1. YAZARLAR

  2. Ercüment TUNÇALP

  3. Filistin davası bizim davamız olabilir mi?
Ercüment TUNÇALP

Ercüment TUNÇALP

Ortakses Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

Filistin davası bizim davamız olabilir mi?

A+A-

İsrail’in bugün tarihi Filistin topraklarının yüzde 85’ini işgal altında tuttuğu bir gerçektir. Filistinlilerin geleneklerine, inançlarına vahşice saldırdıkları da ortadadır. Hava saldırılarında yüzlerce Filistinliyi katletmeleri de bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşmektedir. Neticede siyonist zihniyet tanımadığımız bir şey değildir.   

Peki Filistin gerçeğinin bize yansıması bununla mı sınırlıdır?  

Elbette hayır, madalyonun bir de öteki yüzüne bakmak gerekiyor.  

Yoksa tarihi gerçekleri hatırlamadan kendimize yanlış rol biçmiş olabiliriz!

Büyük şehirlerimizin sokaklarında gezdirilen Filistin bayraklarının bir İngiliz çizimi ve Osmanlı'ya karşı İngiltere destekli Arap ayaklanmasının sembolü olduğu unutulmamalıdır. Filistin bu şekilde Osmanlı Devletinden ayrılmıştı.

Filistin’e girmek isteyen İngilizler, Arapları kışkırtarak “ulus birliği kurmak” palavrası üzerine hazırladıkları planı Osmanlıya karşı isyana çevirmişlerdi.     

Şimdi daha da geriye giderek ecdadımızın o topraklardaki varlığına bakalım.

Filistin, Osmanlı İmparatorluğu tarafından ilk kez Yavuz Sultan Selim’in Suriye seferiyle 1516 ve 1517 yılları arasında fethedilmişti. O tarihlerde ‘Filistin’ ismi yoktu, bölge Şam’ın bir vilayeti olarak geçiyordu.

Osmanlı İmparatorluğu Filistin bölgesini aldıktan sonra 4 asır bölgede kalmıştı. 1917 yılında da Filistin Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden çıktı.  

Osmanlı yönetiminde toprak alım satımına çok dikkat edilmesine rağmen; II. Meşrutiyetin ilan edildiği 1908 yılında Filistin’de yaşayan Musevi nüfusu göçmen akınları sayesinde II. Abdülhamid’in tahta çıktığı 1876 yılına göre üç kat artmış ve 80 bin’e ulaşmıştır. Bu döneme kadar 40 bin dönüm toprak satın almayı ve 33 yerleşim merkezi kurmayı başarmışlardır. Bu günkü İsrail’in yüzölçümü 500 kat daha fazladır (22.145 km2). Yani ne olduysa Osmanlı idaresinden sonra olmuştur. Nitekim o tarihlerde Yahudi yurdu kurma fikrini dile getiren Theodor Herzl’in “Filistin için Osmanlı’nın dağılmasını beklemeliyiz” direktifine uyarak uygun zamanı kollamışlardır.

Araplar, savaşın başından beri Yahudilerin İngilizler safında Filistin’i elde etmek için savaştıklarının farkında olmalarına rağmen, bu konuyu İngilizlerle olan ilişkilerinde sorun yapmamışlardır. Osmanlı Devleti savaştan yenik çıkarak bölgeden çekilmek zorunda kalınca; İngiliz isteklerine göre Yahudilerle anlaşmaları ve faaliyetlerine göz yummaları İsrail Devletinin kurulmasına zemin hazırlamıştır. (Kaynak: Fırat Üniversitesi Tarih Bölümü- Yrd. Doç. Dr Ömer Osman Umar)      

Araplar keyiflerine düşkün bir millet olduğu için tarih boyunca hiçbir zaman karşılıksız iş yapmamışlardır. Ancak buna rağmen İngilizler tarafından aynı şekilde kullanıldıklarını da farkedememişlerdir. Filistin topraklarında bağımsızlık ilan ettiklerini sanırlarken kendilerini Fransız ve İngiliz piyonu olarak bulmuşlardır. Dolayısıyla o günkü ihanetin bedelini bu gün ödüyorlar. Üstelik bunu da inkar etmiyorlar. 2004 yılında Filistinli Bakan Salim Tamari bir açıklamasında; “Osmanlı Türkünün kıymetini bilemedik. İhanetin bedelini ödemeye devam ediyoruz” diyordu.

Arap ihanetinin yaşandığı süreçte; sadece Filistin’de değil, Hicaz’da, Yemen’de, Suriye’de ve o coğrafyanın her yerinde Türk kanı akmıştır.

Bunları unutmak mümkün mü ?

Şimdilik sadece Filistin ile sınırlı kalalım ve konumuza devam edelim…

İngilizleri kurtarıcı olarak kabullenip Osmanlı himayesinden çıkan Arapları kandırmak üzere sırasını bekleyen Yahudiler amaçlarına kolay ulaşmışlardır.

Filistin’den büyük bedeller ödeyerek satın aldıkları topraklar devlet kuracak büyüklüğe ulaşınca, 1948 yılında İsrail’in kuruluşunu ilan etmişlerdir. Yani işgal gerçek olsa da eksik bilgiyi tamamlamak gerekir. Zira tapulu arazi üzerine bir devlet kurulmuştur. 

Yahudilerin bu uyanıklığı batıdan destek görmüştür ama vatanını satarak buna zemin hazırlayanların hiç mi sorumluluğu yoktur ?

O günkü kabullenişe karşı bu gün büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Peki bize karşı tutumlarında değişen bir şey var mıdır ?

Yoktur, hem de o coğrafyadaki bütün Arap devletleri ile birlikte…       

Sözde Ermeni soykırımını tanıyanlar veya anıtlarını ziyaret edenler, Kıbrıs meselesinde yanımızda durmayanlar, el altından PKK’ya destek verenler,  hatta ümmet içinde birbirinin kuyusunu kazanlar siyonist terörüne kayıtsız kalırlarken Filistin davasına sahip çıkmak bize mi düşecek ?  

Suudiler, BAE, Mısır gibi devletler Türkiye’nin iyiliği için dua mı ediyorlar ?

Cevap belli olduğuna göre;

Her türlü insani yardıma evet ama ‘barış gücüne katılma’ dışındaki direkt askeri yardıma haklı bir gerekçe göremiyorum...

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.