El parasıyla hovardalık örnekleri
Türkiye çok ağır bir ekonomik kriz yaşıyor değil mi?
50 milyona yakın insanımız açlık sınırı seviyesi veya altında gelire sahip. Bu kesim gıda, barınma, enerji gibi en temel insanî ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanıyor.
Devletimizi yönetenler vatandaşlarımıza “iki ampulden birini söndür” gibi elektrik tasarrufu, “sebzeleri yıkarken akan su kullanmayın” gibi su tasarrufu, alışverişe açken gitmemek, porsiyon küçültmek gibi diğer tasarruf yöntemlerini tavsiye ediyor. Bu da çare olmazsa (ki olmuyor) sabır ve şükür telkin ediyor.
Peki devletimiz, tarihinin en büyük iç ve dış borcu altında ve borçları döndürebilmek için dolar bazında yüzde 10 gibi fahiş tefeci faizleri vermek durumunda iken, nasıl “tasarruf” ediyor?
“İtibardan tasarruf olmaz” anlayışında oldukları için saray ve çevresinin yaşadıkları lüks ve ihtişamı azaltmaya hiç niyetleri yok. Uçak ve araç filolarını küçültmek bile düşünülmüyor.
Tasarruf etmiyorlar ama hiç olmazsa savurganlığa ara veriyorlar mı?
Ne gezer.
Bir avuç yandaş müteahhite servet transferi yapma maksatlı, verimsiz, bütçe açığını büyüten harcamalar yapıyorlar.
Aynı “cetleri olan padişah efendileri” gibi davranıyorlar.
İhtiyaçlar sıralamasında en sonlarda yer alması gereken israfçı ve verimsiz harcamalar yapıyorlar.
* * *
YÜZLERCE MİLLET BAHÇESİ VE KKTC’YE SARAY
Malum Cumhurbaşkanı Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı binası ve parlamento binasınıbeğenmemiş, “Biz bunu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yakıştırmıyoruz” demişti. İşte bunun için hazırlanan projenin ihalesi yapılmış.
Gazeteci Murat Ağırel Yeniçağ’daki köşesinde yazdı.
"KKTC Cumhurbaşkanlığı, Cumhuriyet Meclisi, Millet Bahçesi, Cami ve ek tesisler inşaatı alt yapı ve çevre düzenlemesi" adıyla yapılan İhalenin bedeli 2 milyar 497 milyon TL imiş.
Çok büyük para. Üstelik bu resmi ihale bedeli dışında bir de ihale düzenlenmeden verilen işler varmış.
Murat Ağırel “Millet Bahçeleri” projelerini de araştırmış: “Resmî verilere göre şu ana kadar bitmiş 97 millet bahçesi var. Uygulama aşamasında olan Millet Bahçesi sayısı 67, proje halinde olan Millet Bahçesi sayısı ise 201. Şimdiye kadar 264 ihale düzenlenmiş.”
“İhalenin düzenlendiği tarihlerdeki tutarlar o günün kuruna çevrildiğinde 1 milyar 171 milyon 709 bin Dolar yani güncel değeri ile 21 milyar 43 milyon Türk lirası…
Bu sadece ihalesi yapılanlar. Daha yapılacak olanlar var, yapılanlardan fazla…”
Murat Ağırel haklı olarak soruyor: “Acil ihtiyaç mı Millet Bahçeleri?”
“Millet patates, soğan için Tarım Kredi Kooperatifleri'nde kuyruğa girerken, birbirini ezerken harcadığımız paraya bakın.
Millet Bahçelerine şimdilik harcanan 21 milyar 43 milyon Türk lirasından bahsediyorum!
Ekle üstüne 2,5 milyar liralık KKTC Külliyesi'ni…
Vah benim güzel ülkeme…
Kaç okul yapılır? Kaç kreş yapılır? Kaç ev depreme dayanıklı hale getirilir?”
* * *
Bu miktarları bir de tarım ve hayvancılıkla geçinen milyonlarca vatandaşımıza verilebilen destekle mukayese edelim. 2022 yılında yapılacak tarımsal destekleme bütçesi 29 milyar lira. Yani sadece Millet Bahçeleri ve KKTC Külliyesine harcanan para milyonlarca insanımıza destek olarak verilecek miktar kadar.
Bu parayla tarımsal destek iki katına çıkarılsa üretim, ürünlerin niteliği, verimliliği ve ihracat artar. Enflasyon düşer, vatandaşın alım gücü iyileşir.
Ama lüks için harcanan bu paralar hiçbir gelir getirmediği gibi her yıl artan masraflarıyla bütçeye yük olur.
Daha Suriyelilere harcanan 100 milyar doları, Mısır’a Mursi yönetimine gönderilen 2 Milyar doları saymıyorum bile.
Demek ki içinde bulunduğumuz derin fakirleşme birden gelmedi. Göstere göstere geldi. Çünkü iktidar kısıtlı imkanlarımızı savurganca harcadı ve harcamaya devam ediyor.
Devletimizin dünyada kredisi en düşük ve ekonomisi en kırılgan ülkelerden olması da birdenbire ortaya çıkmadı.
Uzak olmayan bir zamanda devletimiz borçlarını ödeyemez olursa da sürpriz olmayacak.
Osmanlı 20- 25 senede önce ekonomik sonra siyasi açıdan nasıl çökertildiyse benzer şeyleri yaşıyoruz.
Tek şansımız var: Tebaanın padişahları değiştirmesi mümkün değildi. T.C. vatandaşları olarak iktidarı seçimle değiştirebiliriz.
* * *
OSMANLI PADİŞAHLARI DA BÖYLE YAPTI
Osmanlı, 1854’te başlayan ilk dış borçlarla Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı, Yıldız Sarayı gibi gösterişli yatırımlar yapmıştı.
Bu padişahların 25 yılda sarayların yapımı ve işletme masrafları için yaptığı toplam masrafın kabaca 200 milyon Osmanlı lirasıolduğu kabul edilebilir.
Borç içindeki Osmanlı Devleti’nin savurganlığı konusunu Donald Blaisdell şöyle anlatıyor:
“Hükümet borç vereceklerin peşindeydi. Gelecek yılın aşar vergisini karşılık göstererek borç almak, yerel yönetimi tasarruf
Devamlı artan saray borçları iç borçlanmayla ödeniyor ve doyum noktasına gelindiğinde iç borçlar dış borçlara dönüştürülüyordu.”
1876’da Hükümet para bulamadı. Bütün borçlanmalarının taksitlerinin ödenmesini durdurdu.
Sonuçta, yabancıların yönettiği, Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi kuruldu.
Borçların ödenmesi için, devletin bütün önemli vergi gelirleri Düyun-u Umumiye İdaresi’ne tahsis edildi.
* * *
Sadece saraylara harcadığı parayı savurmasaydı, muhtemelen Osmanlı hiç borç almadan yüzyılı tamamlayabilir, Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi batağına düşmeden güçlü bir devlet olarak yaşayabilirdi.
Fakat öyle olmadı. Osmanlı Devleti çöktü. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’ne 84,5 milyon Lira borç devredildi. (Bu miktar Ekonomist Mahfi Eğilmez’in hesabına göre, bugünkü değerle kabaca 500 milyar dolarlık bir borç yüküne denk geliyor.)
Türkiye Cumhuriyeti bu borçları 1954 yılına kadar ödemek zorunda kaldı.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.