DÖT (Dilin Örnek Tarifi)
Dil, bütün mahlukatlardan insanı ayıran, kültür yaratmada en önemli faktördür. Edipler, şairler, düşünürler, siyasetçiler... Velhasıl kelam, bütün insanlar kendilerini tanımlamak, içinde bulundukları çevre ve uygarlıklara bu şekilde dil ile katkı vermek, bildikleri kelimeler kadar tasvirler, ve en önemlisi de yaşamı dil ögeleriyle anlamlandırabilirler.
Dil o açıdan, insan olmanın gereği, iletişim kurmanın temelidir.
Ben de 'DÖT- Dilin Örnek Tarifi' başlıklı yazımda: İyi dil kullanımı, dilin kontrol edilmediğinde insan üzerinde yarattığı etkileri, kendi yaşamımdan örnekle anlatmaya çalışacağım.
Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulların, dil kullanımı üzerindeki sosyolojik, psikolojik nedenlerinin üzerinde durmaya çalışacağım.
Sahnede şair ve yazar kimliğim nedeniyle hitabetim güçlüdür.
Cümle kuruşum, irticalen konuşmam, türküleri seslendirme özelliğim kadar dikkât çeker ve alkışlanır.
Bu konuda hiç mütevazı değilimdir.
"Sanatçı toplumun önde gidenidir, yol gösterenidir." düsturundan hareketle, aksayan, yanlış gördüğüm şeyleri siyasi olmasa da sanatçı duyarlılığımla sahnede naif bir şekilde dile getirdiğim çok olmuştur.
Ancak sahne gerisinde, şair Can Yücel gibi ”Bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz..
Lan bu kadar o.... çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?”dediği gibi bazı konularda anlattığın, izah ettiğin halde beyni halâ algılamıyorsa, hele izahtan ve mizahtan da anlamıyorsa, şiirsel, ağzı açılmadık küfürlerim de mevcut ve hazırdır.
Özellikle trafikte daha çok zuhur eder.(Sanırım rahatlama, psikolojik terapi gibi...)
16 sene önce, Ankara'da Oran yolunda, akşam üstü annemle yeğenimin bebeğini görüp eve dönerken; yolda trafik kontrolüne rast geldik.
Yokuştan yukarı doğru yavaş yavaş sağdan ilerlerken, önüme 'lacivert skorpio' bir araç kırdı.
O gün, 20'lik dişimi çektirmişim, ağzım, dilim uyuşuk, dişimin arasına koca pamuğu tıkamış diş hekimi, zaten acıdan burnumdan soluyorum...
Yanımda aniden beliren araca çarpmamak için aniden durunca, bir anlık öfkeme yeniliverdim.
Arabanın içinde, arkada oturan, kerli ferli adamla göz göze gelince, hafif küfür içeren, üç harfli bir kelime kaçıverdi ağzımdan.
Sanırım anladınız.
Tabii arkada oturan beyefendi (Çok kibarımdir(!) ağzımın büzüklüğünden anladı ona ne diye hitap ettiğimi.
O sinirle arabadan indi, üstüme yürüdü "Sen kime 'döt' diyorsun?" diye.
Ben de indim nedense, ne yapacaksam...
Kilitle kapıları, otur, değil mi?
Yok öyle yapmadım işte. Adam arka kapıyı açarak, o kocaman şemsiye ile bacaklarıma vurmaya başladı.
Annem o yoğun trafikte canhıraş, var gücüyle bağırarak yardım istedi etraftan.
Arabalarından inip yardım eden hiç kimse olmadı.
O arada, şöför ve yanında oturan genç bir arkadaş, arabadan inerek engel olmaya çalışsa da dayağı bir güzel yedim, oturdum.
20 metre uzaklıkta kontrol yapan trafik polisininse arbedeyi görmemesi ilginç
"Komiserim trafikte adam dövüyorlar! (Pardon kadın...) Siz neyin kontrolünü yapıyorsunuz?" diye heyecan ve korkuyla seslendim.
Karşımda birden Show TV'nin kamerasını görünce: "Çekmeyin, bize yasak özel televizyona çıkmak. Ben devlet memuru sanatçıyım." demişim ne alakaysa.
Şimdi bile hatırladıkça gülüyorum...
Akşam tabii ki haberlerdeyim. Konu başlığının özü bendim.
Saçlarım sinirden havalara dikilmiş, ağzımın yan tarafında tıkalı kocaman pamuk parçası; yanağımı şisirmis ve korkunç bir görüntü ile, polis arkadaştan yardım isteyen şakülü kaymış bir tip.
Bu durumu, yani yediğim dayağı haberlerde izleyince ve hazmedemeyince, ertesi gün kendimi Show TV, Ankara Temsilciliği'nde buldum.
Allah razı olsun Reha Muhtar'dan: "Yardımcı olun!" deyince, çekilen görüntüyü ileri-geri alarak, yakın plân izlettiler. Arabanın plâkasını öylelikle buldum.
Derhal eski emniyet müdürlerinden, Ağabeyim, değerli insan Atilla Aytek Beyefendi'nin yanına gittim.
Fakat ilginç bir şekilde, 'skorpio'nun' üzerindeki plâka 'serçe araç' çıkıyor.
Anladı tabii: "Gel, vazgeç Neşe Hanım. Bunu size buldurmazlar." dedi.
Ama inadım inattır, asla vazgeçmem.
Dostlarımın da sayesinde adam bulundu.
Kimliği bende saklı.
Aradan hayli zaman geçti, arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde: "Hadi anlat. Ne oldu?" dediklerinde: "Ben kimden dayak yedim, biliyor musunuz kızlar?" diye.
Televizyondaki görüntümün korkunçluğundan, solo program yerine haberlere çıkışımdan bahisle, çok gülmüşüzdür dostlarımla.
Yılmadım, bu rahatlatıcı küfürü 'ağzımı büzmeden nasıl yapabilirim' çalışmalarını, tıpkı türkü söylüyor gibi edalı, aynanın karşısında defalarca denedim.
Dayak yemiyorum artık.
Dişlerimin arasından dudağımı 'o' şeklinde büzmeden kendiliğinden çıkarıyorum. Başına da 'lan' ekliyorum, durup gülümsüyorum gibi oluyor o zaman.
Bu kadar dolandırıcı, ahlaksız, yalaka, düzenbaz, hırsız, üçkağıtçı, o.ç... varken, küfürsüz nasıl anlatılır ve yaşanır?
Nasıl tarif edilir şairane Can Yücel'ce.
Bilen varsa söylesin.
Doğru değil, biliyorum ama hangimiz, hangi durumda;
taşı: "En masumunuz atsın!" lütfen.
Rica ederim efenim.
Kalın sağlıcakla....
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.