"Biz olabilmek..."
“Beni eleştirirsen seni sevmem. Beni pohpohlarsan sana inanmam. Beni umursamaz, görmezden gelirsen seni affetmem. Ama bana ilham verir, cesaretlendirirsen seni asla unutmam.”
Beyin’in çalışma prensipleri üzerine yapılan araştırmalar, psikolojik şiddetin (umursamamak, görmezden gelmek, yok saymak…) insan üzerindeki duygusal etkisinin fiziksel şiddetten ve hatta cinsel şiddetten daha yaralayıcı olduğu sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Her birimiz etrafımızdaki insanların bizi gerçekten gördüğü, duyduğu ve önemsediği oranda kendimizi güvende hissederiz. Başkalarının aklında ve kalbinde olduğumuzu hissettiğimiz oranda mutlu oluruz. Çevremizdekilerle kuracağımız anlamlı ve doyurucu ilişkiler geleceği birlikte inşa etmenin vazgeçilemez ön şartıdır!
Aidiyet, Şahsiyet ve Denge (2)
Bir organizasyonu oluşturan kişilerin aidiyet bağı ile şahsiyet arasındaki denge korunmadığında, yetkilendirmede liyakat esaslarına göre davranılmadığında, paydaşlar arasında şüphe oluşur, huzursuzluk başlar. Yeteri kadar önemsenmeyen insan ilişkilerinin yanına yetersiz iletişim becerileri de eklendiğinde birlikte karar verme zorlaşır…
Gurup içerisindekilerin bireysel yeteneklerinin bilinmemesi ya da görmezden gelinmesi, yok sayılması veya yeteneklerinin ortaya çıkarılmasının engellenmesi kuruma bağlanmayı, dolayısıyla aidiyet duygusunun gelişmesini engeller. “Ben de varım” duygusuna cevap bulamayan kişi bulunduğu ortamda kendisini değerli hissetmez. Aidiyeti zayıflar. Aidiyet bağının zayıf olduğu topluluklarda karşılıklı güven de zayıflar. Aidiyet yoksa kişiler arası güven de olmaz. Güven yok olduğunda her şey yok olur!
Yöneticilerin kendi aralarında ya da grup üyelerinin bazılarıyla daha fazla zaman geçirmesi normal görünse de dışarıda kalanlar tarafından farklı algılanarak gruplaşmalara yol açabilir. Takım içerisinde meydana gelen gruplaşmalar takım çalışmasına vurulacak en büyük darbedir. Takım içerisinde güven ilişkisini örseleyen gruplaşmalar çoğunlukla diğerlerinin dışlanmasına ya da diğerlerinde böyle bir duygunun oluşmasına sebep olur.
Bulunduğunuz yerde çokça entrikalar dönüyor, hakkaniyet yok, ahbap çavuş ilişkisi en üst düzeyde… Gerçekten de böyle olup olmadığının hiçbir önemi yok. Ancak siz öyle görüyorsunuz. İnsan dünyayı kendi baktığı yerden görür! Gören de algılayan da sizsiniz. Burada önemsenmediğinizi, size adil davranılmadığını, emeğinizin de karşılığını alamadığınızı düşünüyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız?
Emeğinizin karşılığını alıyorsunuz, size iyi davranılmıyor, saygı görmüyorsunuz, gördüğünüz muamele tutarsız. Bu durumda ne yaparsınız?
Emeğinizin karşılığını alıyorsunuz, saygı da görüyorsunuz. Ne var ki emeğinize gösterilen saygıyı fikrinize gösterilmiyor. Bu durumda ne yaparsınız?
Size iyi davranılıyor, emeğinize ve fikrinize saygı gösteriliyor ancak birileri önemli işlere yönelirken siz boş işlerle uğraştırılıyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız?
Size iyi davranılıyor. Yaptığınız hizmetin karşılığını alıyorsunuz. Saygı görüyor, fikirlerinize değer veriliyor, çalışmalara yaratıcılıkla katılıyorsunuz. Ama diğer çalışanlara, diğer paydaşlara, tedarikçilere ve müşterilere yalan söyleniyor. Aldatılıyorlar siz de bunu görüyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız?
Böyle bir ortamında ne olur? Organizasyonlarda kişilerin fikirlerine değer verilmediğinde veya yok sayıldıklarında üç şey yaparlar. Birincisi oraya ait olmadıkları düşüncesiyle uzaklaşırlar. İkincisi kötü niyetli itaat eder. ( iş yapmaz, yapıyormuş gibi görünür) Üçüncüsü de konumunu korumak için isteyerek boyun eğerler, biat ederler. Aidiyet şahsiyet dengesi bozulur ve kişiliksiz bir yapı oluşur. Her üç durumda da organizasyonda gelişime durur, çöküş başlar.
Hiçbir yapı önceden belirlenmiş genel tanımlar doğrultusunda varlığını sürdüremez. Dünün doğruları dünde kaldı. Dünün doğrularıyla geleceği inşa edemeyiz. Her eylem kendi düzlemi içerisinde değerlendirilmelidir. Ezber bozacağı iddiasıyla ortaya çıkanların eski ezberleri tekrar etme lüksü olamaz. Eskiyi tekrarlamakla ezber bozulmaz. Ezber bozma niyetinde olanlar eski alışkanlıklarını bir kenara bırakmalı, yeni bir şeyler yapmalıdır.
Her birimiz birilerine, bir yerlere ait olmaya, birileri tarafından kabul edilmeye, sevilmeye, korunmaya, şefkat görmeye “ben de varım” duygumuzun karşılanmasına ihtiyaç duyarız. Bırakın insanı, sevgiye doymuş bir canlının varlığını düşünebiliyor musunuz?
İşte bundan dolayıdır ki; insanlar önemsiyormuş gibi görünenlerin değil önemseyenlerin, güveniyormuş gibi görünenlerin değil güvenenlerin, seviyormuş gibi görünenlerin değil sevdiğini hissettirenlerin yanında toplanıyorlar.
Şahsiyetin korunacağı güçlü bir aidiyet, takım içerisindeki bireylerin birbirini olduğu gibi kabul etmesiyle, birbirinin geçmişini sorgulamak, yargılamak, kanıksamak yerine ortak değerler doğrultusunda aynı hedefe yönelmesiyle sağlanır…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.