Chp Grup Toplantısı - 7 Mayıs 2013
Genel Başkan Kılıçdaroğlu TBMM’de, “Başbakan Kızılcahamam'da 'Allah'ın yardımıyla Esad gidecek' diyor.
A+A-
İsrail jetleri Suriye'yi bombalıyor. Allah'ın yardımı dediği, İsrail jetleri, oradaki Müslümanları bombalıyor. Sende hiç vicdan, ahlak yok mu?” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının tam metni:
"Değerli arkadaşlarım, dün 6 Mayıstı. 3 fidanımızı darağacına gönderdiğimiz saatti. Onlar, sadece “bağımsız Türkiye” dediler, Türkiye’nin bağımsızlığı için mücadele ettiler. Bütün halkı kucakladılar. “Halkın çıkarlarını sonuna kadar savunacağız” dediler. Ülkemize yabancıların gölgesi dahi düşmesin diye mücadele ettiler. Ve o dönemin yetkilileri, onları en ağır şekilde cezalandırdı. İdam sehpasına giderken onurluydular. İdam sehpasına giderken kararlıydılar. İdam sehpasına giderken “bağımsız Türkiye” diye haykırdılar. Haksızlık, devletin yaptığı haksızlık kolay kolay giderilemez çünkü devlet dediğiniz kurum adalet dağıtır. Adalet dağıtması gereken kurum adaletsizlik yaratırsa toplumun vicdanında derin yaralar açar. O nedenle 3 gencecik fidanımızı darağacına göndermek, demokrasimize indirilmiş ciddi bir darbedir ve toplumun vicdanında akan kanı durdurmamıştır. O nedenle siyasal idamlara her zaman karşı çıktık. Aynı şekilde Adnan Menderes ve arkadaşlarının da idamı bu toplumun vicdanını kanatmıştır. Hiçbir kişi, siyasal düşüncesi dolayısıyla idam edilmemeli. Düşünce özgürlüğünü savunuyoruz biz. İnsanı savunuyoruz biz. İnsanı savunuyorsanız onun düşüncelerini de göreceksiniz, duyacaksınız ve saygı göstereceksiniz. Düşüncelerinden ötürü insanların idam edilmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasisinde karanlık noktalar olarak yerini almıştır. O nedenle 3 fidanımıza Allah’tan rahmet diliyorum, onların hiçbir zaman unutmayacaktır bu toplum.
Galatasaray’ımız şampiyon oldu. Onları yürekten kutluyorum, taraftarlarını da kutluyorum. Şampiyonluğu kutlamak için güle oynaya Taksim’e çıktılar, hiçbir şey olmadı. Taksim’de sevinçlerini kutladılar, başarılarını kutladılar, herkesi kucakladılar ve AKP’nin valisi yeniden konuştu. “Efendim, oraya az sayıda Galatasaraylı gitmiş ve kısa süre kalmışlar. Çok olsaydı, kalabalık olsaydı, uzun süre kalsalardı belki onlar da çukura düşerdi.” Sayın Vali kusura bakma ama o çukurdaki sensin. Devletin valisi olmak ayrı, iktidarın valisi olmak ayrıdır. Devletin valisi yasaları uygular. İktidarın valisi yasaları iter, onun gözünde bir tek şey vardır, koltuğuma nasıl yapışabilirim ve Başbakan bana ne söyler. Talimatı oradan alır. Onun için hukuk yoktur. Onun için konuştukça battı, battıkça da konuştu. 17 yaşındaki bir kız çocuğuna 1 Mayıs’ta yaptıklarınızdan ötürü acaba utanıyor musunuz? Taksim, 1 Mayıs için çok önemli. Orada insanlar özgürlük için bedel ödediler. Taksim’de daha önce de yani bir yıl önce de 1 Mayıs kutladı, kimsenin burnu kanamadı. Barış havası içinde geçti Taksim, bayram da öyle. Şimdi siz, bir sıkıyönetim ilan ettiniz. Köprülerin kanatları açıldı, vapur seferleri durduruldu, metro durduruldu, ne oluyor Allah aşkına, ne oluyor? Resmî bir bayram kutlanıyor değerli arkadaşlarım, resmî bir bayram. Parlamentodan yasa çıkmış, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı olarak kutlanacak, kime ne zararı var? Orantısız güç kullanıyorlarmış! Nasıl orantısız güç kullanıyorsunuz ki insanlar yoğun bakımda hayat mücadelesi veriyorlar. Çünkü talimat gelmiş diktatörden. “Bayramı orada kutlamayacaksınız. Herkes de devletin bütün kanatları aşağıya