ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLARIMIZ
Bütünlük içinde bir vatan, büyüyen ve gelişen güçlü bir toplum, çağdaş değerlere sahip yüce bir devlet olarak özetleyeceğimiz Türkiye maalesef 2003 yılı sonrası hemen hemen her alanda zaafa uğradı/uğratıldı. Bunda Dünya konjüktürünün yanında Türkiye’de alttan, alta gelişen serpilen dinci akımların ve bu akımlara kendilerini teslim edenlerin büyük rolü oldu. Modern ve demokratik Türkiye dinci akımların filizlenme, gelişme, olgunlaşma sahası oldu. Nitekim siyasi iktidar değişimlerin yaşanacağını yıllar önce söylemiş, kamuoyu bunu sessizce dinlemişti. Özetle ne dendi ‘’Minareler süngümüz olacak, Laiklik elden gidecekmiş, gerekirse gider, Demokrasi durak değil araçtır ‘’ Sonuçta gelinen bu günlerde Türkiye’de olmayan demokrasi, laiklik, özgürlük ve hukuk ciddi olarak tartışılır hale geldi.
Sorunlar yumağı her gün içinden çıkılmaz hale gelirken dış güçlerin yardımıyla palazlanan ayrılıkçı terörü ve Türkiye’nin kurşunu kendi beynine sıktığı İŞİD terörü çok büyük tehdit olarak karşımıza çıkmakta, her gün can almakta, sosyal ve ekonomik istikrarı bozmakta daha da kötüye gitmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması siyasi iktidarın gücü ile gerçekleşecek gözükmüyor. Dış ilişkileri taban yapan, muhalefeti olmayan, dikta rejimi içinde bunalan bir Türkiye var karşımızda.
Artık siyasi iktidar çoğunluk kompleksinden çıkarak tüm kesimlerle iş birliği yapması ve arkasında ihanet olmayan dost elini uzatması gerekmektedir. Siyasi güç toplumun her alanına yönelirken paylaşımcı, barışçı, güven verici, özendirici, siyasi görüşüne bakmadan halkıyla paylaşımcı, halka bilgi veren, aydınlatan, Anayasa ALLAH KELAM’I değil kul kelamı söylem ve düşüncesinden vazgeçerek çağdaş, özgürlükçü, laik, hukukun üstünlüğünü sağlayacak bir yapıya kavuşmalıdır. Bütün bunlar sağlandığında modern devletlerin dışladığı Türkiye yeniden itibarına kavuşacak güvenilir, fırsat kollamayan, saldırgan olmayan ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ sözcükleriyle tanımlanmış itibarlı dış politikaya kavuşacaktır.
Ekonomide büyük sıkıntılar vardır. Ekonominin sürükleyicisi olan turizm tökezlemiştir. İnşaat sektörü, borç al-ver şeklinde ekonomi sıcak paraya teslim edilmiş, eldeki varlıklar tek tek elden çıkmış kalanlarda çıkarılmaya devam etmektedir. Siyasi abluka yanında ekonomik ablukada eli kulağında gözükmektedir. Zaten bugün için Türkiye izole edilmiş durumdadır. Dinci bir iki devlet dışında dostu kalmamıştır. Dost olanlarda Türkiye’de şeriatın gelmesi için destek veren çağdışı yönetimlerdir. Gelecek günlerde İşid’e yardım, petrol kaçakçılığı, kara para aklama gibi ithamlarla Türkiye oldukça zor duruma girecektir. Batı bunun alt yapısını hazırlamaktadır. Birde bunlara mültecilerin sosyal, kültürel ve ekonomik alanda yapacağı olumsuzlukları eklediğimizde yaratılan gündemin ne kadar yapay ve halkı oyaladığı ortaya çıkmaktadır. Enflasyon belli bir kaymak kesimi hariç halkın belini bükmekte, halk her geçen gün fakirleşmekte, açlık sınırına doğru yol almaktadır. Esas iç tehlikede buradadır. İç (İşid ve Pkk) ve dış savaşın (Suriye) içinde olan siyasi iktidar tek başına bu sorunları çözemez. Çözmek için tüm halk kesimlerinin desteğine baş vurmalı, bunalttığı halktan özveri istemeli ve sosyal barışı sağlamalıdır.
Adalet ve hukuk dibe vurmuştur. Adalete güven yoktur. Kim kuvvetli ise adalet onundur. Bu yapı, bu zihniyet Türkiye’ye hiç yakışmıyor. Türkiye’nin sil baştan çağdaş hukuk ilkelerinin içinde bulunduğu yasa ve kurumlara ihtiyacı vardır. Anayasanın tartışıldığı şu günlerde hürriyetçi, özgürlükçü, demokratik ve laik bir anayasayı ortaya koyma ihtiyacı doğmuştur. Geçmişte siyasi iktidar lehine yapılan ana yasa değişiklikleri Anayasayı kuşa çevirmiştir. Sağlam bir anayasası olan ülkede krallık dahi gelse halkı özgürdür, laiktir, demokrattır. İngiltere bu konuda dünyaya örnektir.
Taşra bürokrasisinden merkez bürokrasisi A’dan Z’ye kadar bozuktur’’ yozlaşmış, laçkalaşmış, güven ve bilgiden yoksun, siyasi iktidarın enstrümanı olmuştur. Devlet bürokrasisi liyakat sahiplerine verilerek ve eşitlik ilkesi ile gelişir, güven kazanır. Yoksa belli bir kesimin, yandaşın bürokrasisi olmaktan öteye geçemez. Böyle bir durumda devlet deil cemaat bürokrasisinden söz etmek gerekir.
Türk halkı baskı altındadır. Siyasi iktidarın ötekiler olarak adlandırdığı kitlelere hayat hakkı yoktur. Yukarda belirttik düşünce özgürlüğü ve hak arama dibe vurmuştur. Böyle durumda halk tepkisini saklamak zorunda kalmaktadır. Son yapılan bir ankette halkın % 13’ ü şeriat istemektedir. % 87’si ise şeriata karşıdır. Bütün devlet ve siyaset baskısına rağmen % 5’ler de olan şeriat düşüncesi % 8 artış göstermiştir. Anlamlı olan bu rakamlar sanırım iktidarın kendisine çeki düzen vermesi gerektiği mesajını iletmektedir. Eğitim, Sağlık, Diyanet İşleri , Güvenlik yeniden ele alınarak kasıtlı olarak bozulan Türk Devlet sistemi onarılmalı, yeniden inşa edilmeli ki Türk halkı rahat nefes alabilsin, daha çok üretsin, daha çok yaşasın.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.