1. YAZARLAR

  2. Zeynel KOZANOĞLU

  3. Avcılık ve Av Üstüne
Zeynel KOZANOĞLU

Zeynel KOZANOĞLU

Ortak Ses
Yazarın Tüm Yazıları >

Avcılık ve Av Üstüne

A+A-

Öyle akıl almaz davranış biçimleri var ki, ne kadar aklınıza yatmasa, ne kadar insanlık dışı da bulsanız o konuda kalem oynatmak içinizden gelmez. Bu halin başında “Avcılık” konusu geliyor. Yıllar önce avcılığın insanlık dışı olduğunu söylemeye kalkıştığımda yakınımdan bir karşı çıkış geldi: “Olur mu? Ben avcılığı ve avı pek severim” diyen dostum o gün bugündür bana uzak duruyor. Dilerim bu yazımı da okur ve benden büsbütün uzaklaşır.

Başka ne diyebilirim. İnsanlar sahneyi gözünün önünde canlandırsın diye TV de izlediğim olayı aktarıyorum. Canavar kılıklı iki adam bir yükseltinin arkasına saklanıyorlar. Elli altmış metre ileride biri anne diğeri yavrusu iki ceylan oynaşıyorlar.

Avcılarımız nişan alıyor ve ateş ediyorlar. Anne devriliyor. Yavru hiçbir şeyin farkında değil.  Avcılarımız yerinden doğruluyor ve birbirine sarılıyor. Biri ötekine diyor ki: “Arkadaş seni candan kutluyorum. Allahım böyle bir avı ne zaman bana da kısmet edecek bakalım.”

Buyurun da kahrolmayabilin… Orada bir anne can verdi. Bir yavru ölü annesinin başında kıvranıyor. Bu canavarlığı Allah o ruhsuz kişiye kısmet etmiş olmalı ki, ne zaman kendisine de bu şansın tanınacağını bekliyor… Senin dinin bu mu arkadaşım? Senin insanlığın bu mu?

Dağlarımızda yaban keçileri dolaşıyor. Bir takım kimseler bu keçilerin dolaştığı alanları parsel parsel ihaleye çıkarıyor. İngiltere’den, Birleşik Amerika’dan tüfekleriyle, mermileriyle geliyorlar. Keçileri öldürüyorlar. Adamları ağırlıyor ve uğurluyoruz.

Çocukluğumda okumuştum. Namık Kemal ilk gençlik yıllarında bir gün ava çıkmış. Ömrünün sonuna kadar bir daha av için adımını atmamış. İnsan yüreği taşıyanlar, insan vicdanı taşıyanlar böyle yapıyor.  Ama kimileri de var ki, can man dinlemiyor, kurşunu çalıyorlar.

Büyük kentlerimizde sokak köpekleri sorunu yaşanıyor. Yüzlerce yıllık dert. Çaresi niye bulunmuyor? İnsanın içinde saklı avcılık ruhu buna engel. Sokaklarda köpek mi gördün, öldürürsün olur biter... O kafa almıyor ki, sen beş öldürürken onlar on beş çoğalıyorlar.

O zaman başka çare var. Toplarsın yerleşim bölgelerinden uzakta bir yere sürersin.

Cumhuriyet öncesi yıllardan birinde İstanbul’da bunu da denediler. İstanbul sokaklarından topladıkları köpekleri adalardan galiba Hayırsız’a kapattılar. Ama köpeklerin geceleri sabahlara kadar süren kavgalarından, bağırış çağırışlarından İstanbul halkı uyuyamaz oldu.  

O yöntem de tutmadı. İzmir’de işe yaramaz hale gelen eşekler için de bu sürgün yöntemi uygulandı. Ellinin üstünde eşek toplanıp günümüzde “Eşek adası” diye anılan adaya kapatıldılar. Ama yıllar sonra şunun farkına vardılar ki, eşeklerin sayısı yüzü aşacak iken otuza inmiş. Kaçacak yol yok, ölse kemikleri ortada bulunur.

Neden sonra uzmanlar belirlediler ki, İzmir'in kimi kasapları eşekleri kesip kesip müşterilerine sunmuşlar. O yıllar ne yazık ki, benim de İzmir’de oturduğum yıllardı.  Lafa nereden girdik, laf nereye geldi. Biz vicdanı, şerefi ve merhameti bir yana atınca avcı da olabiliyoruz. Uygunsuz et satan kasap da olabiliyoruz.  

Nerede iki ayağının üstünde birini görsem de bir başka canlıya yok yere kıyabiliyor. O kişiye insan gözüyle bakamıyorum. Karda kışta kendisine kuyruk sallayarak sokulmakta olan köpeğe zehirli et veren kişi,  varilin içinden yükselen alevden kaçmayı başarabilen tavuğu tutup hışımla alevin içine atan iki ayaklı yaratık bence insan değil.

Bunları yazdım diye bana darılan olursa kendilerine şükranlarımı sunarım.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum