Ayaklar baş oldu...
Bir Fetö'nün siyasi ayağı tartışmasıdır gidiyor görsel, yazılı medya'da ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde.
Tüm ayaklarını buldular, ne hikmetse bir türlü siyasi ayağı yok ortada.
Her şeyde eli, parmağı var da, ayağını bulamıyorlar.
Belediye Başkanları ayağı da yok mesela.
Metal yorgunlukları oldu biraz tabii, metalik sesler çıkarınca hiç baskı altında kalmadan, kendi kendilerine canlı yayında fırt fırt burunlarını çekip, ağlayarak istifa ettiler.
Elbette hizmete alıştıkları, belediyeyi kâra geçirdikleri, ihaleleri fesat karıştırmadan, fırsat eşitliği ilkesiyle yandaşa, eşe, dosta, akrabaya, oğula kıza değil, herkese açtıkları, kul hakkı yemedikleri için, zor geldi bu metal yorgunluğu teşhisi.
Hatta aile doktorlarına tahlillere bir daha bakmaları, bu ağır metal yorgunluğu teşhisini değiştirmek konusunda ikna çabaları da olmadı değil.
Ama Başhekim imzalamıştı bir kere!
Teşhisi değişmedi.
"Metal yorgunluğu".
Buna güç zehirlenmesi de diyebiliriz!
Gitmeyip direnseler, şanslarını zorlasalar belki bir siyasi ayak çıkardı buradan.
Konuşacak gibi oldular ama ne olduysa vazgeçip sustular!
Milletvekillerinde de oldu bu yorgunluk ama hiç birinde Fetö ayağı yoktu metal yorgunluğu idi yaygın hastalık virüsü, tanısı heavy metal, pardon metal yorgunluğu!
Tuttum bunu! Metal yorgunluğu, aşırı kullanılmaktan yoruluyorlar, beyinleri yanıyor
Teşhis konulunca saf dışı kaldılar.
Ancak siyasi ayak değildi hiç biri, sadece ayak uydurmuşlardı.(iki ileri bir geri)
İmamları da çıktı ortaya bu Fetö'nün.
Onlarda sanki tv'lerdeki evlendirme programları gibi.
Güzel, tesettürlü, full makyajlı kızların fotolarından katolog hazırlamışlar.
Katoloğu evir çevir bitmiyor öyle çoklar ki!
Fetöcüler'den katıksız Fetöcü çıkarıyorlar aile boyu. (Naziler gibi tıpkı, safkan Fetö ırkı)
Seç, beğen, al yapıyorlar paralı Fetöcüler'e!
İmam nikahı tabii ki şart
Ordu mensupları, televizyoncuları, akademisyenleri, iş insanları, baklavacıları, bankacıları, sporcuları, sanatçıları, emniyet mensupları, hakimleri, hatta ablaları bile var, ama siyasi ayağı yok, kayıp! Sanki yer yarıldı yerin dibine girdi bu siyasi ayak!
Karda yürüdü izini kaybettirdi. (O izden herkes yürüdüğü için yok oldu belki de)
Oysa ne methiyeler düzülüyordu zamanında, "Hoca efendimiz gelse de, amanın bu hasret bitse" diyerek.
Hatta ellerinde mendil hasretle, özlemle ağlayanları bile gördük televizyonlarda, meclis konuşmalarında ve Türkçe Olimpiyatları'nda 'muhterem zat' diyerek.
O Amerika'da hüngür hüngür ağlarken, bunlar burada hasretinden salya sümük gözyaşı dökerlerdi. (Bildiğin aşk hikayesi )
Televizyonlarda 15 Temmuz sonrası gördüğüm zaman hayretler içinde kaldım, bu dinimiz açısından şirke giren görüntüyü.
Koca koca adamların sıraya girerek hırkayı şerifi öper gibi el öpme görüntüsünü izlediğimde, Kur-an'dan uzaklaşmış çarpık bir anlayış olduğunu anlamamak iman etmiş mütedeyyin müminin işi değil.
Cansız mankenin elini mağaza vitrininden söküp çıkarmışlar, elden ele öperek, el üstünde tutuyorlardı.
Sanki Fetö'nün eliymiş gibi sundukları eli öpme kuyruğunda kimler yoktu ki?
Bilmiyorum bende mi sulandırdım n'aptım.
Kim kimin neresini öperse öper, sorun öpmek değil 81 milyonun, hepimizin bunlar tarafından öpülmesi.
