Enflasyonla mücadele ederken büyümek
Bir taraftan enflasyonla mücadele ederken diğer taraftan tatmin edici büyüme sağlanabilir mi? Sağlanamaz, ikisinden biri yetersiz kalır…
Peki MB Başkanı bunun mümkün olduğunu söylüyor. Eğer bir iktisatçı siyasetçi etkisinde kalıyorsa söyleyebilir. Zira hükümet büyüme üzerine odaklanmış, iktidarın bazı organları da enflasyonla mücadeleye…
O zaman karma bir formül gerekiyor !
MB Başkanı Gaye Erkan’ın, "Büyümeden ödün vermeden dezenflasyon sağlanabilir" sözüne iyimser yaklaşmayı çok isterdim. Ancak büyümeden ne anladığınıza bağlıdır. Yüzde 3 veya altındaki büyümeyi yeterli görürseniz belki olabilir ama o oranlar bu ekonomiye ilaç olmaz. Beklenen enflasyonu da baz etkisine güvenerek bu güne göre daha düşük seviyelerde öngörmek çözüm getirmez. Bunun için yukarda 'tatmin edici büyüme’ ifadesini kullandım. Yani teraziye enflasyonla mücadeleyi eksik koymadan yeterli ve tatmin edici büyüme sağlanamaz. Kaldı ki; enflasyondan olumsuz etkilenen alt ve orta gelir gruplarını enflasyonun zorlamasından korumak için de sıkılaştırmanın zaman zaman gevşetilmesi kaçınılmazdır. İşte büyüme ve dezenflasyon çelişkisi en çok bu kavşakta risk yaratır. Bu husus bizi küresel şartlardan ayrıştıran bir durumdur. Örneğin Fed ve Avrupa Merkez Bankası bize göre çok küçük problemlerine rağmen bizden erken faiz artırımına başladılar ve sıkı para politikasında kararlı duruşlarını disiplinli şekilde sürdürdüler. Sonuç almadaki rahatlıklarının sebebi o ülkelerde geçerli olan satınalma gücünün bizimki ile benzerlik göstermemesidir. Dolayısıyla bizde sosyal sorunlara yol açan klasik tedbirler o ülkelerde sorun yaratmıyor. Neticede bizde daha uzun süre resmi enflasyon yüzde 40-45 seviyelerinin altına düşmez. Eğer bu yeterli görülüyorsa zaten sözün bittiği yerdeyiz demektir. Yok eğer tek haneli enflasyon hedefse onun gerçekleşmesi için de daha çok uzun seneler bekleyeceğiz.
İşte nedenleri:
- Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan her doğruyu kolay uygulayamazlar. Yukardan büyüme adına engeller gelmesi kaçınılmazdır.
- Evet enflasyonla mücadelenin şartlarından birisi kemer sıkmaktır. Ancak bizde deliği kalmayan kemer daha fazla sıkılamaz. Üstelik seçim öncesi olduğu için buna da onay çıkmaz.
- MB faizi neden artırıyor ? Tüketimi kısarak talebi düşürmek için…
Evet talep düşüşü fiyat artışlarını frenler. Peki o zaman tüketime dayalı büyüme nasıl sağlanabilir ?
- Enflasyonu oluşturan sadece talep enflasyonu değildir. Kur artışına bağlı maliyet enflasyonu nasıl engellenebilir?
- İç talep düşeceğine göre büyümenin gerçekleşebilmesi dış talebe kalıyor. Dünyada bizden daha kararlı para politikaları uygulandığına göre durağan hale gelmiş bir küresel ekonomiyi aşıp dış taleple nasıl büyüyeceğiz ?
Sonuç olarak; yeni yılda enflasyon ve büyüme arasından birini tercih etmek gerekecektir. Zira ülkemizde büyüme arttıkça enflasyon da artmaktadır. Bu durumu yıllardır yaşıyoruz zaten. Bir çok ülkeden daha yüksek oranda büyürken (büyüme şekli tartışmalı da olsa), enflasyonda da küresel rekorları biz kırıyoruz.
"Olsun, yüksek büyüme sağlansın da enflasyon da yüksek olsun" görüşünün ne kadar arızalı olduğunu ve ülkenin hayrına olmadığını biraz daha açalım.
Eski Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati geçen yıl bu konuyu çok iyi özetleyen samimi bir itirafta bulunmuştu.
Bir siyasetçiden duymaya alışmadığımız o net ifadeleri takdim ediyorum :
"Enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik, biz büyümeyi tercih ettik" diyor. Sonra da bu kararın acı sonucunu ilan ediyor; “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar, çarklar dönüyor” diye de altını çizerek…
Tercihe bakar mısınız, nüfus çoğunluğunun geçim derdini çözmek geri planda bırakılıyor. Yine de açık sözlülüğü için Sayın Nebati teşekkürü hak ediyor.
Kaldı ki bu tercih yeni de değildir. 90’lı yıllardan itibaren enflasyonla mücadele hep sözde kalmıştır. Zaman zaman enflasyonu düşürmek üzere birçok istikrar paketi açıklansa da, ‘enflasyonun büyümeyi pozitif yönde etkilediği’ inanışı bu programların aksaması sonucunu doğurmuştur.
Peki enflasyonda ölçü kaçar ve büyümeden fedakarlık zorunlu hale gelirse işe nereden başlanır ?
Politika yapıcıların enflasyonla mücadelede yine ilk çaresi, ücret- fiyat sarmalını kırmaktır. Wage–price spiral, ücretlerdeki artışların üretim maliyetlerini artırarak fiyatları yükseltmesi, fiyatlardaki artışların ise tekrar ücret artışlarını gündeme getirmesi şeklindeki düşünce ve etkileşim sürecidir. Oysa fiyatlar üzerinde en önemli belirleyici, son yıllarda yaşadığımız döviz kuru şoklarıdır. Politika faizini enflasyon kadar artırıp eksi reel faizi sıfırlamak yerine; maliyet enflasyonunu önlemek, verimlilik artışına odaklanmak yerine ücret artışlarını sınırlamak kolaycılıktır. Kaldı ki hiçbir zaman reel olarak artmayan ücretler ‘ücret-fiyat sarmalı’ yaratmaz. Örneğin ülkemizde bir çok şirket ücret artış oranına yakın gerçekleştirdikleri verimlilik artışlarıyla maliyete yansımayan bu fedakarlığı rahatça tolere edebildiler. Aynı şey ülke genelinde neden başarılamasın ?
Enflasyonun asıl nedeninin para arzındaki genişleme olduğunu savunan Nobel ödüllü iktisatçı Milton Friedman’ın bu konudaki görüşleri şöyledir :
"Ücret-fiyat sarmalı ya da diğer süslü terimler kullanılarak yapılan açıklamalar ‘sözde’ kalmak durumundadır. Gerçek şu ki; ücret-fiyat sarmalı neredeyse hiçbir zaman enflasyonun kaynağı olmadı. Enflasyonun dışsal tezahürüdür, ancak kaynağı değildir.” (Doç. Dr. Ezgi Baday Yıldız)
İşte bu yanlış tercihler sonsuza kadar ve sadece satınalma gücü tükenen dar gelirlinin sorunu olarak kalamaz. Zaman içinde bu büyük tüketici grubuna satış yapan işletmeleri de yakıtsız bırakır. Yani bir tek işin sosyal yönü ihmal edilmekle kalmaz, ticari yönü de zarar gördüğü için orta vadede sistem bütünüyle tıkanabilir...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.