Eleştirmeyen 'Ülkücü' değildir...
Ülkücüler'in genel olarak milletimizin en saf, en temiz, en fedakâr ve en cefakâr kesimlerinden biri hatta birincisi olduğuna inanırım. Ama Ülkücüler son dönemlerde farklı siyasi partilerde dağınık olduğu gibi farklı karakter kümelerinde tanımlanabilir hale geldi.
Geçmişte yaşanan acı veya tatlı ama mutlaka övünülerek anlatılan bir mazi Ülkücüler'e teselli vermiyor. Çünkü güncele hitap etmeyen şerefli mazi bile yetersiz kalıyor. Fikir, ahlak ve bilgi alanında sürekli gelişme içinde olmak gerekiyor.
Daha da önemlisi "içtihat kapısı kapandı" diyerek İslami düşüncenin yüzlerce yıl önceki düşünce çerçevesine hapsedilmesi gibi, Ülkücü düşünce de dar bir çerçeveye hapsolmuş gibi görünüyor.
Ülkücüler içindeki bir kesimin "lider- teşkilat- doktrin" gibi bir dogma içinde tutsak olduğu görülüyor.
Bu yüzden 1980 öncesi ülkücü kadroları yetiştiren bilim ve fikir adamları, yazarlar; inançlarını ve heyecanlarını besleyen şairler ve sanatçılar artık yetişmiyor. Çünkü “marifet iltifata tabidir” ve ülkücü hareketi temsil ettiği iddiasında bulunan partinin yöneticileri, bu tür nitelikli beyin ve ruhları olanları değil, kendilerine sadık olanları tercih ettiler, etmekteler.
* * *
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş cinayetinden sonra sosyal medyada bazı “ülkücü” hesaplardan şu ve benzeri paylaşımları okudum:
“MHP Genel Merkezi nereye işaret ederse biz o tarafa bakarız. Eleştirmek haddimiz değildir. Eleştiren, Ülkücü hiç değildir.”
“Ülkücülük MHP’nin tekelindedir. Nokta.”
“Liderimizin sözü sözümüz, yolu yolumuzdur. Lider, Teşkilat, Doktrin.”
Aklını, iradesini ve vicdanını liderine teslim etmiş bu kafaların “ülkücü” olduğuna inanmıyorum.
Bu kafanın aklını, iradesini ve vicdanını hocaefendisine, şeyhine, terör örgütü liderine teslim etmiş olanlardan ne farkı var?
Birey olamayan mankurtlaşmış kafaların ülkücü olması mümkün değildir.
Gerçek Ülkücü eleştiren sorgulayan insandır. Ülkücü Allah’ın insanoğluna en büyük ihsanı olan aklını kullanan, iradesi ve şahsiyeti olan ve vicdanını bir an bile terk etmeyen insandır.
Ülkücülüğü MHP’nin tekelinde varsaymak ülkücü harekete büyük kötülüktür. MHP dışındaki İYİ Parti, BBP, Zafer Partisi, Milli Yol Partisi gibi partilerde ve hatta AKP ve CHP içinde olup da kendi kimliğini “ülkücü” olarak tanımlayanların ülkücülüklerini reddetme hakkı kimsede yoktur.
Ülkücü sayısını MHP’dekiler ile sınırlamak, ülkücülerin ileride daha etkin ve güçlü hale gelmesini önlemek isteyenlerin bir tuzağıdır.
Ülkücüler liderin beşer, teşkilatın bir kul yapısı ve doktrinin de insan ürünü olduğunu bilir. Beşer/ kul/ insan hata yapar. Yaparsa eleştirilir. Eskimişse yenilenir.
Ülkücü görünümlü hesaplardan yapılan bu tür paylaşımlardaki cümleler, Türk’e düşman olanların çıkardığı sloganlardır.
Bazı iyi niyetli ama gaflet ve dalalet içinde olanların da bunlara destek veriyor olması üzücüdür. Destekçilerin içinde MHP teşkilatlarında halen görevli olanların bulunmasını izah etmekte zorlanıyorum.
* * *
DEVLET BAHÇELİ AÇIKLA(MA)DI
Ankara’nın göbeğinde Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş bir cinayete kurban gitti. Normalde MHP yöneticilerinin ve Ülkü Ocaklılar'ın gök kubbeyi yere indirmesi beklenirdi. Tam tersi oldu. Hepsi suskun kaldı. Öldürülen eski dava arkadaşlarına bir “Allah rahmet eylesin” temennisini, ailesine “sabır ve başsağlığı” dileğini bile çok gördüler.
Bir MHP milletvekilinin katillere kılavuzluk ettiği iddia edilen bir şüpheliyi evinde sakladığı, bir MHP İstanbul İl yöneticisinin zanlılara 97 bin TL gönderdiği gibi somut iddialar varken hepsi de suskun kaldı.
Sonunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Mecliste Grup Toplantısında, “şimdi konuşma sırası bizde” dedi. Ama merhum Sinan Ateş’in adını bile anmadı, üzüntü beyan etmedi.
Olayı ve MHP üzerine gölge düşüren somut vakaları açıklayıcı tek bir söz söylemedi.
Bahçeli’nin tek hedefi, olayın aydınlatılması için, Emniyetin tespit ettiği vakaların açıklanmasını isteyenler idi. Onları partisine organize bir şekilde saldırmakla suçladı. Çok galiz ifadelerle hakaret etti. “Tek bir ülküdaşımı ezdirmeyeceğim” diyerek adeta meydan okudu.
Oysaki Sinan Ateş de ülküdaştı. O’nu Ülkü Ocakları Genel Başkanı yapan Devlet Bahçeli idi. Sinan Ateş öldürülünceye kadar da MHP üyesiydi.
Bahçeli konuşmasında “Milletvekillerimiz ahlaksızca suçlandı. Başkanlık Divanı üyesi arkadaşlarım töhmet altında bırakıldı” diye öfkelendi.
Fakat Bahçeli “kendimde sır olarak sakladığım görevden alma nedenlerini yeri geldiğinde paylaşacağım” diyerek, cinayet kurbanı olan eski dava arkadaşının ölüsünü bile töhmet altında bıraktı.
Merhum Sinan Ateş diyelim ki, Bahçeli’nin ölçütlerine göre, “hain” olsa bile cinayete tepkisiz kalınabilir mi? En azından cinayeti kınamak, faillerinin bulunmasını istemek ve de bu konuda kendi üzerine düşen açıklamaları yapmak gerekmez mi?
Bütün bunlar ülkücüler için çok üzücü olduğu gibi aynı zamanda utanç verici olaylar.
Devlet Bahçeli’nin açıklamalarından sonra cinayetin sadece torbacı tetikçilerinin cezalandırılabileceği anlaşılıyor. Bu iktidar döneminde, cinayetin azmettiricilerinin, emniyet ve siyasetteki uzantılarının yargılanmasının mümkün olmayacağı kanaatindeyim.
Adalet er veya geç tahakkuk edecektir. Ama bu umudumuz da göründüğü kadarıyla seçim sonrasına kaldı.
* * *
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN SÖZLERİ
Ülkücüler, insanlık alemi içinde ne uşak olmayı ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.
Türk töresinin bir şartı da haddini bilmektir. Haddini bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.
Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.
Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.