Amaan doooktor
Allah bu H3N2 virüsünü kahretsin; evlerine ateş salsın; yuvalarını başlarına yıksın; birliklerini bozsun; duygularını sinelerinde bıraksın; önlerini kessin; bir şey olmaya imkân vermesin... Amiiiin!..
Hayatta kimseye beddua etmedim ama bu grip virüsüne ettim. Neden? Çünkü kızımı, canımı, ciğrerimi hasta etti... Beni delirtti!.. Yavrucuğumu iyileştirmek için ne yapacağımı şaşırdım. Tavuksulu çorbaların içine kereviz yaprağı bile doğradım. Ona taze sıkılmış meyve suları, türlü türlü bitki çayları yaptım. Sevgimi de katarak içirdim. Hep televizyonlarda grip haberlerinde gözüm, kulağım. Ne derlerse yapıyorum. “Probiyotikli çorbalar için, bağışıklığınız güçlensin; gribe direnciniz artsın.” demişti doktorun biri. Sonra da eklemişti işkembe çorbasında, kelle paça çorbasında probiyotik var diye!.. Onu da aklımın bir köşesine yazdım...
Neyse gelelim bana... çocukluğumun bir bölümü Çankırı'da geçti benim. Sonra babamın memuriyeti nedeniyle Rize ve Ankara'dan sonra İzmir'e geldik, yerleştik. Kırk beş yıldır İzmirliyim. Ama “Çocukluğu insanın anayurdudur.” derler ya hani. İşte öyle!.. Benim de çocukluğuma dair pek çok şey aklımdan çıkmaz. Özlerim...
Örneğin o zamanlar kasaptan pek alışveriş edilmezdi Çankırı'da. Herkes etini kendi keserdi. Maddi durumuna göre bir ya da iki koyun kesilir; bir kısmı kıyma, bir kısmı kuşbaşı olarak kavrulur; çapı elli santim civarında tekerlek yapılır ve serin bir odada divan altında saklanırdı. Oradan parça parça kullanırdık yemeklere, çorbalara. Koyunun kuyruğu ve diğer yağları da ayrıca kavrulur süzülen yağ tenekelere basılırdı. Yağ olarak genelde kuyrukyağı kullanırdık yemeklerde. Margarin Bilinmezdi. Daha sonra ise Vita yağı çıktı. Sarı teneke kutularda alır, onu kullanır olmuştuk bir süre. Yağı sızdırılan etin yağı kıtır kıtır olurdu. Annem bazen onu kurabiyelerde kullanırdı. Bazen de üzerine biraz tuz sepeleyerek sıcak sıcak çerez gibi yerdik. Ben de pek severdim. Kimilerine ağır gelebilir, ama bana mis gibi kokardı.
Şimdilerde artık hep zeytinyağı kullanıyorum. Hayvansal yağa yaklaşmıyordum bile... Taaa ki iki üç ay öncesi Canan Karatay Hoca “Etlerin yağı dizlere, kaslara iyi gelir. Probiyotik besin alın hastalıklardan korunmak içiiin. O da İşkembede, kelle paçada vaaar!” diyene kadar. Allahım Allahım... kör istemiş bir göz hesabı... Duydum ya bu sözleri hemen tavuğun nar gibi kızarmış derisini, pirzolanın kenarındaki kızarmış yağları sıyırdım sıyırdım yedim. Köpeğim efe bir bilse yaptığımı, sahibim demeyecek beni ısıracak yemin ederim onu mahrum ettiğim için bu lezzetlerden.
Derkeeen sonrasında bir gün kalbimde bir çarpıntı... epeydir de doktora gitmiyorum. İzmir Güzelbahçe'de Derya Sağlık Ocağı'na bağlıyız biz. Ne Şanslıyım ki doktorumuz Levent Korkmaz hem komşum, hem de sevdiğim bir arkadaşım. Eşi Dr. Şule'de öyle... Harika insanlar... Hemen Levent'e koştum, derdimi söyledim. “Kan alalım tetkiklerini yapalım, bir bakalım.” dedi. Tetkikler yapıldı. Sonuç: her değer güzel, kolestrol azıcık fırlamış. “Neden böyle?” deyince suçlarımı saydım bir bir. Dr. Levent de bana yasakları saydı bir bir. Ardından da ekledi “Kelle paça çorbasını yapacaksın. Sen yemeyeceksin. Beni çağıracaksın. Ben yiyeceğim.”
Tövbe tööövbeeee!.. Vicdansız doktor...
Sabahları köpeğimi gezdirmeye çıkmadan önce ılık bir bardak su içine bir tatlı kaşığı elma sirkesi, biraz da limon sıkıp içtim. 15 gün iki ceviz içini bir bardak suya akşamdan ıslattım. Sabah aç karına suyunu içtim, cevizlerini yedim. Eh bir ay sabrettim. Bunun küçük de olsa bir mükâfatı olmalı değil mi? Eşim Hikmet'e bir dana dili, bir dana beyni, on kuzu ayağı aldırdım. Bir güzel çorbasını yaptım. Dört cam kavanoza böldüm. Vakumlu kapağını kaynatıp kapattıktan sonra kavanozu ters çevirdim ki konserve olsun. Artık ayda bir kez bir tabakçık çorba içebileceğim doktorum duymadan...
Küçük bir tencere de akşama ayırdım. Hep birlikte içelim, Şifa olsun diye. Sofrayı hazırlayacağım... Kızım Senem “Anne ben çok hastayım, grip oldum.” demez mi?.. Probiyotikli çorbadan için bağışıklığınız güçlensin, gribe direnciniz artsın dememiş miydi doktorun biri. Eh işte ben de probiyotiği bol kelle paça çorbası yapmadım mı? Sofrayı kurdum. Bol bol içtik. Ama Senem’in ateşi gene yükseldi. Kızım daha kötüleşti...
Günlerden Cumartesi... sağlık ocağı kapalı... Hemen Dr. Levent'e telefon ettim. “Yetiş doktorcuğum!” dedim. Evi evimden elli metre ötede. “Hemen geliyorum.” dedi. Sağ olsun, zaten hemen koşar, gelir böyle durumlarda. Güzel de ben çorbamı Levent'ten gizli içecektim. Ne olacak Şimdi... Evin her yanı mis gibi sarmısak kokuyor... Acele evi havalandırdık. Oraya buraya kolonya döktük... Iıı...ıııh... olmuyor... koku gitmiyor. En iyisi itiraf etmek... Ve ettim. Mahçup, ardından söz verdim “Daha çok yürüyeceğim...” diye...
Senem'i muayane etti. İlaçlarını yazdı. Nöbetçi eczane artık akraba gibi olduğumuz Özemre eczanesi Emre'den ilaçları eşim Hikmet aldı geldi...
Ben de elimde bir kâse çorba ile Dr. Levent'in evine yollandım...
Hülya Sezgin/[email protected]
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.