ANLAMADAN “EVET” DİYENİN GÖR BAŞINA NELER GELİR...
Şöyle bir gerçek var. Kısa bir zaman sonra sandık başına gideceğiz. Halkımıza bir soru soruluyor. Bu soruya kim evet, diyecek; kim hayır diyecek... Bu belirlenecek. Bunun içinde yollar, köprüler yok. Kim ne kadar kollanmış, zengin edilmiş. Bunların durumu söz konusu değil.
Bu bir Erdoğan oylaması da değil. Hayır diyenler kazanırsa günümüzde devletin başında bulunanlar yerinden olacak değil. 1950 yılında seçim yapıldı, seçimi kaybedenler görevden çekildi. Yerine kazananlar geldi. Ama 16 Nisan oylaması böyle bir seçim değil. Burada kazanan kaybeden olmayacak.
Ankara’da oturan bir arkadaşım “Köyümün yolu yoktu, şimdi var” diyor.
İyi de ülkemizde yollar oylanmayacak ki. Köprüler oylanmayacak ki... Kaldı ki köprülerin durumu Deli Dumrul’a rahmet dedirtti. Rahmetli kuru bir çay üzerine köprü yaptırmış, geçenden üç akçe, geçmeyenden döve döve beş akçe alırmış.
Aynı hesap oldu. Köprüden geçmeyenler de canları acıya acıya para ödüyorlar. Köprünün resmini bile görmedikleri halde.
Televiyoncu sokakta soruyor. Dağlar gib delikanlı “Reise oy vereceğim” diyor. Niye diye sorulduğunda da “O öyle istiyor” yanıtını veriyor. Olayı anlamamış.
O halde demem o demek ki, kimi yurttaşlarımız anlamadan “evet” demeye hazırlanıyor. Ben buradan sadece anlamadan yanıt vermenin ne gibi bir sonuç getirdiğini yaşanmış bir olay üzerinden anlatmaya çalışacağım. Benim “Avrupa’da Türk Olmak” adı altında yayınlanmış bir kitabım var. Bu olayı bu kitabımda anlattım. Bakınız olay şu:
Danimarka’ya yeni geldiği için burada dile henüz hakim olmayan arkadaşların çoğu ayıp olmasın diye sorulan her soruya genellikle “evet” diyerek yanıt verirler. Tıpkı totoda olduğu gibi... Soru “Sen Türkiye’den mi geldin?” biçiminde gelirse sorun yaşanmaz. Ama sarışınlığı nedeniyle “Sen Yunanistandan mı geldin” biçiminde gelen soru karşısında kalan yurttaşımız ayvayı yemiş olur.
Böyle bu durumda bir delikanlımız doktora gitmiş. Vücudunun her yanını kırmızı benekcikler basmıştır.
Hastanede doktor sorar. Delikanlımız “evet” i basar. Doktor üsteler “Emin misin?” “Evet...” “Son kararın mı?” “Evet.”
Doktor bir yere telefon eder. “fan fin fon...” Hastayı yan odaya yollar. Delikanlımız kuzu kuzu beklerken “raap”diye kapı açılır. Beyaz gömlekli ve güçlü kuvvetli iki adam ile elinde kocaman bir şırınga tutan dev yapılı bir bayan odaya dalar. İki adam delikanlımızı karga tutumba tutup duvara boylu boyunca yapıştırırlar ve kaşla göz arasında oncağızın pantalonunu çözer ve donunu indirirler.
Bundan sonrasını ben okurlarımın hayal gücüne bırakayım. Ve o arada can havliyle haykıran genç hastanın şansı varmış ki, dil bilen aklı başında biri devreye girer. Çünkü hastane bu haykırışla çalkalanmıştır.
Zaten durumu başından kuşku ile karşılayan doktor kısa zamanda gerçeği anladı ki, delikanlımız kusurludur.
Çünkü anlamadığı soruya evet demiştir.
Doktor ona sormuştur: “Son günlerde bir hayat kadınyla yattın mı?” cevap “Evet” olunca doktor haklı olarak zührevi bir hastalıktan kuşkulanmıştır. İlk önlem olarak da hastanın vücuduna ilaç zerk edilmesine gerek görmüştür. Hastaya bu anlatılır. Olay tatlıya bağlanır.
Ben bu olayı delikanlımızın kendisinden dinlemiştim.
Bu yazıyı şöyle bağlayalım mı? Anlamadan dinlemeden evet ya da hayır demeyin.
Yanıt verirken de yüreğinizde taşıdığınız sevgiyi değil, aklınızı kullanarak yanıt verin.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.