Aşk, ölüm, ihtiras (bir seçim analizi)
Bu hafta seçim hakkındaki yazılara kelimenin tam anlamıyla “doyacaksınız”. Elbette ben de seçim hakkında yazacağım.
Seçim sonuçları hakkında fikir yürütmek için önce seçimin içinde geçtiği iklimi tanımak gerekli. Konuya Millet İttifakı açısından bakacağım. Bu bakış karşıtı olan Cumhur İttifakı'nın durumunu da ortaya koyacak. İstanbul ve Ankara özelinden gidecek olursak;
Millet İttifakı'nın seçim sürecindeki avantajlar;
1. Kötüye giden ekonomi, alım gücünün düşmesi.
2. İttifakın adayları hakkında yandaş medyanın sürekli negatif yayın yaparak onları halkın gözünde “mağdurlaştırması”.
3. Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan aşağılayıcı/ötekileştirici dilin ve “PKK ile ortaklık” isnadının Chp-İYİ Parti seçmenini konsolide etmesi.
4. Doğru aday tercihleri.
Millet İttifakı'nın seçim sürecindeki handikapları;
1. Devlet olanaklarının Cumhur İttifakı lehine hoyratça kullanılması.
2. Adayların medyada birkaç kanal dışında yer bulmakta zorlanması.
3. HDP sözcülerinin sorumsuzca açıklamalarla Cumhur İttifakı'nın eline adeta koz vermesi.
Genel itibarıyla seçimlere bu iklimde gidilirken muhalif seçmenin sosyolojik profiline göz atacak olursak, adeta kendini doğru adayların çıkmasına hazırladıklarını fark ederiz. Başkanlık referandumunda iki şehir de “hayır” diyerek mesajını zaten vermişti. CHP Ekmeleddin İhsaoğlu faciasından itibaren tabanda karşılığı olan adaylarla çalışmayı tercih etmişti. Partinin dinamikleri için doğru olan da buydu. Bu anlamda Ekrem İmamoğlu başta çatlak seslerin çıkmasına neden olsa da zaman içinde taban ve seçmenin önce ilgisini çekti, sonra büyük bir sinerji yarattı. Sayın Kılıçdaroğlu, İmamoğlu hamlesiyle Ekmeleddin vakasını affettirdi. Sempatisi, hitabeti ve kararlı duruşuyla İmamoğlu seçmenin aradığı doğru adaydı!
Benzer şeyleri Mansur Yavaş için de söylemek mümkün. Bir dönem önce Melih Gökçek karşısında seçimi “tartışmalı” şekilde kaybeden Yavaş beklenen performansı gösterebileceğini yıllar önce vaat etmişti. AKP’nin kurumsal olarak üzerine çullanmasıyla seçmenini kendine bağladı. İstanbul seçmeni Sayın İmamoğlu’nun sempatisine pozitif tepki verirken Ankara seçmeni aynı tepkiyi “iki seçimdir haksızlığa uğramış” olduğunu düşündüğü Sayın Yavaş için verdi. Gözleri, kulakları ve aklı olan her muhalif seçmen yıllardır Ankara ve İstanbul’un kaynaklarının yandaşlara kullandırılmasından bıkmıştı.
Beka söylemini muhalif seçmen asla umursamadı. Seçmenin bekası evine alamadığı patates, biber, patlıcandı. Sosyal medyada sık sık eski Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in “Tencerenin indirmeyeceği iktidar yoktur” cümlesi paylaşıldı.
Vaatler birbirine yakındı. Herkes kreş, daha çok sosyal alan, istihdam olanakları vaat etti. İlçe belediyeleri bile. Vaatler içinde açık ara öne çıkan bir söylem olmadı. Zaten olamazdı da, toplumun ihtiyaçları belliydi ve bunları herkes biliyordu.
Sonuçta muhalif seçmen aradığı adayları, kendilerine hizmet eden bir ortamda bulmuş oldu ve sandıkta sözünü söyledi.
İktidar seçim sloganı olarak “AŞK’la yönetmek”i seçmişti. Ancak aşkın ömrü kısaydı, 25 yıl sürmesi imkânsızdı. 25 yılın üzerine çıkacak aşkın sonu ancak ÖLÜM olurdu. Oysa muhalif seçmen büyük bir İHTİRAS’la ülkenin en büyük iki kentinin yönetimini elde etmeyi bekliyordu.
Sonuçta AŞK ÖLÜM getirdi, İHTİRAS kazandı.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.