Cumhuriyet ve Demokrasi
Halkımıza Cumhuriyeti sorunuz, çoğunluğu demokrasinin özellik
Bu yüzden “Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız” şeklindeki if
Konunun uzmanı bir bilim adamının, Prof. Dr. Kemal Gözler’in cümleleriyle açıklayalım:
“Birer cumhuriyet olmakla birlikte demokratik olmayan pek çok devlet vardır. Komşularımız Irak ve İran birer cumhuriyettir. Keza eski SSCB de bir cumhuriyet idi. Oysa bu devletlerin demokratikliği pek kuşkuludur. Demek ki “cumhuriyet = demokrasi” anlayışı ampirik olarak yanlıştır.”
“Buna karşılık Avustralya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Hollanda, Japonya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, İsveç, Yeni Zelanda gibi demokratikliklerinden hiçbir şekilde şüphelenilmeyen ve üstelik uzun zamandan beri demokratik rejimleri kesintiye uğramamış olan bu devletler bir cumhuriyet değil, monarşidir.”
“Cumhuriyet ile demokrasi arasında bir bağıntı yoktur. Bir cumhuriyet demokratik olabileceği gibi, anti-demokratik de olabilir.
Keza monarşi ile demokrasi arasında da bir bağıntı yoktur. Bir monarşi demokratik olabileceği gibi, anti-demokratik de olabilir.”
“Cumhuriyet, devlet başkanlığının irsî olarak intikal etmediği devlet şekli ve monarşi de devlet başkanlığının irsî olarak intikal ettiği devlet şekli olarak tanımlanabilir.”
Osmanlı Devleti monarşi ile idare ediliyordu. Ancak 1876 Anayasası sonrası demokrasi idaresine doğru bir geçiş başlamıştı.
Ancak Osmanlı’da demokrasiye doğru gidiş istikrarlı bir seyir izlemedi. İlki 1878’de olmak üzere, Meclis-i Mebusan (parlamento) zaman zaman kapatıldı. Osmanlı Devleti 1876-1878 ve 1908-1918 yılları arasında meşruti monarşi ile yönetildi. İkinci meşrutiyet ile Osmanlı anayasal düzeni, döneminin Avrupa’sında olduğu gibi, meşrutî bir anayasal monarşiye dönüşmüştü.
******************************
DEMOKRATİK DEVLET OLMANIN ŞARTLARI
Cumhuriyetimizin kurucuları, devlet başkanlığının aynı soydan insanlara intikal etmediği bir sistemi, Cumhuriyeti kabul ettiler.
Ancak aynı zamanda Tanzimat’la başlayan demokrasiye doğru giden yoldan ayrılmadılar. TBMM Türk
Kemal Gözler’in değerlendirmesiyle;
“Türkiye Cumhuriyeti’nin 1950’ye kadar bu şartları yeterince yerine getiremediğini, 1950’den sonra ise kesintiye uğrayarak yerine getirebildiğini genel olarak söyleyebiliriz.”
Günümüzde, Kemal Gözler’in bahsettiği ampirik teorinin belirlediği, “bir rejimin demokrasi olması için gerekli şartlar” eksiktir.
Bir rejimin demokrasi olması için, bahsi geçen şartlara ilaveten, Hukuk Devleti veya Hukukun Üstünlüğü ilkesininbenimsenmiş olması gerekir.
Yani devletin bütün faaliyetlerinde hukuken belirlenmiş sınırlara bağlı kalmasını, bütün iş ve işlemlerinin hukuka uygun olması ilkesinin uygulanması gereklidir.
Sadece kuralların olması yetmez, İktidarı eline geçiren kişinin kuralları kendi yararına kullanmak için manipüle etmesini imkânsız hale getirecek şekilde geliştirilmesi de icap eder.
Ayrıca milli mutabakatla kabul edilmiş bir anayasa, birey hakları, hukuk önünde eşitlik, kuvvetler ayrılığı ve kamu otoritesini sınırlayacak diğer araçları içeren anayasal devlet sistemin de olması gerekir.
******************************
DEMOKRASİ AÇISINDAN EKSİKLERİMİZ
Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar demokratik olduğunu değerlendirmeye ve demokrasi açısından temel eksiklerimizi sıralamaya çalışalım:
Türkiye’de etkin siyasal makamlar seçimle geliyor, seçimler düzenli olarak yapılıyor. Fakat seçimlerin adil olduğunu söylemek mümkün değildir. Seçimlerin dürüst yapıldığı konusunda da kuşku ve endişeler dile getiriliyor.
“Muhalefetin iktidar olabilme şansı” teorik olarak “yoktur” denemez. Fakat “iktidarın seçimle gitmeyeceğine” inananmilyonlar
Ülkede temel kamu hakları mevzuatta güvence altına alınmasına rağmen özellikle siyasi davalarda sürekli olumsuz örnekler görüyoruz. Bu yüzden yargının bağımsız ve tarafsız olmadığına dair yaygın bir inanç söz konusudur.
“Hukukun üstünlüğü” yerine “üstünlerin hukukunun” olduğu bir ülkede demokrasi yoktur.
“Hukuk Devleti veya Hukukun Üstünlüğü ilkesinin” gereği olan devleti yönetenlerin her türlü eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranması, görevli kamu organları ve (yeterli ve doğru bilgiyle donatılmış) kamuoyu eliyle denetlenmesi uygulamada işletilmemektedir.
Devlet güçlerinin birbirinden ayrıldığı ve birbirini denetlediği, kuvvetler arasında denge ve denetim sistemlerinin olduğu ve işletildiği bir sistem gerekirken, yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri bir kişinin şahsında birleşti. Hatta 4. kuvvet diye anılan Basın ile Sivil Toplum Kuruluşları da aynı kişinin kontrolü altına girdi.
Gücü dengelenmemiş, denetlenmeyen bir iradenin yönettiği devletin rejiminin, adı Cumhuriyet olsa bile, çağdaş anlamda bir demokrasi ile taçlandırılmadığı açıktır.
Ta 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinde tespit edilmiştir: “Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde anayasa da olmaz. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet, anayasal devlet değildir.”
Partili Devlet Başkanı “mevzuat yani Anayasa, kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler ne derse desin, doğru bildiğini yapmakla” övünebiliyor. İşine gelmeyen mahkeme kararlarını uygulamıyor.
Daha da tehlikelisi yapılıyor: Yargı iktidarın siyasi hedefleri için araç olarak kullanabiliyor.
Bu yüzden siyasi partilerin “Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmak” hedefini benimsemesi hem doğrudur ve hem de görevidir.
Bunun için yapılacak şeyler de bellidir. Yukarıda saydığımız eksiklerin giderilmesi yeterlidir.
NOT: Cumhuriyetimizin 101. Yılında 29 Ekim 2020 tarihli yukarıdaki yazımı tekrar yayınlamak istedim.
Ruhittin Sönmez
31 Ekim 2024
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.