EKONOMİDE ISINMA
Ekonominin ısınması en basit biçimiyle büyümesinin, sağlam kaynaklara dayanmaksızın, potansiyel büyümenin ötesine geçmesi anlamına geliyor. Potansiyel büyüme oranı da çeşitli biçimlerde tanımlanabilir. Uzun yıllar büyüme ortalaması potansiyel büyüme oranı olarak kabul edilebilir. Örneğin Türkiye için potansiyel büyüme oranı yüzde 5’tir. Buna göre ekonomi yüzde 5’ten yavaş büyüyorsa potansiyelini kullanamıyor, yüzde 5’ten hızlı büyüyorsa potansiyelini zorluyor demektir.
Eğer ekonominin büyüme potansiyelini zorlaması örneğin cari açığın büyümesi ve bu açığın sıcak parayla finansmanı yoluyla oluyorsa o zaman ekonomi ısınıyor demektir. Ya da ekonomideki potansiyel üstü büyüme örneğin bütçe açığının hızlı artmasıyla sağlanıyorsa ekonomi yine ısınıyor demektir. Bu gibi hallerde ekonomi soğutulamazsa sorunlar ortaya çıkabilir.
Cari açık ve enflasyon başta olmak üzere yüksek büyümenin makro dengeler üzerinde yarattığı tahribat somutlaşmaya başladı. Bozulan bu dengelere rağmen yüksek büyüme için ekonominin zorlanması ise çok daha büyük bozulmalara neden olabilir. İktidarın büyümeyi sıçratmak için geçen yıl aldığı doping kararlarının zamanlaması, özellikle politik amaçlıydı.
Goldman Sachs’ın basına yansıyan Türkiye Notu’nda 2018 yılı büyüme hedefi yüzde 4’e düşürülürken, “Ülke hükümetinin büyüme yanlısı eğilimleri, tahminimize yukarı yönlü riskler getirirken, TL üzerindeki artan baskı, enflasyondaki yükseliş ve kötüleşen cari açık, büyümenin yavaşlamasına ilişkin riskler oluşturuyor” denildi.
Türkiye için 2018 yılı büyüme rakamının, çoğu uluslararası banka ve aracı kurum tarafından, aşağı doğru revize edildiğini görüyoruz. Fakat hükümet potansiyelin üzerinde büyümeyi zorluyor ekonomiyi ısıtıyor motor yanabilir. Yüksek büyümeyi tekrarlamak için mali ve parasal zorlamalar yapılacaksa, bunun daha büyük tahribatlara neden olacağından endişe edilmesi gerekiyor. Döviz kurundaki yukarı çıkışın asıl sebebi bu geçen yılki yüksek büyümenin çıkardığı fatura gözüküyor.
Dolar 4 TL, Euro 5 TL’ye dayandı ve bu eşiklerin aşılacağı konusunda neredeyse artık herkes hemfikir. Enflasyonun çift hanede kalıcı olacağı artık anlaşıldı. Kurlardaki bu seyir nedeniyle, yıl içinde birkaç aylığına da olsa, yeniden tek haneye inme umudu da giderek kayboluyor. Mehmet Şimşek kurlardaki seyrin TL’nin rekabet gücünü artıracağını söylemiş. Yani artık paramız daha değersiz olduğu için daha fazla ihracat yapabileceğimizi belirtiyor. İyi de; biz ekonomik yapıyı değiştirip, artık katma değeri yüksek ürünün ağırlıklı olduğu bir ihracat yapısına kavuşmadık ki.. İhracat büyük ölçüde ithalata bağlı ve TL’nin düştüğü ölçüde rekabet gücü yükselemiyor.
Piyasa hareketlerine baktığımızda kurlar ve petrol fiyatlarının birlikte yükseldiğini görüyoruz. Zorunlu olarak akaryakıt zamları iyice sıklaştı ve enflasyon üzerinde çifte baskı oluşuyor. Tüm bunlara bağlı olarak faiz oranlarının artması, aksini söyleseler de, kaçınılmaz.
Türkiye’nin ekonomik yapısı büyük ölçüde dışarıya bağımlı ve bu nedenle ekonomik ve siyasi hataların faturasının çok daha ağır yaşanması doğal. Dışarıya bağımlığı azaltmak için ekonominin üretim yapısının değiştirilmesi gerekiyordu ama bu konuda hiçbir şey yapılmadı. Bu yapıyı bile bile, seçim kazanacağım diye, ekonomiyi yüksek büyümeye zorlarsanız, fatura da giderek ağırlaşır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.