Annenin çocuk sevgisinin doğası yahut klonlama
Dur dediler, durduk. Göçeroğlu Kenan Hoca durmayı düşüncede durulanmaya ve dura dura düşünmeye döndürmeyi önerince korona sürecinde fırsattan istifade Kızılderililer gibi atları durdurup çok gerilerde kalan ruhumuzun hızımıza yetişmesini bekledik. Hoca, Çin’deki ilk dalga ve eve tıkılma akabinde boşanmalar artınca “yeni tanışmışlardır” demişti; biz de varlık gayemizle darlık pâyemizi tanıştırabildik.
‘Bir bu alana girmediğin kalmıştı’ diyeceğiniz çok mevzunun düşününe girdik de Türkiye’nin hem hep dörtnala giden hem sürekli tersyüz edilen gündemine dair değişme/değişmeme durumlarını da analiz alışkanlığımızdan muayene sırası bulamıyorduk. Biz ki “Tarih, tarihçilere bırakılmayacak kadar önemli bir iştir” düsturunu kabulle fiilî hâli ilmî hâllenmeye mesnet olsun diye ilâna çıkanlardanız; sağlık sosyolojisine, sevgi psikolojisine girerken sınır tanımayan hekimlerden izin dilenecek değiliz.
‘Ya Allah, Bismillah’ ve açılış:
Aslında çocuk bir uzantıdır, bir klon tomurcuğudur. Stepne bir kol yada yedek bir böbrek gibi ekstra bir uzuv düşünün; 4/3’lük yıl boyunca büyüyen ve sonra ayrılıveren. Ayrılınca da insanî bir siluete bürünen. Ve sanki annenin başka bir bedende temessülü; dişil bir reenkarnasyon, kişiye özel mesihî mucize..
Empatik olarak “başka varlıkta ben ama başkası değil” diyedir anne zihninde. Sayısı ve cinsiyeti ne kadar farklı olursa olsun ona göre her çocuk / çocuklar anne örnekleridir. Ona/onlara sevgi kendine sevgidir; yansımasına, uzantısına, klonlanmış kopyasına..
Bir insanın başkalarına karşı kendini tercih etmeme ihtimali yüzde 1 civarındadır. Hadi sizin hatırınız için yüzde 2,5 olsun yani 40’ta 1. Dolayısıyla böyle yetişiriz. Ki hangi meslekten olursanız olun sizin klonlanmış bir kopyanızı başkasına tercih etmeme şansınız yoktur.
Ergenlikte balkon demirlerinden sarkarak eğlenirdim; annem gördüğünde içi titrerdi ve ancak bayılacak gibi olursa vazgeçerdim. Hâlbuki yılanın ağzından balığı alabilecek kadar cesurdu. Aramızdaki derin illiyet bağını o zaman farkettim, şimdi de yorumluyorum.
Dolayısıyla fizikî durumu edebî duyumsamaya çevirirken tercüme hataları yaparız. Ve hatta onun bize düşkünlüğüdür bizim onunla temel bağımız. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” klişesindeki gerçek yalan gerisi’nin fizyonomisi olsa gerek..
Binaenaleyh ev hanımının komşuların çocuklarına, eltinin akraba yavrucaklara, öğretmenin diğer öğrencilere ilgi-sevgi paylaşımı temel olarak sorunludur. İstisnalarsa her zaman vardır fakat kaide kılınamazlar. Bir annenin tekillik arzetmeyen, yalnızlıktan azâde duruşu kendi içinde kalabalık teşkil edeceğinden kendini yalnızca yavrularına vakfetmesini de kolaylaştırır.
Bu genetik şifre içre Mecnun, Kerem, Ferhat gibileri Leylalar, Aslılar, Şirinler için hep bir şeyler yaparak kayda geçmişlerdir. Karşı tarafın edilgenliği belki de bu iç kabulden ötürü tartışma konusu edilmiyor. Hatta Mihriban’dan Mona Rosa’ya kadar en yürek titreten şiirleri de çiziktirenler ay ışığı ve mehtap dersinden bile çizik yiyorlar.
Dahası sözlü-yazılı literatür erkekleri duygusuzluk, kadınları duygu yüklülükle tanımlamakta; romantizmi bile erillerin (Türkiye) giremediği bir kadınlar matinesine (Avrupa Birliği) çevrimi sürdürmektedir. Eşdeğer duygu dağıtımına istidâtlı, üstelik vahyî mesuliyete muhatap kılınan yarı guruba karşı bu geleneksel skor üstünlüğü de muhtemelen fıtrat kaynaklı.
Son tahlilde sevginin ve aşkın yahut muhabbetin (hub, love, liebe, amour) anne & çocuk sevgisi sâbitliğinden çok yer çekimi, kütle çekimi misilli farklı cisimlerin (erkek & kadın) birbirini cezbetmesiyle ve başlarını belli bir yörüngede döndürmesiyle alâkalı olduğunu varsaymaktayız. Belki ebedî hayat da cennet & cehennem misâli dünyadaki geçiciliğimiz neyin yörüngesindeyse sonrasında onun izdüşümüyle sonsuza sema etmek olacak.
Duranlara, durmayanlara..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.