Gelişmiş ülke olmanın sırları...
Prof. Dr. İskender Öksüz Karar Gazetesinde, Ege Cansen ise Sözcü Gazetesinde yazmaktalar. Bu iki üstat düşünür/yazar son yazılarında aynı temel soruya cevap aramışlar.
İskender Öksüz "Niçin gelişmiş Ülke Değiliz?” ve devamında "Toplum Sermayesi, Takım Sermayesi" başlıklı yazılarında gelişmiş ülke olmanın sırrı olarak “İnsan Sermayesi ve Toplum Sermayesini” göstermiş.
Ege Cansen "Geri Kalmış Her Toplum Ahlaksızdır" başlıklı yazısında Ahlak kavramını öne çıkarmış. Bu iki değerli yazar aynı soruya farklı cevaplar vermiş gibi.
Acaba öyle mi?
* * *
Önce İskender Öksüz’ün tezini özetleyelim:
“Türkiye ve Almanya’nın nüfusu aynı. İkisinin de tabii kaynakları, üç aşağı beş yukarı eşit gibi. “Üstelik Almanya 2. Dünya Savaşında harbe girip kaybetmiş, yakılıp yıkılmış buna rağmen kısa zamanda toparlıyor. Türkiye ise ne harp görmüş ne tahribat. Fakat Almanya’nın hep gerisinde.”
İskender Öksüz, madem böyle, “Almanya gelişmiş ülkelerden biri iken Türkiye neden geri kalmış bir ülke?” sorusunun cevabını arıyor.
“Cevap şuydu. Bizim İnsan Sermayemiz, Almanya’nın epey gerisindeydi.”
İskender Öksüz önce bu kavramın tanımını yapıyor: “İnsan sermayesi tek tek insanlarınızın bilgi ve becerilerinin toplamıdır. İnsanlarınızın diplomalarıdır ama aynı zamanda o diplomalarının kalitesidir de. Çalıştıkları meslekteki tecrübeleri, kaç yıldır o işte ustalaştıklarıdır.”
Türkiye’nin bu tanım içindeki iyi yaptığı tek şey diploma sayısının artırılmış olmasıdır. Her ilçede üniversite adı altında açılmış kurumların diploma verdiği ama bilgi ve beceri veremediği, yani diplomaların kalitesinin olmadığı gibi bir gerçeğimiz var. Üstelik “Eğittiklerimizi ve ustalaşanları da elimizde tutamıyoruz.”
* * *
TOPLUM SERMAYESİ
İskender Öksüz başka bir gerçeğe dikkat çekiyor: Kalitesiz eğitim sistemimize rağmen, bireysel olarak “bu ortalama eğitim seviyesini yukarıya doğru delip geçen gençlerimiz var. 85 milyonluk büyük bir ülkenin içinden yüzde onu gereken düzeyi yakalasa… Sadece yüzde onumuzdan bir Avusturya, bir buçuk Finlandiya, iki İrlanda çıkar.”
“Bu yetişmiş insanların bir araya gelip ülkenin geri kalanını da tutup kaldırması” mümkün olmalıydı. Ama olmadı.
İşte burada İskender Hoca “toplum sermayesi” veya "sosyal sermaye" kavramını hatırlatıyor: Bu kavramı “İnsan Sermayesi dediğimiz tek tek insanların bilgi ve becerilerinin bir araya gelip birlikte değer üretebilme yeteneği, birlikte refah üretme potansiyeli” olarak tanımlıyor.
Voleybol veya futbolda milyonlarca dolar vererek bireysel becerileri en üst seviyede oyunculardan bir takım kurabilirsiniz. Fakat böyle takımlar bazen bireysel yetenekleri toplamı daha düşük takımlar karşısında başarısız olurlar.
Ekibin “birlikte değer üretebilme yeteneğini” yükseltmek için birlikte hissetme, anlama, beraber oynamayı geliştirmeniz gerekir. Takımdakilerin; "Bu takım benim!", "Arkadaşlarım bana pas verir, ben de onlara!” ve "Biz birbirimizi severiz ve güveniriz!" demesini sağlayacaksınız.
Ülkelerde de “toplum sermayesi” yani “birlikte değer üretebilme yeteneği” insan sermayesi toplamından bazen daha düşük, bazen de daha yüksek olur. Toplum sermaye değerini yükseltmek için "önce ülkenin İnsan Sermayesini yükselteceksiniz. Öğretmenleri, okulları, üniversiteleri, araştırma merkezlerini, endüstri öbeklerini kuracaksınız. Sonra insanlarınızın 'Bu iş benim!', 'Bu kurum benim!', 'Bu ülke benim!’ demelerini sağlayacaksınız. Bir arada ve birbirlerine güvenerek, ‘Biz!’ hissiyle.”