kadar “Evet, bayram orada kutlanmayacak” diye aynı emre itaat ediyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini hükümet yetkilerinin okumasını isterim. Daha önce de yasaklanmıştı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şu kararı veriyor: “Toplantı yerini belirlemek de toplantı ve gösteri hakkının bir parçasıdır.” diyor. Ben gösteri yapacaksam yerini de ben belirlerim diyor. Bu, benim hakkımdır diyor. Ve yine, o kararda şunu söylüyor: “Devlet, bu hakkın kullanılmasını engelleyemez.” ama siz engelliyorsunuz. Yeniden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilecek, yeniden Türkiye’ye bir ceza kesilecek. Hukuk devleti açısından Türkiye yeniden sınıfta kalacak. Barış varken, kavga neden? Huzur varken, kavga neden? İnsanların birbirini kucaklamaları varken, biber gazı neden, cop neden? Ama şunu açık yüreklilikle söyleyeyim: Biz, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kim olursa olsun, şiddeti asla kabul etmeyiz, şiddete her zaman her ortamda karşı çıkarız. Devletin koruma görevlileri vatandaşın özgürce eylem yapmasının güvencesidir, hukukta kural budur. Ben eylem yapacağım, yani yürüyüş yapacağım yani düşüncemi açıklayacağım, devlet, benim düşüncemi açıklamam açısından beni korumak zorundadır. Sosyal devletin görevi budur. Hukuk devletinin görevi de budur. Hukukun üstünlüğü kavramının özünde de zaten bu yatıyor.
Değerli arkadaşlarım, aramızda Bandırma’dan gelen Şeker Piliç çalışanları var. Aslında önemli bir marka, sadece Balıkesir-Bandırma için, sadece Türkiye için değil, dünya için önemli bir marka yaratıldı Şeker Piliç diye. Rakamları arkadaşlarım verdiler. 1 734 bordrolu çalışanı var. 413 bölgede yetiştiricisi ve aileler var. Toplam 20 bin aileye gelir sağlıyor ve bu iflas etti arkadaşlar, 20 bin aile. Yazık günah değil mi? İzlenen ekonomi politikası sorun yaratıyordu. Beyaz et üreticilerinde de sorun yaratıyordu. Arkadaşlarımız yani Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olayı 2011 Ocak ayında saptadılar ve Parlamentoya bir araştırma önergesi verdiler. Beyaz et üreticilerinin sorunları var, iflaslar gelebilir, ciddi olarak insanlar işsiz kalabilir ve sorunun araştırılması ve çözüm üretilmesi gerekir diye. Ne oldu? Üstü örtüldü ve bugün bini aşkın işçi işsiz, fabrika battı. Neden battı biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Devletten olan alacağını alamadığı için. Bir fabrika düşünün, aldığı yüzde 18 KDV’ye tabi, sattığı yüzde 1 KDV’ye tabi, arada yüzde 17 fark var, 17 puan fark var. Bu farkın devlet tarafından karşılanması lazım, yasa da böyle öngörüyor ama devlet diyor ki “Ben bunu ödemem.” Şeker Piliç’in Ocak 2012 tarihi itibarıyla devletten alacağı 21 milyon 910 bin lira, eski parayla 21 trilyon 911 milyar lira, bu parayı alamadığı için battı, yani batıran bu devlet, batıran AKP Hükümeti, batıran Recep Tayyip Erdoğan, herkes bunu böyle bilsin. Sektörün, beyaz et üreticileri sektörünün toplam devletten alacağı Ocak 2013 itibarıyla 350 milyon lira. Paramı verin diyor. Yasa öngörmüş, “Vermeyiz.” diyor. Niye vermiyorsunuz? Batsınlar diyor, nasıl olsa dışarıdan gelecek diyor. Bir ülke üretirse güçlü olur, bir ülke üretirse uluslararası arenada söz sahibi olur. Bir ülke üretirse işsizlik sorununu çözer. Siz, üreten değil, tüketen bir toplumdan yanasınız ve bu, fabrikaların iflasına yol açıyor. Hangi uygar, çağdaş devlette, sosyal devlette göz göre göre bir fabrikanın kapanması için devlet özellikle politika üretir? Ama bunlar, bunu yapıyorlar değerli arkadaşlarım.
