Çiziyor, geziyor, Yazıyor...
Onu üç sözcükle anlatmaya kalkışsak, böyle diyebiliriz. Bir olmaz’ı oldurmuş olmanın canlı örneği olarak İzmir’imizde, Güzelbahçe’mizde oturan bir Çankırılı o. Hikmet Sezgin dostumuzun sevgili eşi, Serter ile Senem’in anneleri, Güzelbahçe’de Zümrüt Sitesi sakinlerinin hep gülerken gördükleri komşuları Hülya Sezgin...
Bütün bunların yanı sıra benim hemşehrim. İkimiz de Çankırılıyız. Ben Ilgazlıyım, o Eldivanlı... Benim Ilgaz’ım dağın dibinde oluşuyla ünlü... Onun Eldivan’ı ise Kirazıyla ünlü. Ve Elivan’ın kirazı’nın türküsü de var...
Türküyü Çankırılı ses sanatçısı Neşe Dilekçiooğlu’dan dinlemenizi öneriyorum.
Ben başlayayım Hülya Sezgin’i anlatmaya... İzmir’de bir bankada memurdu. Bankada emekliye ayrılışına kadar canla başla hizmet etti. Günü gelince de emekliliğini isteyip evinde köşeciğine çekildi.
Eşi var, çocukları var... Evinin hanımı olarak yaşantısı bundan sonra böylece sürüp gidecek iken, Hülya Sezgin düşündü ki, henüz elli yaşında bile değil... Günümüzden on yıl kadar önceydi. “Bu böyle gitmez” dedi. Bir arayış içine girdi.
Paraca arayışı yoktu. Sorun yıllardır her gün dolu dolu kullandığı onca vakti bundan böyle boş boş nasıl geçirebilecekti? İşte burada benzer durumda bulunan kadın erkek bütün yurttaşlarımıza bir anlamda “öneri” biçiminde sergilenen gelişme devreye girdi. Bir arkadaşının yönlendirmesiyle kendisini Güzelbahçe Belediyesinin açtığı resim kursu salonunda buldu. Ve kurs öğretmeni bayanın eline tutuşturuverdiği fırça ile resim sanatına ilk adımını atmış oldu.
Bir başka deyişle Hülya Sezgin Nuraydın Kurtul atölyesinde resim çalışmalarına başladı. Yıl 2003 idi. Hülya Sezgin o günden beri yok olmaya başlayan değerlerimizi kendine özgü naif bir tarzla resimlerine konu ediniyor. Sanatçımız İzmir Güzelbahçe’de kendi evinde atölyesinde akşam sabah çalışıyor da çalışıyor.
O şimdi ünlü bir ressam... Yurt içine yurt dışında pek çok sergilere katıldı. Sergiler açtı. 20 Nisan - 5 Mayıs günlerinde Ankara’da Korukent’te Antigone Sanat galerisinde sergisi açtı. Ünlü ressamlarımızdan Savaş Simitli’ye ait galeri bu. Hülya Sezgin bir çok ülkeye de giderek sergilere katıldı, ödüller aldı.
Ve bu arada kimi dergilere ve Internet sitelerine de yazılar yazıyor.
Uzun lafın kısası Hülya Sezgin, çizerek, gezerek ve yazarak kendi durumunda bulunan kadınlarımıza msaj yollamış oluyor, örnek oluşturuyor.
Hakkında daha fazla bilgi ister misiniz? İzmir’de oturmakta olmanın, bir bakıma da artık Egeli biri olmanın şansını yaşıyor. Nasıl mı? Evinde kurulu atölyesinde resim ve yazı çalışmalarını sürdürürken kendi başına buyruk olabiliyor.
Bir sanarçı için paha biçilemez bir imkân bu. Pek büyük ölçüde anlayış gösteren eşi sevgili dost Hikmet Sezgin, gencecik yaşında iş sahibi olmanın sorumluluğunu hakkıyla yerine getiren oğul Serter Sezgin ve yine yirmili yaşların henüz ortasına bile gelmemişken ailenin çalışma hayatında epey pişmiş kız çocuğu Senem Sezgin...
Bu dörtlü imrenilecek bir uyum içinde, pek çok ailelere örnek olacak güzellikte yaşayıp giderlerken Hülya Sezgin başarısının sırrını sorduğumuzda şu yanıtı veriyor:
“Her sabah saat altıda kalkarım... Çamaşırım, ütüm, yemeğim söz konusu olduğunda ben bir ev kadınıyım ve üstüme düşen görevi hakkıyla yerine getirmeye özenirim.”
Bu saydığı hizmetler bir kadının günde diyelim ki üç beş saatini alır. Eee, günün gerisinde daha on saatten uzun zaman var. İşte o saatleri doğrudan doğruya kendisine tahsis etmiş. Atölyesine kapanıyor. Dizinin dibinde cep telefonu. Gözünün önünde bilgisayarı... Yanı başında tuvali. Bir yandan fırça sallarken bir yandan da Internet üzerinden sanat dünyasının havasını yokluyor.
Gerektiğinde cep telefonundan geniş çevresinden bir çok tanıdıklarını arayarak, ya da onların arayışlarına yanıtlar vererek düzenlenecek sergilerden haber alıyor, ressam arkadaşları ile guruplar oluşturarak yurdun dört bucağında kendisi sergiler düzenliyor.
Olayın bundan sonrasında Hülya Sezgin’in gezgin yanını da görebilmiş oluyoruz. O çok geziyor. Kimi kentlere tablolarını birlikte götürecekse otobüsle, ama çoğu yerlere uçakla o kadar sık gidiyor ki, galiba İzmir’in köylerinden birinde öteden beri dillerde dolaşan bir şaka biçimini Hülya Sezgin hemşehrimiz için uyarlamışlar.
Böyle bir şey yok da... Şaka işte. Gûya, Hikmet Sezgin arkadaşımıza “Senin hanım biraz fazla geziyor” demişler. O da “Yok be yahu, fazla gezse ara sıra da bizim eve uğrar” diyesiymiş. Dedim ya gerçekle ilgisi yok.
Gerçekle ilgisi yok. Çünkü Hülya Sezgin hemşehrimiz şimdi bir sanatsal etkinlik için İstanbul’da. Üç beş gün sonra İzmir’e dönecek. Ve hiç olmazsa bir günlüğüne Güzelbahçe’de evine uğradıktan sonra bu kez de bir haftalığına Aydın’a gidecek.
Ve bu gidiş gelişleriyle ilgili izlenimlerini de yazacak...
Hülya Sezgin Çankırı’mızın gururu olma yolunda. Onun başarılarının sürekli olmasını diliyorum. Saygıya ve sevgiye değer eşi ile çocuklarını böyle bir eşe ve anneye sahip oldukları için kutluyorum. Beni de “Zeynel ağabey” i yerine koyduğu için seviniyorum. Hülya Sezgin benim “İyi ki tanımışım” diyebildiğim ender kişilerden biri, bunu da belirtmiş olayım. Sezgin ailesi olarak da ailece yakınlık içindeyiz.
Bu yazımı “lütfen kendi değerlerimizin değerini bilelim” diyerek bitirsem bana öfkelenen olur mu? Teşekkürler.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.