* * *
ALMANLAR BİZDEN AHLAKLI
Şimdi de gelelim Ege Cansen’in önermesine:
“Aynı doğal ve beşerî zenginliklere sahip iki toplumun iktisadi gelişmişlik düzeyleri arasındaki fark, ahlak seviyeleri arasındaki farka eşittir.”
Bu iddialı önermeye göre, Almanya ve Türkiye arasındaki gelişmişlik seviyeleri arasındaki fark Almanların ahlak seviyesinin, Türk vatandaşlarından daha yüksek olduğunu kabul etmemizi gerektiriyor.
Ahlak deyince hemen belden aşağısı gelenler bu tespite şiddetle itiraz edeceklerdir. “Cinselliğin ve LGBT gibi kimliklerin daha serbest yaşandığı Almanya’nın ahlakı Türkiye’den yüksek olamaz” denecektir.
Oysaki burada bahsedilen "ahlak" kavramından Ege Cansen’in kastettiği şu:
“Ahlak, bireyin kişisel çıkarını azamiye çıkarmaya çalışırken, diğer bireylerin ve toplum genelinin çıkarlarına halel getirmeyecek şekilde davranmasını sağlayan yasaklar manzumesidir.”
“Dikkat edilirse, bu tanımda bireylerin çıkarlarını azamileştirmeye çalışması doğal, makbul ve ahlaki bir davranış kabul ediliyor. Ahlaksızlık, bunu üçüncü kişilerin ve toplumun genelinin çıkarlarına halel getirme pahasına yapmaktır” diye açıklıyor.
Yani, örnek olarak söyleyelim; Siyaset meşru, topluma yalan söylemek, hukuka aykırı şekilde devlet gücünü kullanmak ahlaksızlıktır. Ticaret meşru, stokçuluk ve tefecilik ahlaksızlıktır. Gazetecilik meşru, kalemini muktedirlere kiralamak ahlaksızlıktır.
Ege Cansen yüksek ahlakın değişmez bileşenlerine örnek olarak “çalışkanlık, dürüstlük, yardımseverlik, faydacılık, akılcılık, sade yaşama ve tevazuyu” gösteriyor.
* * *
İKİ TEZ DE DOĞRU
İki değerli düşünürün vardığı sonuçlar bence biri diğerini yanlışlayan tespitler değil, belki tamamlayan önermelerdir.
İskender Öksüz’ün bir takım üzerinden verdiği örneği Ege Cansen’in tezi açısından inceleyelim:
Bir voleybol/ futbol takımının “takım sermayesini” üyelerinin bireysel becerilerinin toplamı veya fazlası kadar yapmak için takımın oyuncuları, antrenörü ve diğer katkı sağlayanlarının ahlaki davranması şarttır. Oyuncuların becerili olmasının yanında çalışkan, dürüst, yardımsever, akılcı davranıyor olması da gerekir.
Oyuncuların bireysel başarılarını artırmaya çalışırken diğer oyuncuların, takımın ve toplum genelinin çıkarlarına zarar verecek şekilde davrandığını düşünün. Böyle bir ahlaki zafiyet takım sermayesi değerini düşürür.
* * *
TÜRKİYE BÖYLE GİDERSE GELİŞEMEZ
Türkiye’nin toplum sermayesi (sosyal sermayesi) maalesef gelişmiş bir ülke haline gelmemiz için yetersizdir. Çünkü;
1- Ülkemizin eğitim sistemi insan sermayesi oluşturma görevini yapamaz haldedir. Devlet reel eğitim yerine kalitesiz bir dini eğitime ağırlık vermektedir.
2- Ülkemizden eğitimli kesimin kaçması ve ülkemize yönelik düzensiz göçler insan sermayesi ortalama kalitesini düşürmektedir.
3- Yöneticiler toplumda “takım ruhu” denilen birlikteliği sağlamak yerine, “biz olma şuurunu” yok etme gayretinde. “Biz olma” bilincini yaşatacak milli/ dini duygu ve inançları, siyasi gayelerle, ayrıştırma aracı olarak kullanmaktadır.
4- Yönetenlerin bir kısmı “devletin malı deniz” anlayışıyla, bireysel çıkarları için toplumun geneline zarar veren ahlaksız bir tutum içindeler.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.