Çoklukta yok olmak
Ne bereketli siyasi grupmuş şu Ülkücüler.
Hemen hemen her partide varlar.
Siyasilerin gözdesidir.
Çünkü sınırsız vatan sevgisi, samimi bir Türk Milliyetçiliği, alavere dalavere, al gülüm ver gülüm, çalma çırpma bilmezler. Asidirler, haksızlık, yolsuzluk, yoksulluk karşısında dik durmasını bilirler. Özellikle 68 ve 78 kuşağı iyi yetişmiş, çok okuyan aynı zamanda da çok çile çekmişlerdir. Maalesef bu günün egemenleri hala o mirası yemektedir. Ülkücü yetiştirmek adına önemli bir katkıları olmadığı gibi derleyici toparlayıcı da olamamaktadırlar.
Bizler 80'li yıllarda ülkeyi yönetmeyi beklerken silindir gibi bir askeri darbe üzerimizden geçti. Ülkücüler, mahkemelerde neden bu kadar ülkelerini sevdiklerini anlatmak zorunda kalmışlardır? Darbe sonrasında da savrulmuşluk devam ederken bir de bölünmeler başlamış, ikinci bir partileri olmuştur.
Bugün Başbuğ Türkeş gibi karizmatik liderden yoksun oluşlarının dezavantajlarını çekmektedirler.
Yarım asırlık partileri ikinci defa bölünmüş, ikinci bir parti doğmuştur.
Bölünmeler maalesef ayrışmayı da beraberinde getirmektedir. Ülkücüler birbirini acımasızca eleştirmekte, hakaret etmekte hatta vatana ihanetle suçlamaktadırlar. Ne saygı, ne sevgi, ne çekilen çileler, kendi düşüncesini en doğru kabul edip ağabeylerine yön tayin eden yeni yetmeler zaman zaman zor kullanmayı Ülkücülük zannetmektedir. Oysa Ülkücü Ülkücü'nün kardeşidir, en güvendiği arkadaşıdır düsturu ilk öğretilendir. Gurbete mi gittik, bir sıkıntımız mı var, git ocağa gerisini düşünme, paran yoksa herkes cebindeki üç beş kuruşu çıkarır ihtiyacını karşılardı. Ülkücünün en zayıfından bile vatan haini çıkmaz beyler kendinize gelin. Asilik Ülkücünün asaletinden gelir.
Ülkücü biat etmez,
Ülkücü haksızlık etmez,
Ülkücü dik durur,
Ülkücü haram yemez,
Ülkücünün tek derdi vatan millettir.
Ülkücü kimseye payanda olmaz,
Ülkücü kimsenin fedaisi değildir.
Özü sözü birdir,
Ülkücüler 45 yıldan fazladır bu ülkenin kaderinde rol oynamaktadır. Amaçları ve hedefleri Türk Milletini mutlu, Türk devletini güçlü yapmak ve Turan’a ulaşmaktır. Bu hedeflerin neresindeyiz? Gelinen noktada ne millet mutlu, ne de devlet güçlüdür.
Devletin bekası, ekonomisi, haraç mezat satılan tesisleri, günden güne yoksullaşan halkı, Ortadoğu bataklığına sürüklenen dini cemaat ve vakıfların ülke yönetiminde etkileri, ucube yap işlet devret yöntemiyle ekonomiye kurulan tuzak, ümmetçilik fikriyle vatanı mülteci cennetine çevirme, siyasi ikbal uğruna toplumu kutuplaştırma Ülkücüye hep tasadır.
Ülkücülük yüzyılın en etkin gençlik hareketinden biridir. Bu gün gençlerimiz geleceğinden endişe etmektedir. Okulunu bitiren eline mesleğini alan gencimiz acı gerçekle karşılaşmakta, bırakın iyi bir iş bulmayı geçimini sağlayacak kadar gelir getirecek bir iş bile bulamamaktadır. Her dönemde olduğu gibi, torpil, siyasi kayırmacılık, adaletsizliğin acımasız zorbalığında gelecekten ümidini kesen bir gençlik yetişmekte, ülkenin geleceği kararmaktadır.
Periyodik olarak her on yılda bir ekonomik kriz, her yirmi yılda bir darbe ve darbe teşebbüsü bu milleti kontrol altında tutarken, yoksulluk ve yolsuzluk bu milletin kaderi olmamalıdır.
