1. YAZARLAR

  2. Neşe DİLEKÇİOĞLU

  3. Annemin 'ölü defteri' (!)
Neşe DİLEKÇİOĞLU

Neşe DİLEKÇİOĞLU

TRT THM Sanatçısı
Yazarın Tüm Yazıları >

Annemin 'ölü defteri' (!)

A+A-

Kısa bir süre önce şehrin kalabalığı karmaşası üstümüze gelince, şehirde yaşamın giderek zorlaştığını görünce, kendimize zaman ayırmak, yılların yorgunluğunu çıkarabilmek adına Bodrum'a yerleştik.

Annemizi de alıp gitmek istedik ama o gelmedi.

Sanki köklerini söküp götürecekmişiz gibi itiraz etti.

"Ben buraya alıştım, yeni bir yaşam kurmak bu yaştan sonra bana göre değil siz gidin" dedi.

Çevresinden, dostlarından, az kalsa da akrabalardan ayrılmak istemedi.

Onu ikna etmek için elinden geleni yaptım aslında ama başaramadım.

"Ara sıra gelirim ziyaretinize... Ben kendimi idame ederim merak etmeyin! Elim ayağım tutuyor, aklım başımda şimdilik" dedi.

Ondan ilk kez ayrılıyordum ve çok zorlandım.

Sanki bedenimin bir yarısını, nefesimi, yüreğimi bıraktım giderken.

Öyle ya, babam vefat ettikten sonra anne-kız ilişkisinden çok gönül birliği yapmış, hayata direnen iki iyi dost, iki iyi arkadaş olmuştuk.

Bir kamu kuruluşundan emekli olana kadar, her akşam onun eve geldiği saatlerde penceremden eve gelişini izlerdim.
Yorgun argın ama asla omuzları düşmüş, hayatından bezmiş değildi O...

Çok zor zamanlar geçirdik, birlikte olunca birbirimizi yüreklendirdik, tevazu ile çok şeye göğüs gerdik. 

Anlatsam roman olur.

Ama herkesin geldiği noktada bir hikâyesi, bir ağır romanı mutlaka vardır.

Direnen, boyun eğmeyen yanımı ondan aldım, bundan şüphem yok, eminim...

Hiç şikayet etmedi.

Hatta bir şiirinde; "Elimdekiyle yetindim, verdiklerinle mutlu olmayı bildim, bunu da aratma bana Tanrım" diyordu.

Belki de bu yüzden şu sözü çocukluğumdan beri düstur edindim.

"İnsanlara zaaflarınızı belli etmeyin, insanlar en çok zaaflarıyla kullanılırlar"

Birlikte yaşadığımız müddetçe, birbirimize bile asla zaaflarımızı ortaya saçmadık, konuşmadık.

Belki yapamayacaklarımız için birbirimizi incitmekten korktuk.

Yapamayacağımız, tutamayacağız hiç bir sözü birbirimize vermedik.

Annemin gerçekten de gün ağırmadan onu işe yolcu ettiğimde, yüzündeki ifadesi hiç değişmedi.

Yüzünde mütebessim bir gülümseme ile "hadi akşama görüşürüz kızım, akşama bir şeyler alır gelirim, birlikte bir sofra hazırlarız" deyip çıkardı evden.

Ben yeni kazandığım, içimde kıpır kıpır yeni umutlarla Ankara Radyosu'ndaki kursa giderdim, o da işine.

Amacım iyi bir sanatçı olmak, kazanmak ve ona içinde uhde kalmış her şeyi yaşatmaktı. (Belki de bu yüzden geç evlendim)

Şimdi her ay ona koşmamın nedeni derin bir özlem olsa da, diğer yarımla birleşme, bütünleşme, 'Başardık anne' deme çabasıdır.

Çünkü benim için geçmişle gelecek arasında önemli bir mihenk taşıdır, benim güzel tarih sayfamdır O.

Bir evin sorumluluk alan en küçüğü ve bir evin yıpranmış ama asla yıkılmamış direği.

Bu kez geldiğimde elinde üç defter vardı.

Birini açtı bana yeni yazdığı şiirlerini okudu. (Önceden dinlediğim şiirlerini de yeni yazmış gibi sundu)

Olsun... Gece uzun ben onu sabaha kadar dinlerim.

O ne yazarsa hayat hikayesidir, şiir gibi dinlemem, yaşanmışlığı dinlerim içim burkularak.

Sonra kenarları biraz soyulmuş eski defterini açtı.

"Bak dinle" diyerek.

Onda da özlü sözler biriktirmiş yazmış.

82 Yaşında, kendisi 'özlü söz' olmuş aslında.

Ağzından çıkan her söz benim için hayat imbiğinden geçmiş, damıtılmış özlü sözler.

Diğer şaşırdığım deftere gelince.

"Ölü defteri"?!

Bunu ilk kez duyuyorum ve görüyorum.

"Ne dedin anne ne defteri?"  

"Ölü defteri"

Tek tek sayfaları açtı, önce kaybettiğimiz büyüklerimizi, sonra yakın dostlarımızın ölüm tarihleri, üzerinde bıraktığı izlerini yazmış, anılarıyla birlikte. (Çocukken hatıra defterimiz vardı, güzel şeyler yazardık kızsak da birbirimize.)

Sonra yetinmemiş devlet büyüklerinin doğum tarihi, ölüm yılı ve yaptıkları... Kısa kısa notlar tutmuş.

Kara kaplı defter yani bildiğiniz.

Bir sayfayı özellikle boş bırakmış.

........?

"Bunu da sen bana yazarsın, kaybetme sakin bu defteri" dedi.

Derin bir sessizlik...

"Anne" dedim "Nereden aklına geldi yaşam defteri dururken? Yaşadıklarını, yaşattıklarını yazsan olmuyor mu?"

"Yaşayacağımı yaşadım zaten" dedi, "Yaşamdan nasibime düşeni az da olsa aldım."

"O sayfa hep boş kalsın anne, ben seni yürek defterime yazdım" dedim gözlerinin içine bakarak.

Gözlerini kaçırdı.

"Bak bu sayfayı yeni yazdım! Beklediğim bir kaç kişi var" der demez, ikimiz de kahkahayı bastık.

Kendi selâmetimiz açısından söylemiyorum.

Bu çok önemli.

"Onu da Allah bilir anne, ama ne yazacağını tahmin ediyorum" dedim.

Sonra bana, "Benim sayfama mücadelemizi yaz, güzel şeyler söyle e mi?" diyerek defterini kucağında kapattı.

"Sen benim direnen yanımsın anne, yaşam defterini kapatma! Bırak bu ölü defterini!" desem de, aklı not tuttuğu o sayfada kaldı eminim.

Kara kaplı defter, ölü defteri... İlginç...

Kalemi elinden bıraktı... Defteri odasında bir yere "Sonra yazarım" diyerek şimdilik kaldırdı.

Yazacaklarını da siz tahmin edin... Zor değil...

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.