Bizim çözüm önerilerimiz üzerinde düşündüğümüz, taşındığımız, günlerce kafa yorduğumuz ve daha sonra kamuoyuyla paylaştığımız önerilerdir. Bugünlerde tartışılıyor, askerlik süreleri kısalacak diye. O proje kime aitti? Cumhuriyet Halk Partisine aitti. Askerlik süresi kısalacak dediğim zaman, Sayın Erdoğan demişti ki “Peki, askere kim gidecek?” Anladık, senin çocukların gitmiyor ama bu ülkenin bağımsızlığı için hepimiz askeriz zaten. Şimdi, bizim geldiğimiz yere geldiler “Askerlik süresi kısalacak.” Diyorlar. Demek ki ne söylüyor Cumhuriyet Halk Partisi? Her zaman doğruları söyler. İnandığımız şeyin arkasında dururuz. Bir şeyi kamuoyuyla paylaşıyorsak demek ki oturmuşuz uzun uzun üzerinde tartışmışız. Sen sonradan fark ediyorsun ama biz daha önceden fark ettik olayları.
Değerli arkadaşlarım, Suriye’de güzel olaylar yaşanmıyor, siviller öldürülüyor, pek çok masum insan öldürülüyor, binlerce insan Suriye’yi terk etti, komşulara sığındılar, Türkiye’ye de geldiler. Suriye’nin bugün yaşadığı tablonun sorumlularından birisi Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hep şu örneği verdim. Diyelim ki bir apartmanda oturuyorsunuz. Komşunuzda yangın çıktı, ne yaparsınız? Yangını söndürmeye gidersiniz. Yangının üzerine benzinle giderseniz o yangın size de sıçrar, geldiğimiz nokta o. Suriye’deki olayların müsebbibi bu hükümettir ve onun çapsız Dışişleri Bakanıdır. Suriye’de kardeş kavgası var. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, birilerinin oyuncağı olmuş durumunda. Dışarıdan militan getiriyorsun, Türkiye’de eline silah veriyorsun, cebine para koyuyorsun, Suriye’ye gönderiyorsun “Git orada kardeşini öldür” diye. Sana soruyorum Recep Tayyip Erdoğan: Silah verdiğin, cebine para koyduğun o insanlar, bir gün gelir senin karşına dikilir. Doksan yıllık cumhuriyet tarihinde hiçbir komşumuzla savaş noktasına gelmedik, hiçbir komşumuzun içişlerine karışmadık. Bu coğrafyada barış ve huzuru egemen kılmak istedik ve Türkiye, bu coğrafyanın barışın, huzurun garantörü idi çünkü Türkiye Cumhuriyeti birilerinin oyuncağı asla olmadı ta ki AKP’ye kadar. Egemen güçlerin Orta Doğu’daki taşeronu konumuna geldi. Neden Türkiye bu hâlde? Akçakale’ye bakın, bir polisimiz şehit edildi. Hesabını soran var mı? Hayır. Açıklayamazlar ki zaten. Neyi açıklayacaklar. “Kimyasal silah kullanıldı.” diyorlar. Açıklama geldi kimyasal silahı muhaliflerin kullandığına dair. Ne olacak? Öyle bir noktaya geldi ki “Allah’ın yardımıyla Esad gidecek.” diyor Kızılcahamam’da. Onun söylediği tarihte İsrail jetleri Suriye’yi bombalıyor, aynı anda bombalıyor. Allah’ın yardığı dediği İsrail jetleri oradaki Müslümanları bombalıyor. Sende hiç vicdan yok mu? Sende hiç ahlak yok mu? O insanları, açık açık bombalayanlara karşı ne demek istiyorsun sen? İsrail’in jetleri kalkıyor, Suriye’deki Müslümanları bombalıyor, Recep Tayyip Erdoğan da bunu Allah’ın takdiri olarak bu millete sunuyor. Sen, daha düne kadar ne konuşuyordun? Ne söylemiştim? Yalancıdan başbakan olmaz. Ne diyordu? “Gazze’ye gideceğim.” Talimat geldi, “Bir dakika, önce Amerika’ya gel, sonra Gazze’ye gidersin.” Ne söyledi? “Başüstüne” dedi. Ne dedim? Yalancıdan başbakan olmaz. Bizim Başbakana böyle bir üslup kullanılmasını da eleştiren benim çünkü ben, Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarının seyahatlerine bir başka ülkenin müdahale etmesini asla içime sindiremem ama o içine sindirdi. “Emredersiniz, gitmeyeceğim. “Daha sonra giderim, siz ne zaman uygun görürseniz.” dedi. Artı, ne demişti? Ben Gazze’ye gideceğim. Türk donanması eşliğinde yardım gemisi göndereceğim.” demişti. Gönderdi mi? Gitti mi? Şimdi söylüyorum. Sayın Erdoğan, yürekliysen, adam gibi adamsan, sözünün arkasında duran ersen bin bakalım donanmaya, git bakalım Gazze’ye nasıl gidiyorsun. Gider mi? Ne demiştim? Yalancıdan başbakan olmaz, işin özeti budur.
