Atatürk'ü anlamak
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 80. yıldönümünde hüzün, hasret ve saygıyla andık. Anıtkabir Ata'sını manen kucaklamak isteyenlerle dolup taştı. Bazı vatandaşlar da O’na olan kinlerini kusmaya devam etti.
Atatürk’ün özellikle yobazlar tarafından eleştirildiği noktalara baktığımızda hilafetin kaldırılmasını, harf devrimini, kıyafet devrimini öncelikli eleştiri noktaları olarak görüyoruz. Hilafetin nasıl kaldırıldığını anlamak için Yavuz Sultan Selim’den itibaren hilafetin Osmanlı sultanlarınca hangi şartlarda ve nasıl kullanıldığını bilmek gerekir. Halifelik makamı İslam’da 'temsilci'nin karşılığı olarak kullanılmıştır. Bu makam devlet yöneticilerine geçtiğinde sultanların bu sıfatı sık kullanmadıklarını biliyoruz. Ekonomik ve askeri güç eldeyken bu unvana çok ihtiyaç duyulmamıştır. Başı sıkışan Abdülhamit bu unvanın altını çizse ve Müslüman ülkeleri cihada çağırsa da karşılık bulamamıştır.
Halifelik, kaldırılmasını yanlış bulanlar tarafından Papalığa benzetilmiş, "Papa'nın Hristiyan dünyadaki etkisi ve birleştiriciliği olsaydı İslam âlemi dağılmazdı" ifadesi sıkça kullanılmıştır. Ne yazık ki 1. ve 2. Dünya savaşlarının Hristiyanlar arasında çıktığını gözden kaçıran bu kesim papalığın sadece Katolik mezhebe hizmet ettiğini gözden kaçırır. Papalık Hristiyanlığın Ortodoks ve Protestan kanatlarında ilgi görmez, umursanmaz, hatta eleştirilir. Papalık rant kapısından ibaret bir kurumdur ve umursanmayacak kadar yıpranmıştır.
Mezheplerin çokluğu İslam için de bir halifenin varlığını kullanışsız kılar. Sünni bir halife var olsa İran ve Şiiler üzerinde etkisi olmayacaktır. Tıpkı Şii "Ayetullah"ların Sünnilerce umursanmaması gibi.
Harf devrimi Atatürk’le hayata geçmiş bir uygulama değildir. Tartışması 2. Meşrutiyet ve Tanzimat sürecinde Osmanlı aydınlarınca gündeme gelmiş, Arapça harflerin Türkçe diline uygunluğu ve ihtiyacı karşılaması uzun süre tartışılmıştır. Bu konuda "edebi" anlamda kan gövdeyi götürmüş, ateşli tartışmalar yaşanmıştır.
Kıyafet devrimi batılılaşmayı seçen genç cumhuriyetin önemli bir adımıdır. Şapka takılmasını şart koşan yasayı ben de eleştiriyorum. Kadük kalmış, uygulanması sağlıklı ve etkili olmamıştır. Halen mevcuttur ve yasa gereği bugün şapka takmayan bizler yasal yaptırımla karşı karşıyayız...
Sağlıklı olan insanları ve düşünce akımlarını dönemleri içinde değerlendirmektir. Bugünün ortamı ve insanların gelişen donanımlarıyla neredeyse bir asır öncesine eleştiri getirmek doğru sonuçlar vermez.
Dönemin şartlarını dikkate alacak olursak en geçerli devlet sisteminin "ulus devlet" olduğunu görürüz. Ulusalcı akımların Balkan Savaşı'ndan itibaren Osmanlı’nın da parçalanmasını hızlandırdığını, Arap milliyetçiliğinin Osmanlı’yı Arap yarımadasından attığını düşünecek olursak ümmetçiliğin uzun zamandır etkisi olmadığını kabul etmemiz gerekir. Bugün Suudilerle Mısır ve Yemen arasındaki gerginlik; İran, Türkiye, Suudi gerginlikleri "aynı kitaba inanan" ülkelerin farklı çıkarları ve hedefleri olduğunu ortaya koymaktadır.
Müslüman ülkelerin amacı Kur’an emirlerinin uygulanması değil, çıkarlarının karşılanmasıdır. Ümmetçilik rüyasından uyanmanın zamanı gelmiş, geçmiştir. Çünkü ortada ortak hedefi olan tek parça bir "ümmet" yoktur!
Bu durumu yıllar öncesinden fark edip genç Türkiye Cumhuriyetini ulus devlete dönüştüren Atatürk’ün hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Diyanet İşleri Başkanı’nın Fesli Kadir ziyaretini kınıyor, bu ziyaretin maksatlı olduğunu düşünüyorum. Hutbede Atatürk’ten tek kelime bahsettirmeyip Cumhuriyet düşmanı Fesli Kadir’e ziyarete giden ve kılıf olarak da "Hasta ziyareti" diyen Diyanet İşleri Başkanı’nın Darülaceze, hastane, bakımevlerinde kaç kişiyi ziyaret ettiğini yetkili ağızlardan paylaşmasını istiyorum!
Diyanet İşleri Başkanı ülkenin vicdanında bu yarayı açarsa bir de halife olsa neler olurdu varın siz düşünün!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.