Bir Aşık Mahzuni Şerif vardı...
Aşık Mahzuni Şerif vardı, hatırlayınız. Mahzuni henüz şöhretin basamaklarından uzak iken kendisiyle röportaj yapmıştım. Çalıştığım gazetede iki bölüm olarak yayınlanan bu yazımı bir harfine bile dokunmadan olduğu gibi okurlarımıza sunmak istedim.
Yazı uzun ama dileyen dinlene dinlene okur diye düşündüm, teşekkürler. ZK/
- Yazı / Tarih 19 Şubat 1963
Burası Ankara
Halden hale kaldım onbeş çağında
Mahzuni yan yatar sazı perişan
Yürü zalim dünya senden usandım
Zeynel Kozanoğlu
Aşık Mahzuni şimdi Isparta’da asker. Onunla asker olmadan konuşmuştuk. Aşık Mahzuni’nin memleketi de Maraş. 1943 yılında Afşin’in Peçenek köyünde dünyaya gelmiş. Aşık Mahzuni bugün tam yirmisinde, filiz gibi bir delikanlı. Orta halli bir çiftçi ailesinin çocuğu aşık Mahzuni.
Mahzuni’nin öteki aşıklara benzemeyen bir yönü var: Tahsilli bir aşık bu. Orta dereceli bir okul bitirmiş. Konuşması çok güzel. Diyor ki:
-“Yedi yaşında şiir yazma duygusuna eğildim. Çok sonraları geçmiş aşıkların eserleriyle uğraştım. Daha çok tasavvufçular beni cezbetti. Bizim köyde bir kaç aşık vardır. Şiirin ilk basamağında gözümü bu halk şiiri tarzına açtım.”
Aşık Mahzuni’nin dert hoşuna gidiyormuş. Şiirlerinden birinde bunu açık açık belirtmiş. Bu şiirinde diyor ki:
“Korkarım ki şu sevdanın közünden
Yanamazsın deli gönül vay sana.”
Anlıyorsunuz ya. Gönlünün bu sevdanın közünden ya da közüyle yanamayacağı endişesi içindedir aşık. Yanmak istiyor: Doya doya yanmak.. Şiir şöyle devam ediyor:
“Farkı büyük ariflerin sözünden
Anlamazsın deli gönül vay sana”
Gönlüyle alay ediyor. Gönlünü bir iple, kuyuya inerken düşünüyor. Bu kısa “ipinen” bu kuyuya inemeyeceğini söylüyor:
“Bildiğim bir can var, canandır canan
Bir daha yanar mı sevdaya yanan
Bu kuyuya sen bu kısa ipinen
İnemezsin deli gönül vay sana.”
Mahzuni şiirini ömrünün kara akşam’a döndüğünden söz ederek bitiriyor:
“Boyandı Mahzuni dert ile gama
Çevirdin ömrümü kara akşama
Delisin, sersemsin, ahmaksın ama
Bunamazsın deli gönül vay sana.”
Aşık Mahzuni’nin asıl adı Şerif. “Benim en büyük özelliğim irticali olarak şiir söyleyebilmektir,” diyor. Şiiri yazmadan, meydana getirmeye gayret sarfetmeden, bayağı ezber etmiş olduğu bir şiiri okur gibi söyleyebilirmiş. Aşık Mahzuni yalnız kendisini beğenen insanlardan değil.. İrticalen şiir söyleyebilen ne kadar halk şairi varsa hepsinin adlarını birer birer saydı: Davut Sulari, Aşık Dursun Ceylani, Erzurumlu Aşık Şinasi, Nevşehirli Nuri, Maraşlı Yedi Aşıklar..
Aşık Mahzuni Okuldayken yaz tatillerini memleket memleket gezmekle geçirirmiş. Aşık Mahzuni’nin çok güzel ve gerçekten kuvvetli şiirlerinden biri de şu:
“Uyan çoban uyan sürüde kurt var
Mor koyun yaralı, kuzu perişan
Şakiler dönüyor, iniyor dağlar
Mecnun çöle dargın, yazı perişan
Canavar bürünmüş kuzu postuna
Katılmış sürüye canlar kastına
Hekim defterini çekmiş destine
Ciğer parça parça sızı perişan
Gemiler delinmiş yelkenli berbat
Zehire gark olmuş misk ile şerbet
Deme ki cihanın ağası rahat
Bazan dalgın gezer, bazı perişan
Yabancılar gezer sevda bağında
Ferhat dolaşmıyor Şirin dağında
Halden hale kaldım onbeş çağında
Mahzuni yan yatar sazı perişan..”