Bütün olayları yakından izliyoruz. Bütün gelişmeleri yakından izliyoruz. Milletvekili arkadaşlarım, Türkiye coğrafyasının her yerinde var, Trabzon’unda da var Şanlıurfa’sında da var, Trakya’da da var Ege’de de var. Bütün olayları, ekonomiyi, dış politikası yakından izliyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazları da yakından izliyoruz. O sürece biraz sonra geleceğim değerli arkadaşlarım ama bu arada Anayasa’ya kısaca değinmek istiyorum.
Anayasa konusunda biz seçim meydanlarında halka şu sözü verdik: Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olduğunda özgürlükçü, demokratik, kadın erkek eşitliğini savunan, devletin parlamenter sistemini, güçler ayrılığı ilkesini güçlendiren bir anayasa için size veriyoruz dedik. Seçimler bitti, Anayasa Uzlaşma Komisyonu oluşturuldu Parlamenter gelenek içinde. Biz de 3 değerli milletvekili arkadaşımızı burada görevlendirdik ama masaya otururken gerekli önlemleri aldık. Oturduk bir mutabakat protokolü hazırladık ve dedik ki: Buradan yüzde 100 uzlaşma sağlanmayan bir madde Anayasa Komisyonuna gitmeyecek. Daha pek çok önlemi aldık ve masaya oturduk.
Değerli arkadaşlarım, yapılan görüşmelerde bize çok eleştiri geldi. “Neden siz AKP ile Anayasa Komisyonunda masaya oturdunuz?” diye. Bizim sözümüz vardı. Birinci sözümüz neydi? Çağdaş bir anayasa. İkinci sözümüz neydi? AKP’nin maskesini indireceğiz. Oturduk masaya, AKP’nin maskesini indirdik. Şimdi ben size bazı örnekler vereceğim değerli arkadaşlarım. Temel haklar ve özgürlükler konusunda bakın biz şu öneriyi yaptık: Kişinin etnik kökeni, cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği ne olursa olsun eşittir. İnsan, eşittir. Kim karşı çıktı? AKP karşı çıktı. Kim önerdi? Cumhuriyet Halk Partisi önerdi. Buradan bütün aydınlara sesleniyorum: Anayasa konusunda en son eleştireceğiniz parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Eşitliği, demokrasiyi, özgürlüğü her ortamda savunan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. CHP’yi eleştirirken önce elinizi vicdanınızın üzerine koyun, ondan sonra eleştirin. Olmayan vicdanlara zaten seslenmiyoruz, vicdanı olmayana ne diyebiliriz ki zaten. Ve biz başka ne öneriyoruz? Şunu önermişiz: Bir cinsiyetin üstünlüğüne dayanan kültürel veya toplumsal önyargılardan kaynaklanan uygulamaları ve hukuk kurallarını kaldırmak devletin ödevidir yani bir cinsiyetin diğerine üstünlüğü olmaz. Devlet, bu üstünlük farkını kaldırmak görevindedir demişiz, biz demişiz. Karşı çıkan kim? AKP Buradan bütün kadınlara sesleniyorum: Sizi ikinci sınıf yurttaş gören Adalet ve Kalkınma Partisidir. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda kadın erkek eşitliğini savunduk. Sizi de Allah yarattı, erkeği de Allah yarattı, ikisi de eşit. Ama diyor ki “Eee, kadınlara hak verilmez. Onlar çalışamazlar, geleceğim ona da, onların üretmeye hakları da yok.