Yalnız Fetö'nün en popüler olduğu dönemde iş adamlarının devletten iş alabilmek adına, en pahalı maklube yeme yarışı karşılığı, sen kaç kurban parası vereceksin den başlayarak, havuza ne kadar himmet parası akıtacaksın konuşmalarını da duymadık, işitmedik, görmedik değiliz yani.
Yardımcı olamayanların, himmet parası aktarmayanların da ekonomik enkaz altında kaldıkları iş vermeyerek iflas ettirdikleri de yadsınamaz bir gerçekti.
Güllük gülistanlık bir iş birliğinden, himmet paralarıyla zengini (kendileri de zengin gönüllü olarak) daha bir zengin etmelerinin iş çok önemli bir konuya gelince, gel hoca efendi bu hasret bitsin diyenler, birden iş ortaklığı bozulmuş şirket sahipleri gibi ses yükseltiler.
"Ne istediniz de vermedik"?
"Bunu bize nasıl yaparsınız?"
"Devletin her kademesinde varsınız, gözünüze dizinize dursun verdiklerimiz" dediler.
Ancak biz ne istediklerini, ne kadarını peşin aldıklarını, ortaklığın neden bozulduğunu bir türlü öğrenemedik.
M.Ö'ye dönersek bu güllük gülistanlık ortaklığın her iki tarafında kâr hanesine yazılan kazançları neydi peki?
Kimin kazançlı çıktığına bakmak lazım.
Bir taşla iki kuş.
Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz.
Ülkede limited şirketi gibi, paranın etrafında uydu gibi dönen, paralı insanları seven, alınterini, emeği kutsamayan bu anlayış, komşusu açken tok yatanlardandı.
Mazlumu dile getirip, halkını daha mazlum, daha yoksul hale sürükleyenler din adına infâk nedir bir türlü bilmediler.
Yabancıya gitmesin diye yatırımlarını Türkiye'den yaptılar.
Bu iyi bir şey, isteseler Miami'den de alabilirlerdi.
Ortada pastanın paylaşmak istemedikleri dilimi neydi de vermediler?
Büyük bir ihtimalle ballı, meyveli kısmıydı.
Şaka bir yana ele geçirmek istedikleri stratejik bir konu olunca veryansın etmeye başladılar.
Ve ebelerinin gözünü gördüler deyim yerindeyse.
"Vesayeti kaldıracağız" diyenler, kendi vesayetleri adına, 2009'da bir gece yarısı önergesiyle, uykulu uykulu, ağızlarını dahi kapatmaya mecali olmayan, bitse de gitsek görüntüsünde milletvekillerinin bu halinden yararlanarak ordu mensuplarını özel mahkemelerde yargılayacak maddeyi, hukuka aykırı olmasına rağmen, akıllıca bir değişiklikle, vesayete hayır diyerek meclisten bir gece yarısı geçiriverdiler.
Sanırım darbelerden yılmış muhalefeti, bu daha fazla özgürlük şeysiyle kandırdılar. (Daha sonra kafaları aydı ama iş işten geçti, atı alan da bu şekilde Üsküdar'ı geçmiş oldu.)
Daha fazla özgürlük beklentisi sanırım hoşlarına gitti, özgürlüğü dillerinden düşürmeyen ana muhalefetin.
Vesayet sistemini onlar da kaldırmak istediler de ellerinde kaldı.
"Bizim çocuklar başardı" sözünü tekrar duymamak için, işkence sabahlarına uyanmamak için ne olduğunu çok da anlayamadan imzayı bastılar.
Sonra da Halime'nin şalvarını gül dalına astılar. (Bu arada Halime Türk Milleti oluyor.)
O şalvarı alana kadar gülün dalından, atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmişti.
Daha sonra ne mi oldu?
Atı alıp Üsküdar'ı geçen, aslında Üsküdar'ı geçmediğini anladı!
Ancak kârı da iki cebinde kalınca ortaklığı bozdu.
Şimdi bu iş ortaklığını gördükleri lüzum üzerine bozanlar "Ne istedilerse verdik" sözünden hareketle 15 Temmuz'a gelinen sürecin hesabı sorulunca milattan önce, millattan sonrayı icat ettiler!
Milat "15 Temmuz" oldu, öncesi unutuldu.
Öncesini soranlar, "Bu işten ne kadar kâr elde ettiniz, sizin kârhaneniz doldu taştı, açıklayın" diyenlere hep bir ağızdan bağırdılar:
"Fetöcüler sizi gidi"
"Biz anladık vazgeçtik, asıl şimdi siz Fetö'nün ayağı oldunuz" suçlaması bindirdiler sırtlarına.
"Neden askerin içine sızmışlarsa ortaya çıkaramadınız?" gibi bir soru yönettiler.
