1. YAZARLAR

  2. Ercüment TUNÇALP

  3. Döviz rezervleri neden önemli?
Ercüment TUNÇALP

Ercüment TUNÇALP

Ortakses Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

Döviz rezervleri neden önemli?

A+A-

Merkez Bankası’nın tanımıyla; “döviz rezervi, dış ödeme zorluklarının yaşanması durumunda parasal yetkililer tarafından kontrol edilen, kullanıma hazır dış varlıklar” olarak açıklanıyor.

Altın rezervini şimdilik dışarıda tutarsak, döviz rezervinin iki şekilde ifade edildiğini söyleyebiliriz. Net ve brüt döviz rezervleri… 

Merkez Bankası bünyesindeki rezervlerin tamamı kendisine ait değildir. Bunların bir kısmı, bankaların Merkez Bankası’nda tutmaya mecbur oldukları zorunlu karşılıklardır. Yani emanet...

İşte emanet olan bu döviz rezervi ile MB’nin kendi rezervleri toplamı brüt döviz rezervini oluşturuyor. Emanetler ayrıldığında kalan miktar ise net döviz rezervi olarak ifade ediliyor. MB’nin web sitesinden istenen tarihler itibariyle altın ve döviz rezervlerini takip etmek mümkün olabiliyor.

Merkez Bankaları, döviz fiyatındaki tırmanışı engellemek, piyasalara güven vermek, döviz cinsinden iç ve dış borç trafiğini yönetmek açısından döviz biriktirmek zorundadırlar.

Döviz rezervi seviyesinin yabancılara ne ifade ettiği, bize ifadesinden biraz daha  farklıdır. Yabancı yatırımcılar (sıcak para  getirenler) ülkede döviz sıkıntısı veya devalüasyon olduğunda, misafir oldukları ülkeden çıkmak için ihtiyaç duydukları şartlara yetecek kadar güvence ararlar. Bunun için de hazır cephane saydıkları net döviz rezervine bakarlar.

“Bu anlamlı değil” demek yerine, kendileriyle empati yapma zarureti vardır.

Hal böyleyken; Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Nisan ayı başında net döviz rezervini 28.1 milyar dolar olarak açıkladı. Devamında (18 Nisan 2019) dünyadaki en önemli finans gazetelerinden Financial Times (FT) Türkiye’yi ilgilendiren bir haber geçti. Gazete, TCMB’nin net döviz rezervinde bir yanlışlık olduğunu iddia ediyordu.

Haberde şu ifadelere yer verildi : “Kendi hesaplamalarımız, rezervlerin 25 Mart’tan bu yana alışılmadık bir hızla artan kısa vadeli dış borçlanma ve swap işlemleriyle desteklendiğini gösteriyor. Bu swap işlemleri dışarıda tutulduğunda net rezervlerin 16 milyar doların altında olduğu görülüyor.”

İddiaları buydu.  

Bu iddia karşısında TCMB, gazeteye yazılı açıklama gönderdi. TCMB açıklamasında, ilk kez döviz rezervlerinin swap işlemlerinden etkilenmiş olabileceğinin, ancak bu işlemlerin tamamen uluslararası normlara uygun bir şekilde yapıldığının altı çizildi. 

Gazete, net döviz rezervi içinde gösterilen, ama kısa bir süre içinde geri dönecek olan 12.1 milyar dolarlık ödünç paranın yanlışlığına işaret ediyordu.   

Burada gazetenin niyeti elbette sorgulanabilirdi ama öncelikle ‘net rezerv’ tanımında mutabık kalınması gerekiyordu.   

Yoksa bütün ülkelerde kaynağı ne olursa olsun fiili döviz stoku önemlidir. Hani özel sektörün borcu konu edildiğinde, “özel veya kamu sektörü farketmez, hepsi aynı ekonominin borcudur” deniyor ya, rezervler konu edildiğinde de benzer yaklaşım söz konusu olmalıdır.