Değerli arkadaşlarım, başka ne demişiz? Özel yaşamın gizliliği ve aile yaşamındaki gizlilik. Biz savunuyoruz gizliliği. AKP, bizim öngördüğümüz kuralların aksini söylüyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğü, şöyle demişiz biz: Açıklanmasında üstün kamu yararı bulunan düşünce ve haberlerin açıklanması, yayımı ve bunlara erişim devlet sırrı, ticari ya da meslek sırrı gerekçesiyle de olsa güçleştirilemez ve engellenemez yani medyanın özgürlüğünü savunmuşuz. Yok devlet sırrıdır diye açıklanması kamunun lehine ise bunu yasaklayamazsın demişiz. Basın özgürlüğünü savunmuşuz, düşünceyi açıklama özgürlüğünü savunmuşuz, kim karşı çıkmış buna? AKP. Ne diyorlardı? “Efendim, biz demokratik bir anayasa yapacağız da şu CHP var ya, şu CHP engel oluyor.” Avrupa’yı geziyorlardı, Amerika’ya gidiyorlardı, Brüksel’e gidiyorlardı, Strasbourg’a gidiyorlardı, her gittikleri yerde “Efendim, biz demokratik bir anayasa getireceğiz ama bu CHP var ya, hep engel oluyor.” Şimdi maskeleri düştü, şimdi konuşamıyorlar. Nereye giderlerse gitsinler onları konuşturtmayacağız. Demokrasiden ve özgürlükten yana bir parti var, Cumhuriyet Halk Partisidir o da.
Efendim, Türk sözcüğünden alerjisi var Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bunu da Anayasa’dan çıkaracağız.” diyor. Recep Tayyip Erdoğan, bir tek Cumhuriyet Halk Partili bile kalsa, sana bu değişikliği yaptırtmayacaktır. Kendisine sormuştum: Recep Tayyip Erdoğan, sen hangi ülkenin Başbakanısın? diye. Niye çıkıp da ben Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıyım diyemiyorsun? Diyemiyor bakın. Defalarca söyledim, miting meydanlarında söyledim, çık milletin önüne de ki Ben Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıyım de. Diyemiyor çünkü Türkiye Cumhuriyeti alerjisi var. O zaman doktora git kardeşim, tedavi etsinler seni.
Yine, Anayasa değişikliklerinde basın özgürlüğünü savunuyoruz ve diyoruz ki basın ve yayın organlarını, gazeteleri toplatacaksan bizim üç koşulumuz var, onun dışında toplatmayacaksın. Nedir bizim koşullarımız?
1) Şiddeti ya da nefreti teşvik ederse o gazeteyi toplatabilirsin.
2) İnsan haklarına, demokratik ve laik anayasal düzene açıkça saldırıyorsa yine onu toplatabilirsin.
