşı herifçe bir çıkışları olabilir mi; asla. Onlar çok iyi biliyorlar ki; emir yerine getirilmezse, gerekirse ocakları bile söndürülür.
...
Dolaysıyla "Adaylığım tamam da; protokoldeki yerim ne olacak" sorusuna muhteremin vereceği kesin cevap "Toplayın şunun gemilerini, demirleyin rıhtıma" olacaktır.
....
Demem o ki; servetin gücü ile ığdış edilmişlerden "Heriflik" beklenemez.
Türk milliyetçisi olmak için icazet mi almak lazım
Nasıl ki Beylerbeyi Saray'ında sabah kahvaltısı yapmakla padişah olunmuyorsa; MHP'de veya bir başka partide bulunmak veya kayıtlı olmakla da ülkücü veya Türk milliyetçisi olunmaz.
...
Nerede olursak olalım; esas olan ülkücü edep, adap ve ahlakına sahip olmaktır. Ülkücüyüm diyen bir insanın omurgalı duruşu olmalıdır. Ülkücü prensip adamdır. Aynı durumlar karşısında farklı tepkiler göstermez. Ülkücülük kuruma değil, kişiye özeldir.
...
Dolayısıyla bir siyasi partiye ait olmak için ülkücü olunmaz, "Adam olmak" için ülkücü olunur. İlle de partisinin purtusunun olması gerekmez. Hele ki ülkücü olup da; aklı, fikri, düşüncesi kısaca tüm varlığı ile bir kulun iki dudağı arasındaki inisiyatife bağlı, azatlık kabul etmeyen iflah olmayan köle olmak hiç yakışmaz.
Başbuğ ve ad günü
Başbuğ için "Ad günü" değil, olsa olsa özür günü düzenlenir.
...
Hangi yüzle ve hangi başarımıza istinaden "Ad günü" düzenleyip, şenlikler yapacağız.
...
Başbakan mı olduk, Cumhurbaşkanı mı olduk, ne olduk.
Yeterince mahcubiyetimin neden olduğu utanç içerisinde, kendimde bu günü kutlayacak ne yüz, ne de yürek var.
"Resmileştirilmiş riyakarlık"
Koalisyonlu dönemde hiç olmazsa riyakarlık yoktu; herkes kendi partisine oyunu veriyordu.
...
Düşünebiliyor musunuz, zamanında bir inanç ve ülkü birliği ile bir araya gelmiş insanların kurmuş oldukları partilerin bugünkü liderleri; yeni sistemin dayattığı demokrasi anlayışı ile adeta "Resmileştirilmiş riyakarlık" gereği kendi partisine değil, bir başka partiye oy verecekler.
...
Başbuğ'dan aldığın partiyi kendin bile oy veremeyecek hale getirdiysen; hangi vicdan, izan, İrfan ve duyulacak saygı ile Türk milliyetçilerinden AKP için oy isteyeceksin.
...
Sevsinler sizin "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"nizi....
Ne kadar komik olacak değil mi. Şimdi İzmir, Ankara, İstanbul'da oy pusulasında MHP'nin amblemi olmayacak. Çünkü olursa; biliyorlar ki kim takar AKP'yi, üç hilali gören her MHP'li altına mührü basacaktır.
...
İllere göre oy pusulası değişecek olursa da; bu sefer de yanlış illere yanlış oy pusulaları gönderilecek. Sonra vur patlasın, çal oynasın
...
En iyisi, Cumhur ittifakı oy pusulalarında bir sütun açsın, söz konusu illerde muallakta kalınan tüm durumlarda oylar AKP'ye yazılsın(!)
Arsızlıkta hudut olmayınca...
Arsızlıkta hudut yok ki; arsızın bilmem neresine kütük çakmışlar bu gürültü nereden geliyor demiş.
...
Millet ittifakının bileşen partileri belli olduğu halde; adam hala arsızca bu ittifaka HDP'yi de; diğer birleşen partilere iftira atarak dahil ediyor. Hele ki İYİ Parti'yi bu yoldan yıpratma gayreti; %'90 ele geçirilmiş medya gücü ile olmayanı varmış gibi göstermek; arsızlığın dibe vurmuş hali olup, aynı zamanda çaresizliklerinin girdabında debelenme halidir.
...
Ne diyelim ki; güç sende ve zulmünün kılıcı her an demokrasinin ensesinde soğukluğunu hissettiriyor. Senin dediğin gibi muhterem; t.şakları yere değen o deve; elbette dişidir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.