Bahçeli; "Erdoğan'ı tanıyınız, anlayınız, anlatınız" dedi
Devletin varlığı, yapılmış tanımı ve buna bağlı düzenlenmiş kanun ve uygulamaların meşruiyetini denetleyip takip eden; kendini ve devleti her türlü dayatma ve yaptırımlara karşı koruyan, millet olarak ortak güvencemizin teminatı bir müessesedir Anayasa Mahkemesi.
Amma velakin; Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin kapatılmasını istedi. Nasıl bir milliyetçilik anlayışıdır ki; devletin varlığı ile milletin her türlü haklarını teminat altına alan, Türk Ordusu kadar varlığı çok önemli olup görev ifa eden bir kurumun varlığını gereksiz hatta zararlı görmek ne demektir? "Türk Ordusu lağvedilsin" demekle "Anayasa Mahkemesi kapatılsın" demek arasında Türk milliyetçiliği açısından ihanetin dışında bir yorum yapmak mümkün müdür?
Recep Tayyip Erdoğan'nın siyasete girmesinin bir çok nedeni olabilir, tutunmasının da belki... Ancak kalıcı olması, son yirmi yılımıza damgasını vurması, cumhuriyet değer ve kazanımları yerine siyasal İslamcı vesayetin ikame edilmesi için yaşanmış olan bütün süreçlerin konjonktürel zemininin oluşmasının tek mimarı Devlet Bahçeli'dir. O nedenle belki de siyaseten Recep Tayyip Erdoğan'ı değil Devlet Bahçeli'yi yenmek lazım. En son Saraçhane meydanında 15 Temmuz ihanetinin yıl dönümü münasebetiyle kullanmış olduğu bir cümle var ki; 2002'den günümüze anlamlandıramadığımız tutum ve davranışlarının nihai hedefinin ne olduğunu daha iyi anlamamızı sağlayan özetleme bir cümle ile adeta benden buraya kadar demiştir. Nedir o cümle "Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı tanıyınız, anlayınız, anlatınız” dedi. Yani "Artık dükkanı kapatıyoruz. Bundan sonra MHP'nin misyonunu da, lideri olarak benim görevimi de Erdoğan'a devretmiş bulunmaktayım, muhatabınız artık O'dur, hep beraber onun takipçisiyiz, liderimiz o dur" şeklindedir. Bu son geldiği noktanın emarelerini aslında yıllar önce ortaya koyduğu tutum, davranış ve duruşu ile fark etmemizi sağlayacak görüntüler vermişti. Hakim olan biat kültürü ve ''Lider, doktrin, teşkilat tartışılamaz'' üçlemesi ile sorgulamanın önüne engel olunup; Devlet Bahçeli'ye geniş ve son derece keyfi hareket alanı ile tanınan inisiyatifi kullana kullana bugünlere gelinmiştir.
Hükümet ortağı Devlet Bahçeli 2002''de erken seçim kararı alıyor. MHP, Kemal Derviş'i protesto ederek hükümetten çekilseydi seçimden güçlenerek çıkacağı aşikarken baraj altında kalarak çıkıyor. BOP projesine bağlı eşbaşkanlık misyonu ile kurulmuş olan AKP' için siyasi arena en ideal şekilde tek başına iktidar olma zemini hazırlanırken, MHP ise baraj altına itilerek o ideal zemin için kurban ediliyordu.
AKP'nin ve Erdoğan'ın uzun yıllar tek başına süren iktidarı ilk defa 7 haziran 2015 seçimlerinde azınlığa düşüyor, aynı Devlet Bahçeli' yine AKP menfaatine uygun konjonktürün oluşması için devreye giriyor, istişafi görüşmeler adı altında top sektirerek hükümet kurma alternatiflerinin önünü tıkıyor. Nihayetinde zaman doluyor, düdük çalıyor ve erken seçimden AKP daha da güçlenerek çıkıyor tekrar iktidar oluyor.
Devlet Bahçeli'yi bu da kesmiyor; cari anayasaya uymayan cumhurbaşkanının kanunlara uymasını istemesi gerekirken aksine Erdoğan'a adeta "Senin gönlün ne istiyorsa onu yaparız, gerekirse kanunsuzluğun kanununu yaparız gene senin tek adam olmanı sağlarız" demiştir.
Böylece cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı Siyasal İslamcı vesayetin kalıcılığını sağlamak üzere 15 Temmuz ihanetinden menfaat temin etmeye matuf "Allah'ın bir lütfu" şükrü de eklenerek devletin değişim ve dönüşümünü tamamlayan süreç başlıyor. Meclisin o günkü aritmetiksel yapısının kıskacındaki, iki narsist insana bağlı biatcı vekillerin sayesinde meclisten referandum kararı çıkarılıyor ve böylece Devlet Bahçeli'nin Türk siyasetini dizaynı ile Erdoğan'nın "tek adam" konumu bir anlamda anayasa değişiklikleri ile hukuki statüye kavuşturuluyor. Ve karabasan gibi milletin üzerine çöken bu sistem sayesinde kabuslarla dolu bir yaşam milletin ortak paydası haline geldi.
Ve bugün Devlet Bahçeli ile bana göre aynı misyonla görevlendirilmiş Ümit Özdağ'ın Devlet Bahçeli sonrası için sahaya sürüldüğünü düşünüyorum. İYİ Parti'nin kuruluşunda olma nedenini bugün daha iyi anlıyoruz; devleti yönetemeyen Erdoğan ve Devlet Bahçeli'yi değil Meral Akşener'i hedef seçiyor, "TV'de karşıma çık" diyor Meral Hanım için. Çıkarsa ne diyeceksin; İYİ Parti'ye karşı kullandığın en adi Fetö silahını boşa çıkarmasının öfkesini mi alacaksın, ne yapacaksın? "Ekonomiyi niçin bu hale getirdin" mi diyeceksin veya "Bu kadar sığınmacıyı niçin kabul ettin" mi diyeceksin? Oh ne güzel; milletin ortak tepkisi göçmen meselesine sahip çıkıyor ama ortak mağduriyeti ekonomik kriz, geçim sıkıntısı, yolsuzluklar ve demokratik hakların kullanımına ilişkin hiç bir eleştirisi yoktur. Çünkü Ümit Özdağ da aynen Devlet Bahçeli'nin yaptığını yapıyor; "Devletin milliyetçiliği"ni yapıyor. "Milletin milliyetçiliği"ni yapmadığı içindir ki; milleti kasıp kavuran, perişan eden geçim sıkıntısı, ekonomik kriz ve demokratik hakların kullanımına ilişkin yaşanan mağduriyetler üzerine hiç tepkisi yoktur, çünkü misyonunun tanımında böyle bir görev yoktur.
Her 15 Temmuz Yıl Dönümünde Millet olarak aynı şeyleri hissedebilmemiz mümkün mü?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.