3) Çocukların cinsel istismarını öngörüyorsa o gazeteyi toplatacaksın. AKP bunu da kabul etmiyor. Ve biz şunu da söylüyoruz: Toplatma kararını cumhuriyet savcısının kararı üzerine yapacaksın. O da diyor ki “Hayır, vali karar verir, o da toplatır.” Vali kimin talimatını yapacak? Başbakanın. 1 Mayıs’ı gördük, İstanbul Valisini gördük. Başka bir vali daha vardı. “Ben devletin valisi değilim, beni hükümet tayin etti, ben hükümetin valisiyim.” diyor. Zavallı adam, ne olduğunu bilmiyor daha. Devlet kavramı kafasında gelişmemiş. Sen, arabanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağını taşıyorsun, o bayrağın ne anlama geldiğini sen bilmiyorsun.
Dernek kurma özgürlüğü: CHP diyor ki herkes dernek kurabilir. AKP diyor ki “Hayır, herkes dernek kuramaz.”
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı: Hiçbir makamdan izin almadan yurttaşlar bu haklarını kullansınlar diyoruz. AKP diyor ki “Hayır. Ben izin verdiğim zaman, izin verdiğim yerde, izin verdiğim koşullarda sen yaparsın.” diyor. HAK-İŞ’i gördünüz değil mi Taksim Meydanında. Tam bir sarı sendika. Çıkmışlar oraya, polislerin kontrolünde ve gözetiminde halay çekiyorlar. Size sendikacı denmez, siz sendikacı değilsiniz. Arkadaşını, işçiyi satan adama ben sendikacı demem. Gerdan kırarak poz veriyorlar, neymiş? Taksim’e çıkmışlar polisin gözetiminde ve denetiminde. İnsan biraz utanır ya, utanır, utanır insan biraz. Senin arkadaşların cop yiyor, biber gazı yiyor, 17 yaşındaki kız çocuğu yoğun bakımda. Sen, polis izin vermiş, oraya çıkmışsın halay çekiyorsun. Neymiş? 1 Mayıs’ı kutlayacakmış! Sen 1 Mayıs’ın ne olduğunu bilmezsin. O meydanda ne olduğunu bilmezsin sen. O meydanda can verenleri bilmezsin sen.
“Siyasal partiler demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurlarıdır.” der, Anayasa. Biz ayrım yapılmasını istemeyiz. Her siyasal partiye devletin destek vermesi lazım. Şu partilere, barajı şöyle olan partiye devlet para verir, diğerine para vermez, bunun bir ölçüsünün olması lazım, insaflı bir ölçünün olması lazım. Biz öneri yaptık: Yüzde 3’ün üzerinde her partiye devlet hakkaniyetle yardım yapsın diye. Kim karşı çıktı? AKP. Kim savundu? Cumhuriyet Halk Partisi savundu. Neden? Biz demokrasiyi savunuyoruz, biz özgürlüğü savunuyoruz.
Bakın yine aynı maddede, siyasi partilerin özgürlüğüyle ilgili maddenin yedinci fıkrasında şöyle bir öneri getirmişiz değerli arkadaşlarım: Siyasi partiler temsilde cinsiyet eşitliğini teşvik için gerekli tedbirleri alır yani kadınlar daha fazla siyasete girsinler. Öneren kim? Cumhuriyet Halk Partisi. Karşı çıkan kim? Adalet ve Kalkınma Partisi. Sevsinler sizin adaletinizi ve kalkınmanızı. Bütün kadınlara sesleniyorum tekrar: Sizi siyasetten bile alıkoyan, eşitliğinize göz koyan, sizi ikinci sınıf yurttaş yapan Adalet ve Kalkınma Partisine ders vermek, artık sizin görevinizdir.
Yine Anayasa değişikliklerinde çevre hakkıyla ilgili bir öneri getirmişiz. Şöyle demiş arkadaşlarımız: “Doğayı ve çevreyi olumsuz biçimde etkileyebilecek olan tüm plan ve uygulamalarda halkın karar mekanizmalarına katılma hakkının usul ve esasları kanunla düzenlenir.” yani çevre ve doğayla ilgili bir düzenleme yapacaksanız halkın oyuna başvurun diyoruz. Halkın, ormanla ilgili, çevreyle ilgili, doğayla ilgili bir talebini görmezlikten gelmeyin diyoruz. Kim diyor? Cumhuriyet Halk Partisi. Kim karşı çıkıyor? Adalet ve Kalkınma Partisi. Gözünü rant bürüyen adamın çevreyle, doğayla bir ilgisi olabilir mi? Olamaz. Hem demokrasi diyeceksiniz, demokrasiyse halkın oyuna başvur kardeşim, niye korkuyorsun? Ormanı imara mı açacaksın, orada oturan vatandaşa sor bakalım. Parkı imara mı açacaksın, vatandaşa sor. Anayasal hüküm hâline getirelim, “Hayır, olmaz.” diyor. Gözünü rant bürümüş. Ne demiştim? Kefenlerinin cebi olsa oraya para doldurup öyle kefenlenecekler bunlar.
