Bir dakkada sattınız bizi!..
K.ereğli-II
K.Ereğli dostluk, barış festivali resim çalıştayı anılarımı anlatmaya devam ediyorum...
Çalışma yapacağımız yer ilçenin meydanında deniz kenarında büyükçe bir alan. Belediye oraya çadır kurmuş. Şövaleler yerleştirilmiş. Afişimiz asılmış. Orada çalışacağız ki halktan izlemek isteyenler canlı izleyebilsin. Otobüste gelirken Prof.Dr. Mehmet Alagöz, Rafiye Karaca, Çetin Uyan ve Hüseyin Sartaş aramızda konuştuk “Yakın oturalım da çalışırken birbirimizi izleyelim ve resimlerimizin kritiğini yapalım.” diye. Hem de Hüseyin Sartaş usta naif. Benim ondan öğreneceğim çok şey var. Ancak poyraz çıkıp da tuvalleri oraya buraya savurunca ben tuvali yere yatırıp soyut çalışmaya karar verdim. Boyaları içimden geldiği gibi dökmeye başlayınca Hüseyin kızdı “Siz bizi sattınız.” dedi ve yan taraftaki ağaç altına geçtiler Mehmet hocamla...
Bir ara Mehmet hocam yanıma geldi “Şu Hüseyin çok havalara girdi. Onun hakkından ancak sen gelirsin. Gel de duruma el koy.” dedi. Ara verince yanlarına gittim. İkisi de denize karşı yan yana oturmuşlar aynı yeri resmediyorlar. Ancak biri soyut, biri naif. İkisi de çok güzel. Ama Hüseyin'in resimleri halka daha yakın geldiğinden millet Hüseyin'in başında hayranlıkla izliyor. Övüyorlar, “Hepsini gezdim, en güzel sizin resminiz.” falan diyorlar. Hüseyin havalara giriyor, kabardıkça kabarıyor. TRT-Türk'teki programımı izlediniz mi? Hafta içi hergün saat 06.00 da, 10.00 da ve 14.00 te tekrarı yayınlanıyor “Tuvaldeki Türkiye” diyor. İnsanlar ağzı bir karış açık hayran hayran dinliyorlar. Bu arada “Tuvaldeki Türkiye” programı hâlâ yayında izlemenizi öneririm. Harika bir program. Yani Hüseyin haklı. “Yiğidi öldür, hakkını yeme” demişler...
Hüseyin hem anlatıyor hem de yandan yandan Mehmet hocaya bakıyor. Beni görünce gene sitemini etti “Bi dakkada sattınız bizi!..” “Ne satması asıl satan sensin. Çektin geldin buraya.” diyerek Mehmet hocama döndüm. “Hocam dün beni izledi, nasıl resim yaptığımı gördü. Benden öğrendiklerini burada tekrarlıyor. Ben görmeyeyim diye de buraya kaçtı. Sizin resim harika ama onunki kopya olduğu için değersiz.” dedim.Şakalaşmayı sürdürdük...
Belediyenin sergi salonunda kursiyerlerin sergisi varmış. Hüseyin'le birlikte görmeye gittik. Çok güzel resimler vardı. Fatma Kolsuz hanımla tanıştık. Çok hoş bir hanım resimleri de çok güzel. Çay ikram ettiler, epeyce sohbet ettik...
Akşam yemekten sonra dinlenme tesisine geldik. Kapılarımızın önünde ahşap piknik masaları var. Bir şeyler yiyip içip keyifli sohbetler ediyoruz. Serin olunca battaniyelere sarınıp oturuyoruz. Konu gene döndü dolaştı aynı şeye geldi. Mehmet hoca kariyerinin tepesinde pek çok şeyi aşmış, hazmetmiş oldukça mütevazı biri. Kendi kendisiyle alay edebiliyor.
Başladık Hüseyin'i kızdırmaya. Bir ara Mehmet hoca dedi ki “Yahu bakıyorum resmim güzel... ama gelen ona geliyor, onu övüyor. Övgüleri duydukça adam kabardıkça kabarıyor. “Ne yapsam acaba?” diye düşündüm. “Bende mi ağaç dallarının uçlarını kıvırtmaya başlasam?”
Sabahtan öğleye kadar tesisin yeşil alanında çalışmıştık. Mehmet hocam gene bizim gruptan Çetin Uyan'a “Ben seni çok sevdim. Senin portreni yapmak istiyorum.” demiş. Çetin bey organizatör. Gelincikler ressamı Hikmet Çetinkaya ile çalışıyor. Buraya festivalin organizatörü ressam Adnan Turan ile yapacağı bir proje ile ilgili gelmiş. Zaten sanatla içiçe olduğu için pek çoğumuz ile tanışıyordu. Ve bunu bir tatil gibi de değerlendirmek istediğinden sandalyeye oturarak poz verdi. Böylece hem de güneşlenmiş olacaktı...