Aşık Mahzuni Ankara’da bir yabancı genç kızla tanışmış. Bu kızı sevdiğinden dolayı bu sevgilisi şimdi Aşık Mahzuni’nin eşidir: Yani bu genç Aşık’ımız sevgilisine kavuşmuştur, ama onun aşkı sönmemiştir. Mahzuni’nin bu genç İtalyan kızını sevdiği sıralarda yazdığı bir şiir var:
“Sevda illerine seyyar varalı
Döktüm yaprağımı çınar halinde
Bir Katolik yare meyil vereli
Gözlerimin yaşı pınar halinde”
Aşık Mahzuni, hayatının en güzel satırlarını belki bu şiirin içinde söylemiştir:
“Rüzgarımda felek esti hız ile
Yemeğimde zehir yedim haz ile
Derunuma ateş düştü köz ile
Derbeder dolaştım yanar halinde”
Aşık Mahzuni başına gelenlerin hepsini şu kıtanın içinde anlatmaktadır:
“Bir çiçek koklayıp bahçemden oldum
Maksuda ermeden maksadı böldüm
Ben canlı cesedim isteksiz öldüm
Baş taşıma baykuş konar halinde”
Dertlilerden söz ediyor Aşık. Sonra bu dertleri yüzünden baba ocağından olduğunu söylüyor:
“Dertli bilir dert çekenin derdini
Felek sever insanların kurdunu
Virana çevirdim baba yurdunu
Beşikteki dahi kınar halinde”
Aşık’ın ne gibi bir ruh haleti içinde olduğu çok güzel anlaşılıyor. Üstelik içinde bulunduğu durumu da adeta çizgilerle anlatabilmektedir. Bu yüzden beşiktekiler tarafından bile kınandığını söylüyor ve sonra bu dünyadan usandığını ifade ediyor:
“Mahzuni Şerifim ama hey yandım!
Yürü zalim dünya senden usandım
Onbeşinde yetmiş yaşlıya döndüm
Ecel de badeyi sunar halinde”
Aşık Mahzuni şiirini söylemeyi bitirir bitirmez hemen ekledi:
“Bu şiiri o zaman söylemiştim. Şimdi hayatımdan pek şikayetim yok.”
Aşık Mahzuni böyle söylüyor ama şu şiirini de bize söylüyor:
“İşte gidiyorım çeşmi siyahım
Önümüzde dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da
Hayli dolaşayım yüce dağlarda
Çünkü sen bıraktın ah ile zarda
Figan eyliyeyim viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da.
Bağladım canımı zülfün teline
Beni rüsvay ettin elin diline
Güler oldun Mahzuni’nin haline
Kader pençesinde paralansa da.
** 0 **
2. Yazı / Tarih 20 Şubat 1963
Burası Ankara
Hançeri belirsiz fakat sızlanır
Girdiği vücudu hayran eder aşk
Kalemine kurban olduğum katip
Zeynel Kozanoğlu
Aşık Mahzuni kısa boylu esmer bir delikanlı. Çok tatlı bir konuşması var. İnsan onu görür görmez seviveriyor. Aydınlık kafalı bir genç olduğundan şiirlerinden bazılarında da bu fikirlerini açıklıyor:
“Bize aşık derler darılma softa
Sevda belasının pek hastasıyız
Oku ismimizi, ara bul Kaf’ta
Biz canlı kitabın yük bestesiyiz
Gerçi meyhanedir fakirhanemiz
Boşa taşırmayız meyimizi biz
İçip sağa sola çatan değiliz
Alemi vahdetin çok ustasıyız
Sözümüz sırattır her can geçemez
Suyumuz zehirdir, diri içemez
Hikmetimiz garip cahil seçemez
Haktan hakka inmiş hak postasıyız.”
Bunlar gerçekten düşündürücü mısralar. Yirmisinde bir şairin söyleyebilişine de şaşmamak kabil değil. İnsan şairliğin bir vergi olduğuna daha çok inanıyor. Neden demişler “Şair olunmaz, şair doğulur,” diye… “Hikmetimiz garip cahil seçemez..” diyor. Sonra şiirde baştan sona bir efendilik hakim. Hiç bir seviyesizce lafa yer verilmemiş. Hakaret yok, güzel güzel yerme var:
“Kovduk Mahzuni’yi divanımızdan
Dünyada gençtir civanımızdan
Yalnız arı uçar kovanımızdan
Biz halli, zehirli gül destesiyiz”
Mahzuni’nin aşkı tarif edişi de güzel. Durup dururken aşk konusu açılmıştı. Dedi ki: “Aşkı nasıl anlıyorsun diye sorsanız, size bir şiirimi okurdum” .
Mahzuni sonra şiirini okudu:
“Cehennemin bucağında gizlenir
Çıkar Kaf dağından seyran eder aşk
Hançeri belirsiz fakat sızlanır
Girdiği vücudu hayran eder aşk
Tanımaz korkuyu bilmez imanı
Sarı gazel yapar zümrüt çimeni
Parçalar sultanı yırtar fermanı
Tac ü devletini viran eder aşk.