Sendika hakkı, savunduk sendika hakkını her zaman sendika hakkını savunurken de şunu söyledik: Kadın erkek arasında eşit temsil ve katılım ilkelerine uygun olarak bir düzenleme yapın dedik. Sendikalarda da kadınlar olsun dedik. Kim önerdi? Cumhuriyet Halk Partisi. Kim karşı çıktı? Adalet ve Kalkınma Partisi. Şimdi bunlar gidip Brüksel’de, Strasbourg’da Amerika’da veya herhangi bir yerde “Biz demokrasiden yanayız asla diyemeyecekler artık bir daha, bunlar kapı gibi önünde olacak.
Her isteyen sendika kursun. Buna yasak getiriyorlar. Savunan biziz ama şu koşulu getirdik: Güvenlik güçleri ile silahlı kuvvetler sendika kuracaksa bu özel bir yasayla düzenlensin, onun dışında herkesin sendika kurma hakkı olsun dedik ve biz bunu savunduk, karşı çıkan AKP.
Toplu sözleşme: Bunlar demiyorlar mıydı “Örgütlü toplum, örgütlü toplum…” Toplum örgütlenecek de niye örgütleniyor? Hak aramak için. Hak nasıl aranacak? Oturup konuşacaklar, yoksa yasalardan kaynaklanan gücü kullanacak. Grev hakkı olacak. “Hayır, ben sana grev hakkı vermem.” diyor. Toplu sözleşmelerde grev hakkını Anayasal hak olarak öneren parti Cumhuriyet Halk Partisi, karşı çıkan parti Adalet ve Kalkınma Partisi.
Bakın yine, kadınlarla ilgili çok önemli bir öneri yapmış arkadaşlarımız. Devlet, istihdam konusunda cinsiyet farkı gözetmeksizin fırsat eşitliği ve eşit muamele görme hakkını güvence altına alarak kadınların çalışma hayatına katılmasının önündeki engelleri ve çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri kaldırmakla yükümlüdür. Yani demişiz ki devlet, kadın eğer çalışacaksa, bunun önünde engel varsa devletin görevlerinden birisi de bu engeli kaldırmaktır. Bu teklifi getiren kim? Cumhuriyet Halk Partisi, karşı çıkan kim? Adalet ve Kalkınma Partisi? Yine, kadınlara sesleniyorum: sizin çalışma yaşamınızın önündeki engelleri kaldırmak için mücadele eden parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Siz çalışmayın, evde oturun, sizi eve kapatan parti de Adalet ve Kalkınma Partisidir. Belge mi istiyorsunuz? Anayasa Komisyonu çalışmaları gayet net ve somut olarak duruyor önünüzde.
Değerli arkadaşlarım, bunları ilk kez söylüyoruz. Bu ülkenin aydınlarına sesleniyorum, sabah akşam Cumhuriyet Halk Partisini eleştirerek sözde siyasete katkı yaptığını düşünen o liberallere sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Komisyonundaki demokrasi, özgürlük, kadın erkek eşitliği konusundaki söylemlerini acaba duydunuz mu? Duymadıysanız duyun ve elinizi vicdanınıza koyun ve ondan sonra CHP’yi eleştirin.
Geçen hafta açıkladım, bizim kırmızı çizgilerimiz var. Neydi? Anayasanın ilk üç maddesi bizim kırmızı çizgimizdir. Kurucu iradenin iradesidir o. Karar verdim, çoğunluğum var, değiştireceğim, böyle bir şey olmaz. Pek çok ülkenin anayasasında da değiştirilmesi teklif edilmeyen maddeler var. Biz bağımsızlığımızı mücadele ederek, kan dökerek elde ettik. Çoğunluğum var, ben onu yok edeceğim, senin gücün yetmez ona. Türk Milleti sözünü Anayasa’dan kimse kaldıramaz, kimsenin kaldırmaya da gücü yetemez CHP olduğu sürece.