Mesela BGC Partners yatırım kuruluşu da müşterilerine gönderdiği notta, aynen MB’nin savunduğu gibi “önemli olanın brüt rezervler olduğu ve bunların tamamının gerektiğinde kullanılabilir olduğu” tezini savunmuştu. Yani burada bir sorun yok. Ancak brüt rezervlerde de yetersizlik olduğunu görmek zorundayız. Örneğin Türkiye’nin 177 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç stoku bulunurken, MB’nin brüt döviz rezervi 75.6 milyar dolar seviyesinde (19 Nisan itibariyle) bulunuyor.  

Bir ülkenin rezervlerinin yeterli olup olmadığı; dış borçlarına, yabancı sermaye hareketlerine ve döviz kazancına göre belirlense de, öncelikle iki şekilde ölçülebiliyor. Bunlardan ilki minumum üç aylık ithalata yeteceği şeklinde hesaplanıyor.

Guidotti- Greenspan olarak bilinen kurala göre, ikinci hesaplama şeklinde ise rezervlerin en az bir yıllık dış ödemelere yetmesi gerektiği öngörülüyor. Yani ülkelere dış finansman akışının aniden durması halinde, buna dayanacak bir emniyet supabı aranıyor. Biz bu anlamda en düşük rezerv/ dış borç ödeme oranına sahip, gelişmekte olan ülkelerden biriyiz. Bizi yabancıların gözünde kırılgan yapan da budur.

Dışardan yeterli döviz gelmediği gibi vatandaşın dövize talebi de arttığı için bankalardaki döviz mevduatı 181 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. Rezerv yetersiz, borç fazlaysa dövize talep sürecek demektir. Bunun da kur ve enflasyon üzerindeki baskıyı artırması çok doğaldır.   

Nisan ayının son gününde, yılın ikinci enflasyon raporunu sunan TCMB Başkanı Murat Çetinkaya, 2019 yıl sonu enflasyon tahminini değiştirmeyerek yüzde 14.6’da tuttu. Ancak bu iyimser tahminin altını doldurmadı. Üstelik toplantıya dair en büyük beklentilerden biri, döviz rezervleriyle ilgili yapacağı açıklamayken bu konuda da sessiz kaldı.

Fiyat artışlarını yakından takip eden bir kişi olarak yıl sonu enflasyon tahminim asgari yüzde 19 dur. Piyasalardaki görüşler de aşağı yukarı buna yakındır. Elbette bahsettiğim TÜFE oranıdır. Gıda ağırlıklı market enflasyonunun ise daha da yüksek çıkacağını tahmin etmekteyim.

Bir merkez bankasının, faiz kararı almadan önce geleceğe dair enflasyon tahminini isabetli yapması arzu edilir. Eğer tahmin geçmiş aylardan düşükse, ufukta faiz indirimi var demektir. Oysa enflasyon düşmeden faiz düşemez.

Çünkü; nominal faiz oranlarını etkileyen en önemli şey enflasyondur. Enflasyon arttıkça nominal faiz de aynı oranda artmalıdır ki reel faiz sabit kalabilsin.

Peki nominal faiz hareketsiz kalırsa ne olur ?

Reel faiz azalır, belki de eksiye düşer. Bu durumda da reel faizi bulamayan vatandaş bankadan parasını çekip diğer yatırım araçlarına yönelir.

Dolayısıyla bu yıl içinde bir faiz indirimi beklemediğimi, hatta artışın bile söz konusu olabileceğini söylemeliyim.  

Peki bütün bunlardan perakende sektörü nasıl etkilenir?

Perakende satış hacminin geçen yıla göre azalışını sürdüreceğini, başka bir ifade ile takvim etkilerinden arındırılmış cari fiyatlarla, enflasyon oranı altında gerçekleşecek ciro artışlarının devam edeceğini tahmin ediyorum.

Bu zorluğun ancak tedarikçi ile işbirliği sayesinde aşılabileceği, enflasyonla mücadelenin ise esas bundan sonra daha fazla gerekeceği anlaşılmalıdır.

Giderler en az enflasyon kadar artacağından, kârlılık açısından masraf kalemlerine verilecek dikkatin de önceliği olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.