Kimse kasaptaki ete soğan doğramadı cesaret edip.
"O zaman suç değildi" dediler.
Atatürk'ün askerlerini YAŞ kararlarıyla erkenden emekli eden bir el, aslında siyasi ayak olabilirdi bal gibi.
Fetöcü askerlerin önlerini bu şekilde açtılar
Hiç bir ihraç olmadan, peki oraya kim yerleştirdi bunları? O soruda böylece arada kaynadı gitti.
Hesap sorana hesap sormak ve üste çıkmak, kendi kılıcı ile yine kendisini haklamak, kimsenin aklına gelecek bir siyaset anlayışı değildi elbette.
Muhalefetin askeri vesayeti, Ayışığı, Balyoz gibi, Ergenekon gibi uyduruktan davalarla ve ülkenin aydınları da susturulunca ülkede rejim değişti.
Hesap soranlar, Meclis çoğunluğu ve tek adam kararları ile hesap sorulamaz hale getirildi.
Eyyy ana muhalefet siz de gördünüz mü şimdi ebenizin o güzel gözünü?
"Orada bir şey oldu n'oldu?" sözünü o zaman siz icat ettiniz demek ki!
Anayasa Mahkemesi'ne gittiniz ama iş işten çoktan geçti, bu davaların önü o zaman açıldı, suçsuz bir çok vatansever yargılandı, ceza aldı, hücrelerde çürüdüler ve de öldüler.
Devletin mahremiyetine girildi.
Ne istedilerse verdiler, kozmik oda dahil, bu kimin ekmeğine yağ sürdü, kimlere yaradı?
Kozmetiklerle bu kirli ve çirkin yüzü allayıp pulladılar.
Çirkin surat ortaya çıkınca, gerdek odasındaki gelini başlarından atmaya çalışsalar da nikah çoktan kıyıldı.
Herkes birbirini Fetö'nün siyasi ayağı olarak suçlamaya başladı.
26. Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ Paşa terörle uğraşırken, kendisi terör örgütü kurmak ve yönetmekle, elebaşı olmakla suçlandı. (Elindeki de söylediği gibi boş boruydu üstelik)
Kafamız mı karıştı, ya da bir şekilde korkularımıza mı yenik düştük?
Her şey gözümüzün önünde oldu, muhalifler olarak ne yapabildik?
Meclis Araştırma Komisyonu 'araştırmama komisyonu'na dönüştü, daha sonra da araştırdıkları dosyalar ve belgeler de kayboldu.
İYİ Parti'nin, CHP'nin verdiği tüm araştırma önergeleri AKP ve MHP'nin ortak kararları ile reddedildi?
Sizin dediğiniz gibi İYİ Parti'de, CHP'de ise bu siyasi ayak, neden araştırma önergelerine red kararı veriyor kapatıyorsunuz olayı?
Sulandırmadan bulun ortaya çıkarın o zaman.
Bulmak istemiyor musunuz?
Fetö'nün eli herkese mi değdi nedir?
O da belli değil.
Fetö'nün elini, kolunu, kolunun uzunluğunu, nereye kadar uzandığını, her şeyi gördük ama siyasi ayağını göremedik gitti kardeşim.
Nereye yürüdü gitti bu ayak destek almadan?
Dönüp dolaşıp tekrar geri gelmemesi için ayak izlerini takip ederek nereye gittiğini bulun.
Bu iş sizin 15 Temmuzda "Devlet yaşasın" diye hayatını ortaya koyan şehitlerimize vefa borcunuzdur, görevinizdir.
Boşuna mı şehit oldular?
Kimin için?
Hangi amaçla?
Devleti bir beladan kurtarıp, Devleti, Devletin eline canları pahasına verdiler.
İpin ucu nereye kadar giderse gitsin.
Araştırma komisyonu kurdunuz sonuç ne oldu?
Verilen önergeleri reddediyorsanız, şehitlerimizin kanının vebali boynunuzu kalın bir urgan gibi sıksın.
Bu ayakta baklavacı, Bank Asya'ya evin yönetim parasını yatıran apartman yöneticisi bile varsa, siyasi ayağı yok diyemezsiniz.
"Kandırıldık, Allah bizi affetsin" demekle olmaz.
Biz haşa, tövbe tövbe Allah mıyız, nereden bileceğiz affedilip affedilmediğini?
Baktınız önergelerle, tartışarak bulunmuyor, verin bize o ayağı, kaç numaraysa, halk olarak biz arayalım bulalım.
Artık kimin ayağına uyarsa...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.