Aşk bir zehir baldır yiyen mest olur
Derdi sever ada ile dost olur
Taca tekme vurur şahtan üst olur
Bin daldan bin dala kervan eder aşk
Aşk bir mamuredir muallak sabit
Kendin bulmak istiyorsan aşka git
Mahzuni, değilim aşk ile hasut
Düşmanı dost, dostu düşman eder aşk”
Mahzuni’nin kendine göre düşleri var. Söz arasında dedi ki:
“Ya bir canlı mezara gömülebilen bir ölü, ya da bir canlı mezar olayım. Ruhun baki olduğuna önem vermiyorum, elverir ki ben baki olayım.”
Mahzuni bir aşık sülaleye mensup. Babasının dedesi meşhur Mücrimi imiş. Dedesi İsmail Hoca da Ruşani mahlasıyla şiirler yazarmış. Onlardan Mahzuni’ye intikal etmiş. Bu genç çocuğun en çok önem verdiği şeylerden biri de, insanın kendisi. Bütün insanları teker teker sevdiğini söylüyor. Tanıdık tanımadık bütün insanlara hürmeti var. Bencil değil hiç bir zaman. Şiirlerinden biri şöyle:
“Bir deli bir taş atarsa
Bir dünyayı bulandırır
Bir delinin bir tek taşı
Bin akıllı dolandırır
Ben o yare bulmam şirki
Giymişim serseri kürkü
Öyle bir zenginliktir ki
Kapı kapı dilendirir
Yiğitsen nefsinle savaş
Ki gönüle olasın baş
Dost yoluna damlacık yaş
Yedi çölü sulandırır
Sevdiğim kırkın biridir
Ondan gönül serseridir
Mahzuni dost Kıtmir’idir
Gâh dalar gâh dallandırır”
Mahzuni kendisi gibi Aşık bir delikanlı olan Maksudi ile kardeş olmuş. Aralarında hiç bir akrabalık olmadığı halde birbirini kardeş bilmişler, öyle de sürüp gidiyormuş. Üstelik Maksudi ile ayni mezhepten değilmiş, değillermiş de.
Ben Maksudi’yi tanıyamadım. Biraz muhafazakârmış. Öyle olduğu halde kardeş olmuşlar. “Bununla şunu isbat etmek istedim,” diyor, Mahzuni. “İki insan karakter bakımından birbirinin tıpa tıp aynı olmasa bile yine de geçinebilir: Gül gibi yaşar giderler.”
Aşık Mahzuni cehaletin de şiddetle aleyhinde. Bir şiirinde diyor ki:
“Cehalet yüz yaşa rastgelir ise
Üç yaşlı yavruya kul sayılır o
Bir güneş gölgeye huzme salarsa
Küstürür dağları yalpa vurur o.
Maya değiştirmez bin yıllık hırka
Çalış da vakıf ol, aydaki farka
Hayvan bürünse de altundan kürke
Abayi ecdattan hayvan durur o.
Cahil ne bilecek hakkın ha’sını
Hakka layıksa yar yaşın süsünü
Bilmeze giydirsem rahmet fesini
Çünkü tiynetidir lanet görür o.
Yalan mıdır dostlar cahil Mahzuni
Ben sevgiden aldım imanı, dini,
Ne bilsin birliği bidini fani
Hak tanımaz kibir ile gurur o.”
Mahzuni yirmisinde bir delikanlı, demiştik. Onun basılı eseri yok. Fakat bir kitabı dolduracak kadar şiirleri var. Mahzuni’den son olarak bir şiir daha istedim. “Yaz,” dedi, “Kalemine kurban olduğum katip”.
Ben Mahzuni bana söylüyor sanmıştım, meğer bu şiirin ilk mısrasıymış. Yazmaya başladım:
“Kalemine kurban olduğum katip
Yar şikayet defterine yaz beni
Boynuma Musalık tokunu takıp
İlet götür divanına diz beni
Ferhat misaliyim dağlar delerim
Bahtiyarım derdim ile gülerim
Yaralı kuzuyum ayrı melerim
Annem kabul etmez yoz beni
Sanma ki her aşık şehvetin kulu
Onun üzerinde sevda tapulu
Ben şehirim ki yüzdört kapulu
Gir kapımdan çarşı çarşı gez beni
Dalında hazan var virandır bağım
Ne yaylam var, benim ne de otağım
Dünyayı kavuran yare aşığım
Avutmuyor gelin beni kız beni
Mahzuni Şerifim nedense soldum
Derdimin içinde tabibi buldum
Hayattan memattan her şeyden oldum
Ne tatlı belaya koydu saz beni.”
Aşık Mahzuni adlı delikanlı çok ümit verici. Kısmet olursa ondan daha ileride çok çok söz edeceğiz. Şimdilik bu kadarla yetineceğim
** 0 **
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.