Diren güneşe diren...
Davetli olduğum festivallerin bir bölümü bitti. Eylül ayında Güzelbahçe Belediyesi işbirliği ile bir ressamlar kolonisi resim çalıştayı düzenliyorum. Arada iki ay gibi bir boş zaman var... Yaniii... yazlığa gitme vakti... Yazlığım Mordoğan'da. Yirmi üç yıldır her yaz Mordoğan'dayım. Sessiz... sakin... Onun doğal güzelliğine, cennet gibi koylarına, şirin civar köylerine bayılıyorum. Yazlık kankam Nilgün Bağcı habire mesaj atıp duruyor “Yaz neredeyse bitti, ne zaman geleceksin? Seni özledik yavvvv!”
Valizimi bu kez yazlık-deniz-güneş üçlüsü için hazırlamaya koyuldum. Güneş yağı almam gerek. Benim gibi düşünen, güneş yağı alan pek çok kişi var. Ooooo o zaman bu çok büyük bir sektör!.. Acaba dedim kendi kendime; bunda bir dolap dönüyor mu? O kadar büyük pasta olunca dönmemesi bence mümkün değil!..
Hemen araştırmaya koyuldum. Bir çırpıda okudum. Aman tanrım neler neler anlatılıyordu!..
Güneş faydalı ama hiç o kadar da masum değilmiş! Hele hele ozon tabakasının delindiği günümüzde güneş ışınlarının zararları pek çokmuş. Bunun yanında piliç gibi kızarmanın acısını ise hiç söylemeyeyim. Sanırım pek çoğumuz tatmıştır çünkü... Yani güneşe de direnmek gerek...
Peki nasıl olacak bu? Reklamların da etkisiyle aklımıza hemen güneş yağı almak geliyor. Çeşit çeşit... faktör faktör... havuçlu, çilekli, kakaolu, 50 faktör, 30 faktör... var da var!..
Otuzunu kendimize, elli faktörlüsünü de çocuğumuza sürdük mü hop-hop-hoop işlem tamam-mıı... hayır bize öyle anlatıyorlar. Öyle sanıyoruz. Ama hiç te öyle değilmiş!..
UVB’nin dalga boyundaki ışınlar D vitaminini sentezlermiş. Ancak güneş yağları bunun deriye girişini azaltarak D vitamini yetersizliğine yol açıyormuş. D vitamini eksikliği ise o kadar çok kansere neden oluyormuş ki! D vitamini güneşte bol bol var. Ancak satın aldığımız pek çok güneş kremi bunu engelliyormuş. Faydasından çok zararı var yani. Bizim ülkemiz bir güneş cenneti olduğu için şanslıyız. Güneş ışığından fakir coğrafik bölgelerde daha çok kanser görülmekte imiş. Bu arada günümüzde güneş ışığını hiç görmeyen kıyafet giyenlerdeki riski düşününce Allahın verdiği bu nimetten yararlanamamalarına çok üzüldüm...
Gelelim güneş kremlerine. Öncelikle aldığımız herhangi bir kozmetiğin arkasını çevirip baktığımızda en az bir tane paraben ile biten tuhaf kelime görüyoruz. Neymiş peki bu paraben? Paraben adlı kimyasallar, ürünlerin raf ömrünü uzatıyormuş. Dolayısıyla güneş koruyucularının içinde de bolca varmış ve kanser riskini arttırıyormuş. ''Madem böyle bir risk var, neden kullanılıyor?'' diye hiç sormayın. Raflardaki ürünlerin, çabucak bozulmaya başladığını bir düşünün. Yani tamamen duygusal...O yüzden parabenden uzak durmak için ekolojik/organik sertifikalı ürünleri tercih etmeliymişiz.
Kimyasal ve mineralli fiziksel koruma sağlayanlar diye ikiye ayrılıyormuş güneş kremleri. Markası ne olursa olsun, ne kadar para vermiş olursanız olun, piyasada satılan herhangi bir güneş kremini aldıysanız, o krem muhtemelen kimyasal koruma sağlayan bir kremmiş.
Kimyasal koruma sağlayan kremler, son derece kompleks kimyasallar içeriyor ve deri bu kimyasalları emiyormuş. Emilen kimyasallar, güneşe karşı bir kalkan oluşturuyor ama aynı zamanda da vücudunuza girmiş oluyorlarmış. Üstelik bu kimyasallar güneş ışığına maruz kalınca, kendi içinde de değişime uğruyormuş.
En büyük riski ise kız çocuklarının taşıdığını söylüyorlar. Çünkü östrojen hormonun vücuttaki seviyesi, ergenliğe girme zamanını belirliyor; dışarıdan alınan bu hormon etkili kimyasallar vücuda zamanından önce 'ergenliği başlat' mesajı verebiliyor, yani çocuklar erken
ergenliğe girebiliyormuş!..
