Deprem ve kader...
Son Elazığ depreminden sonra "kader" konusu tekrar gündeme geldi ve tartışılmaya başlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, deprem sonuçlarıyla ilgili Elazığ’da yapmış olduğu konuşmada özetle "Kadere inanırız her şeyden önce Müslümanız, tabii biz kaza ve kadere iman etmiş insanlarız. Kaza ve kader de imanımız gereğidir. Bu inançla yaşamımızı farklı kılan adımları atıyoruz." dedi.
Erdoğan bu konuşmasıyla insanlara deprem sonuçlarını işaret ederek, ölenlerin yaralananların, yıkılanların Allah’ın isteği sonucu, kaçınılmaz olduğunu anlatmaya çalışarak tevekküle başvurmuştur. Acaba: Allah’ın belirttiği ve istediği kader anlayışı bu mudur? Kader imanın bir parçası mıdır?
Bu konularda ilk soracağımız yer Kur-an’dır. Kur-an; Kader "bilinmeyenlerin olması anlamında" değil, tam tersi "bilinenlerin bir ölçü içerisinde meydana geldiğini" anlatır. Kamer suresi 49. ayette "Bakın, biz her şeyi gerekli ölçü ve nispette (kader) yarattık..." Şimdi bu ayet ortada dururken, deprem, sel, yangın, aşırı sıcaklık ve soğukluk yaratılan ölçünün dışında mı oluyor? Depremin şiddeti yüksek olunca kader (ölçü) aklımıza geliyor. Sanki: Allah ölçüyü kaçırdı normali böyle değildi gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. "Oluşan zararlar Allah’ın bir takdiri bizim bir suçumuz yok" demeye getiriliyor.
Basit söylemek gerekirse insanoğlunun Allah’ın dünyadaki ölçülerini iyi bilmesi gerekir. Koyduğu ölçülerin azlığı ve fazlalığının kendine getirebileceği zararları da. Tedbirini de yine O’nun koyduğu ölçüleri, değerleri, nispetleri, kuralları değerlendirerek alır. Bu değerlendirmeyi iyi yapan toplumlar ilim ve irfanlarını kullanarak doğal olayların verebileceği zararlara karşı tedbirini alır. Suçu da Allah’a yükleme kolaycılığına kaçmaz.
Konumuz deprem olduğuna göre örnekleri de onunla ilgili vermek gerekiyor. Depremin şiddeti 3-4 olduğunda yıkım olmuyor. Kimse de takdirden, kaderden söz etmiyor. Richter ölçeğine göre şiddet 7-8 olunca, herkes kader demeye başlıyor. Halbuki Japonya’da aynı şiddette depremler yıkıma sebep vermiyor. İşte orada Allah’ın ölçüsünü bilen ilim teknoloji devreye giriyor. Yapılar bu şiddetteki sarsıntılara göre; yer, yükseklik, malzeme, teknoloji seçilerek yapılıyor. Kimse de takdir deyip suçu Allah’a atmıyor. Başka ne olabilir?
Depremin şiddeti Richter ölçeğine göre 10’un üzerinde olur. İnsanların ulaşabildiği teknoloji bu sarsıntıya cevap veremeyecek durumda olur, o zaman yapacak bir şey yoktur. Kader de diyebilirsiniz, fıtrat da.
Bu konu, bir makale sınırları içinde açıklanabilecek, bir iki örnekle geçiştirilemeyecek kadar kapsamlıdır. Yıllarca insanlarımızın beyinlerine yerleştirilmiş bir yanlış kader anlayışı var. Bu konuda cesaret edip yazan din bilginlerimiz de az. Öldürmeyi yasaklamış ve bütün yasaklarını insanların ve toplumun sağlığı üzerine koymuş Yaratıcının "Eceli gelmeden önceki ölümleri takdir etmesi düşünülemez..." Bu tür ölümler kader değil, insanın veya toplumun suçudur.
Kadere inanmak: İmanın şartlarından değildir. Bakara 285’de "Allah’a, ahiret gününe, peygamberlere, kitaplara, meleklere imandan" söz ediliyor, "kadere imandan" söz edilmiyor.
İnşallah, Allah’ın koyduğu ölçüleri öğrenir, ona göre yaşar, yanlış kader algısından kurtulur, olur olmaz yere Allah’ı suçlayanlardan olmayız. Yapmadığımız görevler kader olmuş. İslam dünyasının yerlerde sürünmesi bu yanlış kader anlayışındandır...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.