Bazıları, SSCB yıkıldıktan sonra birer birer Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde Kafkaslarda ve Ortaasya’da da Türk devletleri varmış diye uyanırken, bizim Adriyatik’den Çin seddine Türk birliğini kurma hayalimiz vardı.
Maalesef, bu hayalimiz bugün, siyasal islamcı ümmetçiliğin gölgesinde ve himayesinde gündemden çıkarılmıştır. 45 yıllık hareket gerilemiş, geriletilmiş, bölünmüş, kendi kendine kavga eder olmuş, istişare ve demokratik tartışma yerine biat kültürü gelişmiştir. Ülkücülük adına yasadışı kişiler açıkça savunulmakta, iddia ve idealler adeta askıya alınmaktadır. Dün savunulan görüşlerin bu gün tam tersini savunmak, düşünen Ülkücülerde hayal kırıklığı yaratmaktadır.
Siyasetteki bu ayrışmalar Ülkücülük ideallerini de etkilemektedir. Geniş katılımlarla gerçekleştirilen toplantılar, sayıca azalmakta, memleket meseleleri de dahil hiçbir konuda birlik sağlanamamakta, bu yüzden bu tür toplantılar eski heyecan ve coşkudan uzak sıradan buluşmalar haline gelmiştir. Erciyes’in yamaçlarında her yıl buluşulan, bu vesileyle Ülkücülerin birbirleriyle hasret giderip dertleştiği kurultay, önce ertelenmiş, sonrada unutturulmuştur.
Devletin her kademesinde var iken, hiçbir etkisi olmayan, kendisi küçük gölgesi büyük birine dönerken ki O gölge de kendi gölgesi değil geçmişin gölgesidir, çoklukta yok olmaktır. Bunun hesabını kim verir, kimden sorulur?
Dün Türk ordusuna Ergenekon, Balyoz, Eldiven vs adını verdikleri uydurma suçlarla darbe vurulurken, bu gün de Ülkücülere tuzak kurulmaktadır. Emperyalizmin aç çakalları ülkede tek zinde güç olan Ülkücüleri de parçalamak, birliğini bozmak, ülkenin kaderinde söz sahibi olmalarını engellemek için uzun zamandır mesaideler. Çünkü Ülkücüler bu ülkenin ve birliğinin teminatıdırlar. Ülkücüleri bölmeden bu vatanı bölemezler. Bütün etkin oldukları vakıf, dernek, kuruluş ve sendikalar Ülkücü görünümlü işbirlikçilerin saldırısı altındadır. Her seferinde püskürtülen bu tür saldırılar sonuç vermeyince, biliyorlar ki böyle disiplinli hareketleri yönlendirmenin en kolay yolu işi başından halletmek. Ama bilmiyorlar ki Ülkücü biat etmez, onlar için hiçbir şey vatan, millet sevgisinin üzerinde değildir. İşte bu gün yaşadıklarımız bunun sonuçlarıdır. Ancak su akar yolunu bulur misali, Ülkücüler de doğru yolu eninde sonunda bulacak, yeniden birlik ve beraberlikle bu badireyi de atlatacaklardır.
Bu durumdan çıkış yolu nedir?
Hiç kimse bir Türkeş beklemesin. Biri çıksın her şeyi düzeltiversin kolaycılığına kaçmasın. Çıkış yolunun ilk adımı istişaredir. Aklı başında, sözü dinlenen, yazan çizen, bu amaç için emeğini mesaisini vermiş bu hareketin önde gelenlerinin inisiyatif alması gerekiyor. Siyasi kaygılardan uzak, Türk Milliyetçiliğinin ve Ülkücü hareketin neden bu durumda olduğunu, ne yapılması gerektiğini belki bir sempozyum etkinliğiyle gündeme getirerek bir uyanış hareketi başlatılabilir.
Böyle bir girişimle, kamuoyunun dikkati çekilir, gündem belirlenir, yeniden bir umut ve heyecan yaratılabilir.
Aksi halde, birileri Ülkücülük oynar, birileri Ülkücülüğü savunuyorum diye posta koyar, birileri Ülkücülüğü lider ve partiyle sınırlar, birileri küser köşesine çekilirse;
Bunun adı çoklukta yok olmaktır.
Hiç kimse Ülkücüleri yok edemeyecektir.
Tanrı Türk’ü korusun.
2021 Yılının umut dolu, huzur dolu, sağlıklı güzel günler getirmesi dileğiyle…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.