Bu Yazının Başlığı Yok.
Bu Yazının Başlığı Yok...
Çoğu zaman biz sadece yazar diye tanınmış kimseler iyi yazar diye biliriz. Oysa elimde bir yazı var ki, bu arkadaşın yazarlıkta iddiası yok. Ama değme yazarlar bu güzellikte yazamaz. Bu yazıyı severek okuyacağıızı umuyorum. İbret alacağımız öneriler içeriyor.
Bu Yazının Başlığı Yok...
Aygün Atilla
O zamanlar İzmir’de, Poligon’da oturuyorduk. Alışverişlerimizi alt sokaktaki bir marketten yapıyorduk çoğunca. O gün Gaye (kızkardeşim) gitti alışverişe, eli kolu market torbası dolu geldi. “Pudingi şimdi yapmam lazım” dedi. Marketten aldığı öteberiyi yerleştirirken. “Niye? Ne acelesi var?” dedim.
Kasada ödeme yaparken tanımadığı bir kasiyer kız Gaye’nin aldıkları arasında pudding aketini görünce “Aayy çok severim pudingi, canım çekti valla” demiş. O yüzden hemen yapıp kıza da bir kâse götürmeye karar vermiş yolda.
“Ayıp olur abla, üzülürüm sonra, canı çekti kızın” deyip işe koyuldu, hala bugünkü gibi hatırlıyorum. Kızılderili olsaydık adını “Pür İyilik” koyardım Gaye’nin; öyle bir insan gerçekten. Yüz tane anı sayarım buna benzer, hiç teklemeden.
Mesela, Şirinyer’de oturduğumuz bir başka zamanda, havanın çok sıcak olduğu bir gün “sıcaktan bunalmıştır” diye kapıda tesadüfen gördüğü postacıyı buyur edip limonata ikram etmişti bir keresinde. Sonradan o postacı bizim evin daha avlu kapısına girerken “Postaaa…Gayeee” diyerek girer olmuştu.
İnanmayacaksınız belki ama arada bir getirecek mektup, zarf vs yokken bile kapıdan uğruyor, Gaye’ye sahibi tarafından teslim alınmayan dergiler, yayınlar falan getiriyordu, “Gaye bak bu dergi çok güzel, alan çıkmadı, ben de sana getirdim” diye.
İyiliğin ölçüsü yok, alın size başka bir örnek; yıllar yıllar önce bir gün işteyken arkadaşlarla hafta sonu için plan yapıyorduk. Odada o an için bulunan başka bir arkadaşa “Sen de gelsene!” dedim. “Yok, ben gelemem maalesef” dedi, “O gün mahallenin çocuklarını yıkayacağım bizde, bütün gün sürer, gelemem” Anlamadım ben, “Nasıl yani?” dedim.
“Gecekondu mahallesinde oturuyoruz biz. Çevredeki çoğu evin banyosu bile yok. Bizim var. Ben de hafta sonları pazar günü mahalledeki çocukları yıkıyorum bizim evin banyosunda, anneleri falan da geliyor” dedi sanki dünyanın en normal şeyini söylüyormuş gibi. Ne zaman umudum azalsa aklıma gelir o insan, içim ısınır düşündükçe onu…
İnsana sadece insan gerek! Ancak o zaman güzel oluyor hayat. Biz şanslıydık belki. O zamanlar sevmek için tanımamız gerekmiyordu başka bir insanı, bizim gibi olmaları gerekmiyordu ille. Öyle büyüdük biz, öyle gördük. Bundan da hiç zarar görmedik bunca yıl.
Zarar gören kendinden gördüğü biri değilse üzülemeyen, bırakın üzülmeyi oh çeken bu zalim insana ne zaman dönüştük biz!!! Ne ara, ölen insanlar için saygı duruşunda bulunulurken ıslıklarla, dini nidalarla o anı sabote edebilecek kadar insanlıktan çıktık!!!
Ne zaman ölülerimizi yarıştırmaya başladık!!! Ne ara ölümlere feysbuk sayfalarımızda yer verip gaddarca ve gaddar olduğu kadar ahmakça sevinç veya kinaye sözcükleri yazar olduk!!! Bu bataktan tek kurtuluşun kızgınlığımızı düşman belle(til)diğimiz insanlara değil de bizi birbirimize düşman edenlere yöneltmek olduğunu ne ara unuttuk!!!
Sevebildiğimiz kadar insanız… Sevebilirsek insanız… Ancak birbirimize sarılabilirsek ayakta kalacağız…Bunu beceremezsek hep birlikte boğulacağız bu çukurda… Ve galiba o durumda, hakkımızda hayırlısı da bu olacak!!! (Aygün Atilla)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.