Bazı şeyler yaşanmadan anlaşılmaz
Kurtarma Ekibi, "Abla iki kişi misiniz?"
"Evet!" diye cevap veriyor küçük kız.
"Korkmayın geldik, kurtaracağız sizi."
"Acele etmeyin biz iyiyiz." şeklinde karşılık veriyor... Serap Ela geliyor.
"Haydi, fıstık haydi. Seni kucağıma alacağım."
"Ben çok ağırım ki!"
Kim bilir, belki de baba kız arasında geçmişte yaşanan bir diyaloğun bilinçaltına oturması ve o anda dışa yansımasıdır.
Enkaz başında eşini ve çocuklarını kaybetmiş bir babanın çaresiz bekleyişine şahit oluyorum. Teselli etmeye çalışıyor, "Başın sağ olsun. Allah sabır versin." diyorum. Bomboş gözlerle yüzüme bakıyor, tepkisiz. Belli ki sadece bedeni orada, ruhu enkaz altında kalmış. Yaşayan bir ölü!
Arkadaşım Sedat Muzoğlu, depremin ertesi gün sosyal medya paylaşımında, “Çok şükür sabahı gördük. Zor bir geceydi. Bakkal, fırın açılmadı. Ekmek ve su bulmakta zorlanıyoruz. Yoğun bir kar yağışı var. Eskimalatya'da can kaybı yok. İletişim kurmakta zorlandığım dostlara selam ve sevgiler.” ifadelerine yer veriyordu.
İYİ Parti Bursa İl Başkanlığı tarafından toplanan deprem yardımlarının üçüncüsü Malatya’ya gönderilecekti. Başkan Dr. Mehmet Hasanoğlu benim eşlik etmemin uygun olacağını söylemesi üzerine tereddüt etmenden kabul ettim.
Cuma günü hava güneşli olmasına rağmen Uzunyayla’da aracımızın termometresi -16 dereceyi gösteriyordu. Gündüz hava sıcaklığının bu kadar düşük olması, gece için daha da dayanılmaz demekti.
Malatya’ya yaklaştıkça depremin etkilerini görmeye başladık. Kozluca ve Kürecik dolaylarında yol kenarlarında yıkıntılar az da olsa depremin etkilerini gösteriyordu.
İYİ Parti Malatya İl Başkanı Hakan Yılmaz’ı aradım Yardım malzemeleri teslim etmemiz gereken adresi öğrendim. Şehir içine girdiğimizde nelerin yaşanmış olduğunu daha da anlamaya başladık. Gördüğümüz anlatılanlar ve televizyon ekranlarında gösterilenlerden çok farklıydı. Bazı şeyler anlatılmaz, yaşanarak anlaşılır derler ya işte öyleydi.
TIR ile verilen adrese ulaştığımızda bizi organize olmuş çok kalabalık bir ekip karşıladı. Kısa zamanda TIR boşaltıldı ve yardım malzemeleri tasnif edildi. Tıbbi malzemeler İnönü Üniversitesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Eğitim ve Araştırma Hastanesine teslim edilecek, diğerleri ihtiyaç sahiplerine dağıtılacaktı.
Depremin beşinci günün de geride kalmasına rağmen birçok yere çadır ulaştırılamadığını, bazı depremzedelerin köylere giderek birkaç aile bir arada çadırlarda kaldıklarını, enkazdaki yakınlarını bekleyenlerin, hırsızlık olmaması için evlerinden uzaklaşmak istemeyenlerin de araç içerisinde beklediklerini gördük. Bazı binalarda yüzlerce insanın iç içe barınmak zorunda kaldığını, hasır üzerinde yatanları duyduk.
Araç içinde barınanların, enkaz başında yakınlarını bekleyenlerin ihtiyaçlarını giderecekleri tuvalet yok, su yok, ısınmak için soba yok. Artçı depremler devam ediyor…
Akşamı yeğenim Bahadır’ın güvende olduğunu söylediği Beydağı eteğindeki evine gittik. Sabaha kadar birkaç kez ev sallandı. Artçılar devam ediyordu.
Sabah uzaktan bakıldığında yıkılan binalar fark edilmiyor, her şey normal görünüyordu. Şehre doğru yaklaştıkça yıkılmamış olsa da hasarlı binaların çokluğu gözden kaçmıyordu. Amcam oğlu Yusuf Yılmaz’ın yaşadığı 4 yıl önce 2 blok ve 112 daire olarak yapılan Seyri İstanbul Sitesinin bir bloku ayakta bir bloku adeta toprak yığını gibi çökmüştü. Neyse ki ilk depremde yıkılmadığı için içeriye sonradan giren bir kişi dışında can kaybı yoktu.
Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman’a göre Malatya daha az hasarlı denmesine rağmen, şehir merkezinde 600 kadar binanın yıkıldığı söylendi. Binalar yıkılmamış olsa da çoğun ağır hasarlı. Ağır hasarlı olmayanlara da insanlar korkudan giremiyor. Bu travmanın zihinlerde uzun yıllar silinmesi mümkün görünmüyor.
Bir düşünün, Pazar günü akşam yatağa giriyorsunuz her şey yerli yerinde. Pazartesi depremle uyanıyorsunuz, eviniz yıkılmadı ve uyanma şansınız olduysa. Kendinizi sokağa atıyorsunuz can havliyle çoğunuzun üzerinde pijama, ayağında çorap dahi yok. Üzerinize bir şey alamadınız. Hava çok soğuk, buz gibi! Sığınacak bir yeriniz yok, dışarıda kalmışsınız. Elinizi yüzünüzü yıkamayı bırakın bir tarafa, içecek suyunuz yok. İhtiyacınızı gidereceğiniz tuvalete yok. İçecek suyunuz yok, yiyecek ekmeğiniz yok. Bir çaresiz bekleyiş içerisindesiniz. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Günler geçiyor, çorap bulmuşsunuz, giysi bulmuşsunuz… Günlerdir ayağınızda aynı çorap, üzerinizde aynı giysiler…
Geride kalan mutlu aile tablosu. Babasını, annesini kardeşlerini depremde kaybeden, isimsiz çocuklar…
Ey küçüğüm, Serap Ela, sen mutlu aile tablosunun ağırlığı ömrün boyunca taşıyacaksın. Kimse anlamayacak belki seni, kimse anlamayacak. Yaşadıklarını, çektiklerini, düşündüklerini kimse anlamayacak…
Bazı şeyler anlatmakla anlaşılmaz! Bazı şeyler yaşanmadan anlaşılmaz!
Hatırlayacağın tek şeyi babanın sıcacık sevgisi güzel kızım. Çok ağırsın seni taşıyamazlar!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.