Fiziksel koruma sağlayan güneş koruyucuları ise piyasada mineralli diye satılıyormuş. Bu koruyucuları deri emmiyor, cildinizin üzerinde, örtü gibi beyaz bir tabaka oluşturuyorlarmış. Bu tabaka, güneş ışınlarını bir ayna gibi geri yansıtıyormuş. Yani aslında bir tişört giymeden çok bir farkı yokmuş.
Ancak mineralli fiziksel korumaları kullanmak biraz zormuş. Çünkü cildinizin üzerinde bembeyaz bir tabaka oluşturuyor ve kirece bulanmış gibi bir haliniz oluyormuş. Sosyal açıdan sıkıntılı bir durum. Yani şakacı arkadaşlarınız size “Çeşme mumyası” “Bodrum mumyası” diyebilirler...
İçeriğinde asla A vitamini, paraben, gluten, sls, 1,4 dioxane, petrol türeleri, parfüm, yapay renklendirici, kokulandırıcı gibi maddeler bulunanları asla tercih etmemeliymişiz.
Reklamlarda bol bol duyduğumuz faktör konusuna gelince... 20 faktörle 50 faktör arasında sadece yüzde 3'lük bir koruma farkı varmış. Ama 50 faktör kullandığımızda, çok daha fazla kimyasala maruz kalıyormuşuz.
Ayrıca halk güneşten uzaklaştıkça D vitamini yetersizliği de artmakta ve bu durum depresyon, kemik hastalıkları, romatizmal hastalıklar, mültipl skleroz ve kanser (deri kanseri dahil!) gibi çeşitli müzmin hastalıklara neden olmaktaymış. Hergün özgürce sokakta oynayan çocuğa oranla evde çizgi film seyreden veya bilgisayar başında oynayan çocukta melanom(deri kanseri) riski çok daha fazla imiş. Aynı şekilde açık havada çalışan ile kapalı yerde çalışanlar arasında da aynı şey söz konusuymuş. Yani D vitaminine çok ihtiyacımız varmış..
Sadece uygun şekilde güneşlenme kanser riskini azaltabilirmiş. Deriye sürülen veya ağızdan alınan antioksidanlar da UV ışığın derideki hasarını azaltırlarmış. Bu konuda üzerinde en fazla araştırma yapılan bitkiler ise yeşil çay, üzüm çekirdeği, zerdeçal ve meyan kökü imiş. Meyan kökünü öneririm. Güneydoğu Anadolu gezimizde satın almıştım. Çok da ucuz. Sanırım aktarlarda vardır. Zahmetsiz. Suyun içine bir tutam atıyorsunuz hemen çözülüyor.Soğuk soğuk şerbet gibi için... Sigara içenler içinde yararları var meyan kökünün...
Aslında her mevsimin taze sebze ve meyvelerini bol bol tüketerek yeteri kadar antioksidan alabilirmişiz. Ayrıca günde 1-2 gr C vitamini ve 1-2 gr balık yağı kasere ve yanıklara karşı oldukça koruyucu olmaktaymış.
Şimdi bunca bilgiden benim kendime çıkardığım ders ise şu:
Başımda şapkam, gözümde güneş gözlüğüm... sabah 10.00- 11.00, akşam 16.00 18.00 arası
şemsiye altında oturulacak; yanımda cam şişemde suyum, sık sık lıkır lıkır içilecek; kendi yaptığım 20 faktörlü güneş yağımdan saat başı sürülecek...
Hepinize gönlünüzce mutlu geçecek bir tatil diliyorum...
Haydi uğraşmayın size bir de Suna Dumankaya'nın güneş yağı tarifini vereyim...
Malzemeler:
2 adet havuç
1 avuç karanfil
1 kahve fincanı Kakao yağı
1 litre susam yağı
Yapılışı : Rendelenmiş havuçları bir kavanoza koyup, üzerine kakao yağı, karanfil yağı ve susam yağı ilave edin. İki hafta boyunca zaman zaman çalkalayarak güneşte bekletin. Sonra da süzerek elde ettiğiniz sıvıyı kullanın. Eğer korumalı olmasını istiyorsanız karışıma 150 gram pudra ekleyin. Böylece en az 20 faktörlü bir krem elde etmiş olacaksınız....
Not : Ben ceviz yağı, lavanta yağı, havuç yağı ve susam yağını aynı ölçüde karıştırtım. İçine de biraz bebe pudrası ekledim onu kullanacağım. Hem mis gibi de kokuyor...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.