1. YAZARLAR

  2. Musa UÇAN

  3. Güvenli Bölge'nin tek riski PKK devleti değil!
Musa UÇAN

Musa UÇAN

Platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Güvenli Bölge'nin tek riski PKK devleti değil!

A+A-

ABD ve Fransa’nın 1991 – 2003 yılları arası uyguladığı “uçuşa yasak bölge” politikası hiç şüphesiz Kuzey Irak’ta Barzani için eşsiz bir koruma sağlamış, Barzani bu dönemde semirerek ABD’nin 2003 senesindeki işgalinde bölgedeki bir numaralı partneri haline gelmişti. 

Ünlü 1 Mart tezkeresi TBMM’de reddedildiğinde koalisyon güçleri, Um Kasır (Basra), Kuveyt ve Barzani bölgesinden Irak’ı işgal etmiş ve bu süreçte Barzani adeta bir ABD eyalet valisi gibi davranarak Baas rejimi karşısında konumlanmıştı. Ancak Irak’ta tesis edilen güvenli bölge, ABD için eşsiz bir yerel partner olan Barzani’ye koruma sağlarken ABD’nin hiç de hesaplamadığı ve gözden kaçırdığı başka gruplar için de eşsiz bir ortam sağlıyordu.

Ürdün’de Zerka kentinde doğan Ahmed Fazıl Halayle gasptan yaralamaya, kadın pazarlamadan uyuşturucu kullanım ve satışına kadar farklı suçlardan hüküm giymiş, esrar sattığı El Ruseyfah Filistinli sığınmacı kampında “yeşil adam” diye bilinen, motosikletli, dövmeli bir sosyopat profili. 1989 Senesinde Ürdün El-Felah Camiinde Afganistanlı mücahitler için yapılan yardım çağrısına uyarak Peşaver’e gitmiş. Hayatabad’da henüz kurulmuş El Kaide’nin lideri Suudi Usame bin Ladin ile tanışan Halayle, burada Gulbeddin Hikmetyar, Muhammed Mukaddesi gibi dönemin önde gelen cihatçıları ile tanışmış ve artık Musab el-Zerkavi olmuştu.

Zerkavi, El Kaide’de doğrudan yer almasa da Selefi fikri kendisine benimseten Mukaddesi ve El Kaide lideri bin Ladin tarafından besleniyordu. Suudi Arabistan’ın verdiği paralarla ABD ve CIA’dan haberleşme araçları, mühimmat, Stinger füzeleri temin ederek Afganistan’da “devletleşecek” kadar güçlenmişlerdi. Zerkavi bu dönem henüz bir lider değil, İran hududundaki Selefi savaşçıları denetleyen biriydi.

(Bu dönem Afganistan’a basın mensuplarının girişi yasaktı. Vedat Yenerer bin Ladin ile röportaj yapmaya gitse de bunu başaramadı ama dünyanın ilk defa izlediği birçok görüntüyü çekerek Türk gazeteci olarak büyük bir iş başarmıştı. “Ateş ortasında bir savaş muhabiri anlatıyor” adlı kitabını tavsiye ederim.)

Sonrasında Ürdün, Afganistan, İran arasında mekik dokuyan Zerkavi bu sırada çatışmalara girmiş, emrinde adam yönetmiş hatta kimyasal silah üretimini pratikte öğrenmişti. 11 Eylül olaylarından sonra Herat’ta kurduğu kampta ABD hava saldırısında hafif yaralanmış, Hikmetyar ve Almanya’da bir Selefi örgütün parasal yardımıyla İran üzerinden Irak’a gitmişti. 

Zerkavi Irak’a geldiğinde “uçuşa yasak bölge” yani güvenli bölge onuncu senesine girmişti. Bölgede bu dönemde güçlenen ve yayılan, Suudi Arabistan başta Körfez ülkeleri tarafından beslenen Kürt Selefi grup Ansar al-Islam ile temasa geçtikten sonra onları da kendi örgüt çatısı altında toplayan Zerkavi için güvenli bölge hayatının fırsatını yaratmıştı. Bağdat rejiminin etki alanı dışında kimyasal silah üretiminden, silahlı örgüt kurmaya Zerkavi hayal ettiği her şeyi burada gerçekleştirdi.

