Deprem kader, ölümler kader değildir...
Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası, yine kader ve ona bağlı ölümler sıkça konuşulmaya, tartışılmaya başladı.
Kur’an’da kader ise: Ölçü, miktar, ölçülü yaratma anlamlarında kullanılmıştır. Kamer suresi 49.ayette: Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye (Kader) göre yarattık. Yani yaratılan her şey, gelişigüzel değil; bir hesap- miktar- ölçü dahilinde yaratılmıştır. Bu ölçülerin ne olduğunu insanlar yaşadıkları yıllar içerisinde gözlemleriyle, ilim adamları ise deney ve gözlemleriyle tespit etmişler, yaşayışlarını da bu ölçütlere göre ayarlamışlardır.
Tabiat olayları, tabii kanunlar hep bir ölçü dairesindedir. Kanunlar normal şartlarda değişmemekle beraber, tabiat olaylarının azı fazlası, faydalısı, zararlısı vardır. Tabiat olaylarının azı fazlası kader; aza, fazlaya karşı tedbir almayıp, zarar görme ise kader değildir. Bu ihmalkârlık, suçu başkasına, hatta Allah’a yüklemektir.
Kader, bilinenlerin bir ölçü içerisinde meydana gelmesidir. Deprem bilinen olduğuna göre kaderdir. Zamansız ölüm ise kader değildir. ‘’Eceli gelmeden önceki ölümdür.’’ Sebebi yaratıcı değil, Yaratanın kaderini (ölçülerini) dinlemeyen insandır.
Bizde deprem Richter ölçeğine göre 3-4 olur ve zarar vermezse, kimse kader demez. 7-9 olur zarar verirse kader olur. Halbuki deprem bilinendir. Azı da çoğu da kaderdir. Ölçeği yüksek olan depremlere göre bina inşa edilmemişse, bilinen fay hatları üzerine binalar yapılıp insanlar ölmüşse, bu kader değildir. Aklı, iradeyi, vicdanı, ilimi kullanmayıp; Allah’ın kaderini (ölçüyü) dikkate almadan yerleşim yerleri açar, zarar görürsen; bu kadere inanma değil, tam tersi kadere karşı gelmektir.
Dünyada Allah’ın kaderine göre yerleşim ve inşaat yapan ülkeler, (ABD, Japonya, Meksika) yüksek ölçekteki depremlerde bile 3-5 yıkım ve ölümle geçiştirebilirken; biz de yüz binlerin ölümünü, kadere (ölçüye) inanmamaktan başka anlatım şekli yoktur.
Halbuki Kur’an’da Allah, bu ölçüsüzlüğe dayalı kader anlayışını gayet net bir şekilde de anlatmıştır.
Şura suresi 30.ayet: Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Buna rağmen Allah, bu günah ve kusurların birçoğunu affeder. Başımıza layık olanları seçemeyişimiz ve neticede musibetlere maruz kalmamızın sebebi biz olabilir miyiz?
Rum suresi 41. Ayet: İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden, karada ve denizde düzen bozuldu; böylece işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.
Bugün konumuz deprem, kurallara uyulmadan yapılan yapıların getirdiği yıkım ve ölümler. Yarın, dere yataklarına yapılan yerleşim alanlarının sele maruz kalmaları sonucu; yine aklımıza uyulmayan kader gelecek. Orman yangınları, suyu ve yeşili koruyamadığımız için; başımıza gelen felaketlerin sebebini, kadere uymadığımıza (yaratılan ölçülere) bağlamayıp; ölçüyü yaratan Allah’a, kader diyerek yükleyeceğiz.
Deprem sonrası sosyal medyada bir hadis dolaşmaya başladı. Hz. Ömer döneminde bir deprem olur; Ömer, depremi Peygamberimizin iki sebebe bağladığını söyler. 1- Zinanın yaygınlaşmasına, 2- Zulmüm artmasına. Bu uydurma hadistir. Buna benzer birçok daha hadis uydurulmuştur.
Depremlerin oluş sebepleri, zamanımızda ilim ve bilimin ışığında nerelerde ne zaman olabileceği; artık doğruya yakın bilinmekte, tespit edilebilmektedir. Yeraltında gaz ve enerji birikimlerinin olduğu yerlerde bu biriken enerji, büyük patlamalar yaparak fay hattı denilen yeryüzüne yakın kırılmış alanlardan dışarı çıkmakta; bu anda da büyük sarsıntılara sebep olmaktadır.
Hâl bu kadar basit iken depremi sosyal olaylara, sosyal yaşayışa, işlenmiş günahlara, zulme, zalime vs. indirgemek, Allah’ın kaderine (ölçülerine) terstir. Bize düşen, deprem kaderini iyi tespit edip; yerleşim yerlerini ve üzerine yapacağımız binaları ona göre yapmak veya yapmamaktır.
Depremden hiç ders alınmaz mı? İllaki alınır, alınması da gerekir. Atalarımız. "Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar" demişlerdir. Bu bakış, geçmiş devirlerde olduğu gibi zamanımızda da fazlasıyla geçerliliğini korumaktadır.
Birileri sığınmak için teneke baraka ararken, diğeri kaldığı ultra lüks konaklarını, yazlıklarını, kışlıklarını, birileri örtünmek için giyinmeye çalışırken, diğeri her gün ayrı marka giyimlerini, birileri karnını doyurmak için fırındaki ekmeğe bakarken, diğeri lüks restoranlarda toplu yemediklerinin resimleri atıyorsa, birileri telefonu olmadığı için anasına haber vermek için bir saat yürürken, diğeri her yıl yenilediği akıllı telefonlarla, son model pahalı arabalarla sükse atıyorsa, birileri ayaklarının üşümemesi için yırtık çizmelerini birbirine sürterek ısıtmaya çalışırken, diğeri sıcak giysiler içinde dağa kayak yapmaya gidiyorsa, birileri kazandığı paranın hesabını yapamazken, birileri bir ekmeği alacak kuruşların hesabında ise ve illa deprem için sebep arıyorsanız; bu son yazdıklarımın hesabı içinde olun.
Son yazdıklarım, 50 yılda - 100 yılda dünyanın bir köşesinde olan deprem değil, her gün herkesin yanı başında olan ve de kopan kıyamet. Bizler yanı başımızdaki kıyameti önlersek, depremlerin şiddeti ne olursa olsun, onları da fazlasıyla önleriz.
İşte depremlerdeki ölümlerin sebebi, depremin şiddeti değil, doymazlık ve rant kavgasıdır. Rant kavgasını halledemezsek, depremlerde, sellerde, yangında ve diğer afetlerde ölümler kaçınılmazdır.
Teşhisi doğru koyamazsak, çözüm de olmaz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.