"Biz olabilmek..." (7) Ötekini anlayabilmek
Kırmızı kopuk tasmalı kara köpek damgayı yemiştir bir kere. Kimliğine dönüşmüş tasması, boynunda çıkarılsa ne fark eder? Kimse bilmese de, o biliyor kim olduğunu!
Ait olduğunu düşündüğü topluluklar içerisinde de kendine layık görülen rolü, biçilen elbiseyi fark eder. Aslında o da herkes gibi sevilip sayılmak, takdir edilmek ister. Sıradan birinin normal karşılayacağı incitici davranışlar, kırmızı kopuk tasmalı kara köpekte derin izler bırakır...
Ünlü düşünür John Dewey, insanın en temel ihtiyaçlarından biri dışında tamamının karşılanabileceğini belirtiyor. Neredeyse beslenme ve uyku kadar önemli olan bu bir tek isteğin nadiren tatmin edildiğini söylüyor. İnsanın açlığını en çok hissettiği o arzuyu, "Önemli olma tutkusu" diye ifade ediyor. 100 yıl önce ortaya attığı tez, günümüzde de geçerliliğini koruyor. Takdir edilme, güzel sözler duyma, önemsenme kimin hoşuna gitmez?
"Önemli olma tutkusu" ancak güçlü aidiyet bağının olduğu ortamlarda karşılık bulur. Önemli olma arzumuz burada tatmin edilir. Aidiyet; bir kişiye, bir aileye, bir guruba, bir takıma, bir topluluğa veya bir cemiyete duygusal olarak bağlanmaktır. Dâhil edildiğimiz ortamda güvende olduğumuzda, kendimizi ifade etmemize izin verildiğinde ve önemsendiğimizi hissettiğimizde oraya bağlanırız. Tersi davranışlar bağlılığı zayıflatır, duygusal kopuşlara yol açar…
İster siyasi partiler, ister diğer organizasyonlar ya da bu yapılar içindeki küçük guruplar olsun hiç fark etmez. Aidiyet duygusunu zayıflatan davranışlar her yapıda benzerlik göstermektedir. Söz ve eylem birliği gerekçesiyle, yukarıdakiler ne yaparsa aşağıda aynısı tezahür ediyor.
Yalnızca bana benzeyin!
Biz aslında birbirimize benziyoruz. Hedefimiz bir, yolumuz bir, gönlümüz bir, sadece bakış açımız, düşüncelerimiz farklı…
"Bana benze, benim gibi ol, benim gibi düşün!" diyerek baskı yapma! Beni sen olmaya zorlama! Ben sen değilim. Ben sen olmak zorunda da değilim! Beni sen olmaya zorlarsın, ben olabilir miyim? Ben olarak kalabilir miyim? O zaman ben kişiliksiz, kimliksiz biri olmaz mıyım?
Benim durduğum yerde durman, benim baktığım yere bakman, benim gördüğümü görmen yetmez. Benzer düşünmemiz, benzer yorumlamamız yetmez. Benim ne hissettiğimi hissetmeli, ne duyduğumu duymalısın...
Aynı noktada duruyor, benzer düşünceleri taşıyor, olayları yorumlama durumumuz diğerlerine göre daha fazla benzerlik gösteriyor olmasına rağmen, sırf senin dediğini demediğim için bana tavır koyduğunda beni kendinden uzaklaştırmış olmaz mısın? Beni kendinden uzaklaştırırsan birlikte yol yürümemiz mümkün olabilir mi?
Farklı görüşleri dinleyip, anlamak için çaba harcamak yerine, konumunun gücünü kullanarak "Yanlış konuşanlar!" susturuluyor. Farklı görüşlere tepkiler -liyakat dikkate alınmaksızın, statüye göre- farklılık gösteriyor. Adaletsiz ve tutarsız davranışlar duygusal kırılmalara yol açıyor. Dışlandığını hissetmeye başlayan, bedenen yanınızda dursa da artık zihnen durmuyor…
İlk anlarda hissedilmese de, zamanla yükselecek ve varlığını derinden hissettirecek görünmez duvarlar örülmeye başlamıştır. Duvarın diğer tarafındakiler kendilerinden farklıdır! Öteki taraftakiler kendileri için bir tehdittir. Zamanla kalıp yargılara dönüşecek ön yargılar oluşmaya başlamıştır…
Bir yere aitsen o yerin dışındakiler ötekidir artık. İnanç sisteminin dışındakiler ötekidir, etnik kökeninin dışındakilerin ötekidir, siyasi yapının dışındakiler ötekidir, aynı organizasyonun içerisinde birlikte olduğunu küçük grubun dışındakiler de ötekidir...
Öteki iyi değildir, doğru değildir! Öteki dikkate almaya, saygıya, önemsenmeye layık değildir! Öteki kötüdür, hatalıdır, suçludur, yanlıştır. Ötekinde doğru bir şeyi beklemek de doğru değildir...
En büyük yanılgı bir grup içerisinde yer alanların ötekilerinin farklı olduğunu, yanlış düşünüp yanlış davrandığını, onlarla bir arada olmanın imkânsız olduğunu, kısacası kötü, değersiz, adi olduğuna inanarak, onların değersiz, kendilerinin de onlardan daha değerli olduğunu sanmasıdır. İşte gruplar arasındaki ayrışma, nefret ve kopma burada başlar.
Ameller niyetlere göre olsa da, müminler gafil olmamalı, ayık (ferasetli) olmalı...
Bir dava uğrunda mücadele ettiğimizi sanırken, aslında yel değirmenleriyle savaştırılmamalıydık...
Anlaşılmak istiyorsan önce beni anlamaya çalışmalısın vesselam...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.