Ancak kıpırdak adam biraz oturduktan sonra sıkılıyor “Az dolaşayım.” diye bir ayrılıyor yarım saat sonra geliyor...
Biz ağaç altında Hüseyin'le yan yana deniz manzarasını yapıyoruz. Ve sohbet ediyoruz. Hüseyin “Ya bu model nerde?” diyor. Uzun bir yokluktan sonra Çetin geliyor, yerine oturuyor. Ama bu kez de yanına gelen iki hanımla konuşa konuşa Mehmet hoca resimden uzaklaşıyor. Anladık ki bu resimde bir iş var. Neyse sonunda resim bitti!.. Kıpkırmızı bir Çetin. Güneşleniyor ya!.. Çetin bu kez resmi beğenmemiş gibi yaparak hocayı kızdırmaya başladı. Resmi ters çevirdi gören korkmasın diye. Hoca o kadar aşmış ve kendisi ile barışık ki hiç kızmıyor. Sakin sakin espriye katılıyor. Hep birlikte bol bol güldük... güldük...
Çalıştayın organizatörü Adnan Turan Ereğli Erdemir Güzel Sanatlar ve Spor lisesi'nde resim öğretmenliği yapıyor. Okulu gezmeye gittik. Ereğli’ye tepeden bakan harika manzaralı güzel bir okul. Öğrenciler gencecik pırıl pırıl yürekler... Bizim için bir program hazırlamışlar. Atölyeleri gezdik. Ne güzel resimler, heykeller yapmışlar. Müzik bölümü öğrencileri billur gibi sesleri ile konser verdiler. Nasıl güzeldi sesleri... Gencecik melek yüzlü bir kız Neşet Ertaş'tan bir bozlak okudu tüylerim diken diken gözlerim nemli dinledim...
Yeşim Adnan'ın eşi. O da resim öğretmeni. Ömer ise beş yaşındaki oğulları. Ömer kız öğrencilerin elinde bir o yana bir bu yana oynayıp duruyor. Biraz da çapkınca... güzel bir kız görünce hemen annesinin kulağına “Ne güzel kız di mi anneeee?” diyor. Okulun kantini temiz yemekler güzel... öğle yemeğimizi kantinde yedik. Ömer mızıklıyor... annesi yedirsin istiyor. Hemen ona numaramı yaptım. “benim oğlum küçükken hep yemeklerini kendi yerdi ve hepsini bitirirdi. Bütün kızlar onu bu yüzden çok severlerdi. Annesinin yemeğini yedirdiği çocuklar için kızlar “Hâlâ bebek, annesi yediriyor!” diye alay ederlerdi. “ dedim. Ömer bütün yemeğini soluksuz bitirdi...
Ressam arkadaşlardan Dalila Romanyalı. Bir Türkle evli. Programın sonunda yaptığı konuşma ile hepimizi ağlattı. Dedi ki “Ben komünist rejimden geliyorum.Yirmi beş yıldır buradayım ve özgürlüğümü Atatürk Cunhuriyeti'nde yaşıyorum. Biz burada gezip resim yaparken bizim özgürlüğümüz için gençler Taksim'de eylem yapıyorlar. Ve biz özgürlüğümüzü Atatürk'e borçluyuz.”
Katılımcı arkadaşlar farklı ülkelerden. Hepsi ayrı bir renk. Kimi Türkçe biliyor. Dil bilenlerden yardım alarak anlaşıyoruz. Çoğu ile samimiyetler kuruyor, şakalaşıyoruz. Kültürlerini öğrenmeye çalışıyoruz. Akşam yemeğinde saz eşliğinde hep birlikte oynayıp halay çekiyoruz.
Ertesi gün Cehennem Mağarası'nı gezmeye gittik. Damlayan sulardan oluşan mini gölde balıklar oynaşıyor, tavan nemden yeşil, hardal, sarı, gri renklerle bezenmiş muhteşem bir görsel sunuyordu...
Çalıştayın son akşamı sanatı ve sanatçıyı destekleyen belediye başkanı Halil Posbıyık bey K.Ereğli'yi kuşbakışı gören bir lokantada yemek verdi. Keyifli sohbetlerle yemeğimizi yerken Gezi Parkı'na destek veren büyük bir kalabalık slogan ata ata, tencere tava çala çala yürüyorlardı. Bizi görünce “Başkan buraya.” diye bağırmaya başladılar. Yemeğe ara verdik, onları alkışladık...
Yemeğimiz bitmiş, katılım belgelerimizi almıştık. Veda vakti gelmişti... Birkaç saat sonra bizim otobüsümüz İstanbul'a doğru hareket edecekti. Diğer arkadaşlar sabah Ankara'ya gideceklerdi. Gözlerimiz nemli tekrar tekrar sarıldık... sözler verdik görüşmeye, buluşmaya. Davetler ettik birbirimizi... İşte bir kez daha sanatın birleştirici gücünü derinden yaşıyorduk...
Bitti...
Hülya Sezgin/[email protected]
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.