Atatürk’ün kurucu ve önder rolü, Anayasa’nın başlangıç bölümünde yer alacak, onu kaldırmaya kimsenin gücü yetemez çünkü Cumhuriyet Halk Partisi var.
Değerli arkadaşlarım, süreç konusunu hepiniz biliyorsunuz, ne olduğunu da biliyorsunuz. Defalarca ama defalarca Recep Tayyip Erdoğan niye konuşmuyorsun diye sordum “Ben konuşmam.” dedi. Arkadaşların konuşsun. “Onlar da konuşmayacak.” dedi. İyi de pazarlık masasına oturan sensin, masanın bir tarafında olan sensin, masanın öbür tarafındaki konuşuyor, sen niye konuşmuyorsun? Nereden öğreniyoruz gerçekleri, pazarlıkları? AKP’nin Kandil sözcüsünden öğreniyoruz. Bülent Arınç hükümetin sözcüsü ama bir de yurt dışında bunların sözcüleri var, Kandil’de, açıklama yapıyor. Şimdi soruyorum: Recep Tayyip Erdoğan, Murat Karayılan’ın söyledikleri doğru mu değil mi? Doğru olduğunu biliyoruz. Adam niye yalan söylesin. “Ben dayattım, o da silahların gölgesinde kabul etti.” Diyor, daha ne desin. Bir ülkenin Başbakanı terör örgütünün tutsağı konumuna düşemez. Açıkça söylüyorum, sen esirsin, ne söylediğini bilmiyorsun ve onun için konuşmuyorsun çünkü ne söyleyeceğini bilmiyorsun. Oysa ben sana, daha yolun başında halkına hesabını veremeyeceğin angajmanların altına imza atma dedim, seni uyardım, gittin imzaladın. Korkuyorsun, konuşmuyorsun, senin sözcün Kandil’den konuşuyor ve 76 milyon yurttaş gerçekleri nereden öğreniyor? Kandil’den öğreniyor. Bu utancın sorumlusu kim? Recep Tayyip Erdoğan. 17 yaşındaki çocuğa gücün yeter, polisini gönderirsin, asarsın kesersin, terör örgütüne gelince sesin soluğun çıkmaz ve konuşmazsın. Kusura bakmayın ama biz böyle adama Başbakan demeyiz. Sen bu ülkeye layık değilsin. Sen, bu ülkeyi Orta Doğu’da batağa sürükledin. Sen, bu ülkeyi dünyaya rezil ettin. Polis devleti kuruyorsun. Senin gücün 17 yaşındaki kız çocuğuna yeter ama ben sana söyledim. Senin gücün hiçbir Cumhuriyet Halk Partiliye yetmez. Çünkü biz, bu ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü için bedel ödemiş bir partiyiz, yine bedel ödemekten çekinmeyiz topunla gel, tüfeğinle gel, gelmezsen namertsin.
Hepimize büyük görevler düşüyor. Günün yirmi dört saati bize az gelmeli. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları hepimiz biliyoruz. Vatandaş sabah uyanırken “Ne olacak bu memleketin hâli.” diyor. Her yerde şunu söyleyin: Bu ülkenin garantisi Cumhuriyet Halk Partisidir.
Medyayı satın alarak CHP’yi susturacağını sanıyor. Türkiye’yi gezeceğiz, mücadele edeceğiz, bizim görevimiz bu. Onu da yapacağız, meraklanma. Biz, bu ülkenin bağımsızlığı için, üniter yapısı için, birliği bütünlüğü için, etnik kimliği ne olursa olsun, hiçbir yurttaşımızı ötekileştirmeden hepsini kucaklayan bir partiyiz çünkü biz cumhuriyetin partisiyiz, çünkü biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz."
Önceki ve Sonraki Haberler
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.