Devlet yalan söyler mi?
Keşke güzel memleketimizin güzel insanlarının işleri yolunda gitse de bizlerde politik düşünce ve yazılardan başımızı kaldırıp beynimizi, zihnimizi yaşadığımız mevsimlere odaklayıp, biraz da olsa romantizme takılsaydık fena mı olurdu?
Olmadı işte olmuyor bir türlü...bakın koskaca 30 günlük Eylülü geride bıraktık. Şairlerin en güzel şiirlerini yazdığı Eylüle dair tek bir satır bile yazmadan uğurlayıverdik renk ve duygu yüklü bu ayı. Hâlbuki aileler bile sadece Eylül ismini koyuyorlardı ciğerpareleri güzelim kız çocuklarına. Bu kadar önemli ve değerliydi yani boşa geçirdiğimiz Eylül ayı. Ahmet Haşim bu aya dair yazdığı şiirde bakınız neler söylüyor:
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Neyse saadete gelecek olursak yazımızın başlığına: "Devlet yalan söyler mi?" demişiz. Aslında söylememesi gerekiyor öyle değil mi; tamam devlet bizim en yüce varlığımız ve o devlet, soyut bir kavram. Lakin devlet adına konuşup hüküm verenler için gerçekler, meğerse iktidardakilerin en büyük korkulu rüyası, en büyük düşmanıymış. Ben söylemiyorum bu sözleri; Avrupa'yı oluk oluk kana bulayan Adolf Hitler'in propagandisti Joseph Gobbels söylüyor:
"Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve tekrar ederseniz bu yalanı sürekli, insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaktır. Yalan, halkın yalanın siyasi, ekonomik ve / veya askeri sonuçlarından devlet tarafından korunabilmesi için muhafaza edilebilir. Dolayısıyla Devlet, muhalefeti bastırmak için tüm güçlerini kullanması açısından, yalan hayati bir önem taşımaktadır; çünkü gerçek doğru yoldur ve bu da devletin en büyük düşmanıdır."
Aslında ne büyük çelişki değil mi, celladına aşık bir dilberin her seferinde koşa koşa gidip aşıkının kollarına atılması gibi, defalarca aldatıldığını bildiği halde tekrar tekrar sahtekâr ve dolandırıcılara oy veren yurdum insanının durumu başka türlü nasıl izah edilebilir ki?
Ağustos ayında birbiri ardı sıra seri şekilde Ege ve Akdeniz bölgelerinde çıkan yangınlarda canımız yandı ama, THY'na ait yangın söndürücü uçaklarımız hangarlarda bekletilirken, günlerce özelden kiralık helikopterlerle yangınların söndürülmesini, daha doğrusu söndürülememesini izledik ciğerlerimiz yana yana. Devlet adına devleti temsil ettiğini iddia eden makam, devletin malını koruyacağı yerde, birde bunlar "yangın söndürmeğe elverişsiz " diyerek devletin malını hakir ve küçük görmesi inanılacak gibi değildi.
Ya en son 5,8 büyüklüğündeki İstanbul depreminde olup bitenlere ne demeli! Mahallesinde toplanma alanı dahi bulunmayan, sokaklara dökülmüş İstanbul halkı kendisine sahip çıkacak, derdine çare arayacak bir yetkili beklerken, koskoca devletlin bakanı henüz hiçbir şey yapmadan: "Ne kadar sağlıklı bir sistem kurduk" diye fıkralara konu olacak laflar ediyordu.
En basitinden kurulan kriz masasında, rakibine 800 bin fark atan şehrin eminine dahi yer vermeyen bir yönetimin "sağlıklı bir sistem kurduk" sözü ne kadar ciddiye alınır veya samimiyeti ve inandırıcılığı ne kadar gerçeklerle bağdaşır?
Kalın sağlıcakla...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.