Örgütlenirken “ABD işgali olacak” diye propaganda yapan Zerkavi, 2003 senesinde bu “kehaneti” tutunca daha da güçlendi ve Irak’ta işgale direniş başlattı. Bunun yanı sıra, BM, Türkiye, Ürdün’e karşı kanlı eylemler yaptı. İşgal ve ardından berbat ABD politikaları ile paramparça olmuş Irak’ta görülmemiş bir mezhep çatışmasının fitilini yaktı ve Şii ülkeyi kan gölüne çevirdi. Bu sırada El Kaide’nin hiç kullanmadığı infaz videoları ve metotları, saldırılarla Zerkavi o güne kadar görülenlerden farklı olduğunu gösterdi. Öldürüldüğü 2006 senesinde El Kaide Irak sorumluluğunu yaparken Selefi örgütleri birleştirdiği Mücahit Şura Konseyi adlı yapılanma ile bakan, mülki amir, kolluk güçleri atamış ve devletleşme girişiminde bulunmuştu. 

Zerkavi öldürüldükten sonra dikkate alınmayan ve gözlemlenmeyen Mücahit Şura Konseyi denen yapılanma ne oldu dersiniz? IŞİD! Zerkavi’den sonra iki başarısız örgüt liderliği girişiminden sonra örgütün başına geçen, işkenceleri ile meşhur Amerikan hapishanelerinde hiçbir kötü muamele görmemiş El Bağdadi ile Zerkavi’nin Selefi devlet girişimi gerçeğe dönüştü ve Suriye iç savaşından beri milyonlarca sığınmacıdan, PKK’nın toprak işgaline, Türkiye, Avrupa, Asya, ABD, İngiltere, Nijerya, Burkina Faso’ya kadar sivillere yönelik dünyanın gördüğü en vahşi eylemlerin başrolü oldu. 

Bugünkü Suriye’nin, o dönemki Irak’tan güvenlik olarak fazlası var eksiği yok. Irak’taki güvenli bölge nasıl Barzanistan’ı yarattıysa, PKKistan’ı da yaratır. O güvenli bölge, nasıl IŞİD’i yarattıysa IŞİD versiyon 2.0’ı da yaratır!
Herkesin aklına aşırı mezhepçi Şii düşmanı Zerkavi’ye, Şii emperyalist devlet İran’ın nasıl yataklık ettiği sorusu geliyor. Bir diğer soru da, CIA başta olmak üzere istihbarat örgütleri bu adamı nasıl gözden kaçırdı?

Birinci sorunun yanıtı: Irak’ta Şiilere karşı bir tehdit olduğu müddetçe İran etkisi bitmez. İran, böyle bir kişiyi kendi iddialarına meşruiyet kazandırmak için elinde tuttu.

İkinci sorunun yanıtını Irak işgali döneminde CIA’da çalışan Nada Bakos’un 2016’da Frontline için verdiği röportajda buluyoruz; “Rumsfeld vur diyordu, Powell dur diyordu! Bu adamı isteseydik 2001 senesinden itibaren istediğimiz an yok ederdik. Ama onun varlığı, Irak’ın El Kaide bağlantısı ve kimyasal silah bahanesi için gerekliydi” diyor!

Evet, yanlış okumadınız; Saddam’ın müdahale edememesi için “güvenli bölge” oluşturup, bu bölgeye kaçak yollarla girerek silahlanan ve Saddam’la hiçbir alakası olmayan IŞİD’in gerçek kurucusu Musab el-Zerkavi, ABD ve İngiltere’nin Saddam’ı kimyasal silah ve El Kaide bağlantısı için suçlama sebebi olarak ortaya sürüldü!

Bu küresel oyunların, Suriye’de tekerrür etmeyeceğini ummak en nazik deyimiyle saflık olurdu. Türkiye ciddi bir yol ayrımında ve ABD’nin Suriye politikasının milli menfaatlerimize tamamen aykırı olduğu gün gibi ortada!

Türkiye için en makul seçenek hiç şüphe yok dış siyasette devlet hafızası ve geleneklerine dönüş yaparak Suriye devletinin resmi hükümetini muhatap almak kaydıyla Suriye toprak bütünlüğü için işbirliği yapmaktır. 

Türkiye bunu yaptığı takdirde en önce en büyük güvenlik problemi olan Suriyeli sığınmacıların sağ salim geri dönmesini sağlayacak. En büyük dış güvenlik sorunu olan PKK-PYD devletleşmesinin durdurulması da yine en kolay bu yolla olacaktır. Gaziantep başta olmak üzere sanayi kentlerinin yeniden Suriye’ye ihracata başlaması, on binlerce istihdam ve Türk inşaat firmalarının Arap Baharı öncesindeki gibi yoğun iş alacağı Suriye’nin yeniden yapılandırılması projeleri ve hatta Doğu Akdeniz’de elimizin güçlenmesi de Şam’la mutabakattan geçiyor. Çözüme yönelik diğer hiçbir olasılık bu kadar risksiz ve “meşru” görünmüyor.

Diğer olasılıkların hemen hepsi macera gibi görünüyor! 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.