Çayın öyküsü -Neden çaylarımızın tadı yok?
Karadeniz gezimizde, bir çay tesisini-fabrikasını gezmek de vardı. Vatan Çay Fabrikası bize kapılarını açtı. Henüz çay işlenmiyordu.
Karadenizliler, çaya özel bir gözle bakmaktalar. Zira fındık yılda bir kez, çay ise yılda üç kez hasat ediliyormuş. Öyle diyorlar.
Vatan Çay Fabrikası ilgilisinin anlattığına göre kendileri piyasada yoklarmış. Onlar Lipton ve Ülker adına üretim ve paketleme yapıyorlarmış.
Yani piyasadan aldığınız Lipton ve Ülker çaylarının üreticisi imişler.
Çay, Mayıs Temmuz ve Eylül olmak üzere üç dönemde hasat ediliyormuş. Karadeniz’in o dik yamaçları çay bitkileriyle donatılmış.
Yetkiliye sordum, “Ben 1956 yılında çayla tanıştım. O günlerde Tekel’in ürettiği 100’er gramlık çaylar vardı. Demlenen çayların posasını dökerken yaprak yaprak açılırdı, şimdilerde yaprak yok bol miktarda çay tozu ve çay çöpü çıkıyor. Neden acaba?” Önce bir durdu, sonra “İşte sizin bahsettiğiniz o çaylar Mayıs ayında hasat edilen ‘İki buçuk yaprak’ diye tabir ettiğimiz çaylardır. Maalesef şimdi daha çok kâr amaçlı düşünceyle üretim yapılmakta!.. Gürcistanlı kadınlar toplama işinde çalıştırılıyor. Mal sahibi ‘ne kadar çok toplarsan o kadar yüksek ücret alırsın’ koşullandırmasıyla hasat istiyor. Onlar da bildikleri gibi topluyorlar. Çer-çöp ondan oluyor.” gibi bir izahatta bulundu.
Yine yetkilinin dediğine göre en iyi, en lezzetli ve en aromalı çaylar mayıs ayında toplanan ilk ürünlermiş.
Neden biz o çaylardan alamıyoruz? Bu da ayrı bir soru.
Bölge en güzel çayları yetiştirmesine karşın, neden kaçak çay ticareti yaygın? Soruma, “Biraz siyasete bakmak gerek” iması oldukça düşündürücü idi.
O güzel çayımız, siyaset ve ticaret uğruna bozulmuş. Bozulmadık neyimiz kaldı ki?
En güzel tütünlerin yetiştiği coğrafyamızda yerli tek bir sigara markamızın kalmadığı gibi çok yakında da yerli marka çayımız kalmayacak mı?
Endişem ondandır.
Çayın demlenmesinden içimine kadar pek çok alanda bilgi verdi.
Fabrikada çay ikramı yaptılar.
Sanırım bizler bozuk çay içe içe damak zevkimiz bozulmuş ya da gerçekten de çayların tadı yoktu. Karadeniz’de gezdiğimiz sürece damak tadımıza uygun çay içemedik desem yalan olmaz. Acaba ben mi böyleyim diye hayıflandım. Etrafımdakilere de sordum, onlarda aynı dertlenmedeler.
Karadeniz fındık, çay ve tüneller coğrafyası olmuş.
Dağlar çay, fındık ve orman örtüsüyle kaplı.
Yollar ise tünellerle birbirine bağlı.
Karadeniz halkı zekâsıyla çaresizliğe meydan okumuş, kendi ulaşım sistemini kurarak yamaçlara ulaşmayı bilmiş.
Esen kalınız...
NOT: Gezimiz boyunca bizi Karadeniz’in eşsiz, doğası, tarihi ve güzellikleriyle tanıştıran ve gezdiren Sn. Ünal Bülbül’e teşekkürler.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.