Bakanları Erdoğan'a karşı
Mayıs seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanının atadığı Bakanların bir kısmının fikirleri Erdoğan’ın görüşlerine zıt. Bu durum "devletin tepesinde bir uyumsuzluk mu var?" sorusuna yol açıyor.
Ekonominin kaptanı Mehmet Şimşek ile Erdoğan’ın görüşleri daha önce de çok farklıydı. Ama önceden farklı olan fikirlerine rağmen, mademki Şimşek göreve getirildi artık Bakan ile CB arasında zıt görüşler beyan edilmemesi gerekirdi.
Mademki "ekonominin rasyonel bir zemine dönmek dışında bir seçeneği kalmamıştır” ve “kurala dayalı bir ekonomi”, “şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” konularında bir ilke kararı alınmıştır, bunları Erdoğan’ın beyanlarında da görmemiz gerekirdi.
Seçim öncesi uygulanan ve rasyonel olmadığı kabul edilen (faizi emirle düşürmek, döviz kurlarını KKM belasıyla ve döviz satarak sabit tutmaya çalışmak gibi) uygulamalar için “doğruydu” dememesi beklenirdi.
* * *
Hatırlayalım. Mehmet Şimşek Başbakan Yardımcısı iken; "Çatıyı güneşliyken tamir etmek lazım. Yağmur yağacak. Bunlar için tedbir almamız lazım" diyerek ekonomide yapısal tedbirler alınması gerektiğini vurgulamıştı.
Ayrıca bakanlıktan azledilmeden üç ay önce şöyle demişti:
“Avrupa’nın Türkiye’ye, Türkiye’nin de Avrupa’ya ihtiyacı var. Demokratik kaliteyi arttırmamız, hukuk sistemini iyileştirmemiz için… Bu konularda Avrupa’dan ilham almaya devam edeceğiz.” (23 Mart 2018)
Erdoğan’ı bu ve benzeri sözler çok kızdırmıştı:
Erdoğan “Ortada büyümede büyük bir başarı var, bunları söylüyorlar; insan kendi ayağına kurşun sıkar mı?”
“Teori başka pratik başka bir şey; bunları birleştirebilirseniz saygı duyarım, ama bunu başaramıyorsanız sen yoluna biz yolumuza” demişti.
Ekonominin yönetimi konusunda anlaşamadığı Mehmet Şimşek (ve Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan) hakkında “bunlar dürüst değiller, Halk Bankasını dolandırmaya çalıştılar” şeklinde ağır suçlamalar bile yapmıştı.
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Mehmet Şimşek, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak görev yapıyordu. Bu görüş farkları yüzünden, 24 Haziran 2018 seçimi sonrası, Şimşek yerini Berat Albayrak’a bırakmıştı.
* * *
Ekonomide yaşadığımız türbülanstan kurtarması için getirilen Mehmet Şimşek’in önceki görüşlerinde değişiklik olmadığını düşünüyorum.
Ekonominin iyileşmesi için AB ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve “hukuk devleti kavramının batı standartlarına getirilmesi” çok önemlidir. Şimşek bunun farkındadır.
Ancak R. T. Erdoğan Türkiye’deki hukuk uygulamalarından memnundur ve tartışılmasından dahi hoşlanmamaktadır.
AB KONUSUNDA duruma göre vaziyet alan tipik pragmatist Erdoğan tavrı ile karşı karşıyayız:
"AB üyeliğine ihtiyacımız kalmadı" gibi sözlerinin yerini son zamanlarda “İsveç’in NATO üyeliğine onay vermek için Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünü açın” (10 Temmuz 2023) gibi cümleler aldı.
Derken… Erdoğan geçen hafta (16 Eylül) "Avrupa Birliği Türkiye’den kopmanın gayreti içerisinde… Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz" dedi. Bu savrulma kimseyi şaşırtmadı.
Bu sözün beni şaşırtan tarafı cümlenin kuruluş biçimi.
"Türkiye’yi AB’den koparmak istiyorlar" değil de “AB Türkiye’den kopma gayretinde” demenin anlamı ne? Sanki AB Türkiye’ye girmiş de çıkarmak istiyorlar gibi. İşte bunu anlayamadım.
Aynı gün (16 Eylül) Mehmet Şimşek’in "AB ile biz özellikle Gümrük Birliği’ni güncelleyerek, kapsamını genişleterek süreci daha da güçlendirmek istiyoruz" cümlesini sarf etmesi devletin tepesindeki uyumsuzluğun bir örneği olsa gerek.
* * *
HAKAN FİDAN DA…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmada, "Avrupa Birliği çabasının yoğunlaştırılmasından" bahsetti.
Fidan “dış ilişkilerimizi yapısal zemine oturtmak”, “Suriye politikasında güvenli ve onurlu geri dönüşlerin sağlanmasına yönelik çalışmaları hızlandırmak” gibi hedeflerden bahsetti.
AB konusunda ise "Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinde sürecin tam üyelik perspektifiyle canlandırılması" gerektiğini söyledi.
Acaba Batı, Türkiye’nin AB politikasını öğrenmek için, CB Erdoğan’ın değişken söylemlerine mi, Dışişleri ve Ekonomi Bakanlarının sözlerine mi bakar?
“Şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” sadece ekonomi alanında değil, özellikle de hukuk ve dış politika alanında gereklidir.
Devletin kurumlarını bir kişinin iradesine bağlayarak işlevsiz hale getirmenin, kuralların kişiye göre değiştiği bir devlet yapısının bizi getirdiği nokta bu.
Erdoğan “bu sistem değişmesin ama Batı’dan bize yatırım gelsin, para gelsin” istiyor.
Ama hukuk ve demokrasi olmadan, şeffaf ve güvenilir bir devlet yapısı olmadan beklenen gelmiyor.
Tükenen paraya, duvara toslama mesafesine göre değişen söylemler güven vermiyor.
İşin kolayına kaçıp, “hukuk veremedik, kaynaklarımızı verelim” diyebilirler. Bunun da zararı çok olur ama faydası olacağını sanmıyorum.
* * *
MÜLAKAT GİBİ MÜLAKAT
CB Erdoğan seçim kampanyasında “kamuya işe alımlarda mülakat kaldırılacak” diye vaat etmişti. Çünkü liyakat sistemini yok eden, işi ehline değil, yandaşlara veren bir mekanizma olarak “mülakat” çok tepki çekiyordu.
Seçimin üzerinden hayli zaman geçti ama "mülakat" kalkmadı.
Kamuda en çok alım yapan kurumlardan birinin başı olan Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin sanki CB’nın bu vaadini hiç duymamış gibi.
"Mülakatın kalkmayacağını ama içeriğinin değişeceğini" söyledikten sonra “mülakat gibi mülakat yapacağız" deyiverdi. Bundan önce yapılan mülakatların aslında mülakat olmadığının tam bir itirafı idi bu.
Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi sözlerini/ vaatlerini hiçe sayan bir tutum içinde olan bakanlarına karşı neden böyle sessiz kalıyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.