1. YAZARLAR

  2. Nurettin BÖLÜK

  3. Hadid suresi 22 ve 23'üncü ayetlerde 'Kader'
Nurettin BÖLÜK

Nurettin BÖLÜK

ortakses
Yazarın Tüm Yazıları >

Hadid suresi 22 ve 23'üncü ayetlerde 'Kader'

A+A-

Hadid suresi 22'nci ayet: Biz, yeryüzüne ve size gelen her musibeti yaratmadan önce mutlaka bir kitapta yazdık.  -şüphesiz bu Allah için kolaydır-

Hadid suresi 23'üncü ayet: Ki kaybettiklerinize üzülmeyesiniz, Allah’ın lütfettiklerinden ötürü de şımarmayasınız! Zira Allah, kendini beğenmiş ve çok övünen hiç kimseyi sevmez.

Bilhassa Hadid suresindeki 22'nci ayet insanların kafasını karıştırmakta kendilerini kurulmuş bir robot gibi görmekte ve algılamaktadır. 22'nci ayet ilk anda böyle bir yargı yaratırken 23'üncü ayet kısa da olsa bir açıklık getirmektedir. Bu ayetlerde Allah neyi söylemekte neyi murat etmektedir.

22'nci ayeti iki bölümde incelemek gerekir. Birinci bölümde yeryüzüne gelen musibetler ve olaylar. İkinci bölümde ise biz insanların başına gelen olumlu veya olumsuz hadiselerin Allah tarafından bilindiği ifade edilmektedir. İnsanların başına geleceklerin Allah tarafından bilinmesi, O’nun musibetleri istediği anlamını taşımaz. Tam tersi, bu durum Allah’ın mutlak güç olduğu yarattıklarının ne ile karşılaşabileceğini bilmesi kadar normal bir şey olmaz. Bilmese insanlar Allah’ın mutlak gücünden şüphe eder. O’nun her şeye kadir olması Allah olduğuna delalettir. Yoksa Allah olmaz.

İnsanlık tarihi boyunca, Allah’ın kanunları yanında; idare edenler de toplumların huzurunun temini için kanunlar yapmışlar, suçlar ve cezalar belirlemişlerdir. Bunları belirlemesi vatandaşlarının suç işlemesini teşvik etmediği gibi cezalarda idare edenlerin hoşuna gitmez. Allah’ın kanunları ve ezelde bilmesi de o anlama gelir. Musibetlerin yaratılmadan önce bir kitapta yazılması O’nun kudret kalemiyledir. (Kalem suresi 1'inci ayet) Allah’ın ilim sıfatı, ezeli ve edebidir. ‘Allah için kolaydır’ diyerek ilmi sıfatını yüceliğini belirtmektedir.

Yeryüzünde meydana gelen ve insanlara büyük zarar veren; musibet olarak adlandırılan büyük tabiat olaylarının oluşmasında, insanlığın bir katkısı müdahale ve tedbir gücü yoksa bunu kader olarak kabul ediyoruz. Boyun eğmek ve duadan başka elimizden bir şey gelmez. Şunu bilmekte fayda vardır. Allah, her şeyi olsun diye değil; olacak diye yazmıştır. Çünkü; Kainattı bir ölçü ve düzen içinde yaratmış; bu ölçü ve düzenin neler getirebileceğini bilmesi O’nun için zor olmasa gerekir. Bunun yanında Allah biz insanlara akıl, düşünce, irade, vicdan vermiş ve bunları kullanmamızı istemiştir. Gücümüzün yettiğince tedbir almamızı ister. Sel yatağına, Deprem fay hatlarına ev yaparak, ormanları yok edip kıtlık ve kuraklığı davet ederek, hastalıklardan korunma tedbirlerini almadan hasta olarak, nefsimize uyarak kazalara sebebiyet vererek, savaşlarla büyük afetlere sebep olunca suçu Allah’a yıkmak, Allah verdi, Allah’tan geldi demek kader inancına uymamaktadır.

İnsanlar kaza gelinceye kadar, kaderini bilemez. Bu bilmemezlik kişinin yaşama kalitesini yükseltir. Sürekli ne olacağım, ne gelecek endişesi içinde değildir. İman sahibi olan birisi başına kaza veya musibet geldiğinde, "kaderim böyle imiş" diyerek teselli bulur. "Bunda da bir hayır var" der. Mümin bilir ki Allah Bakara suresi 216'ncı ayette: Hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz demektedir. Onun için de rahattır.

Yukarıda bahsi geçen 23'üncü ayette Allah, ‘Kaybettiklerinize üzülmeyiniz, lütuflarla da şımarmayınız' diyerek ihtarda bulunuyor. Mümin, başına gelen istemediği bir şey karşısında sabır; çok istediği bir lütufla karşılaştığında da şükrederek, Allah rızasını kazanmak ister.

Hadid suresi 22. ayete tekrar baktığımızda: Allah’ın başımıza gelecekleri bilip önceden bir kitapta yazmış olması bizi yaptığımız yanlışlıklardan ve günahlardan kurtarmaz. Bizler Cüz-i irade denilen kendi irade ve arzularımıza göre yaptıklarımızdan sorumluyuz. Allah; Aklı, düşünceyi, iradeyi, vicdanı insana iyiyle kötünün ayırımını yapmamız için vermiştir. Neyi yapıp yapmayacağımızı; Emir ve yasaklarını da indirdiği kitaplarla kullarına bildirmiştir. Kulların bu iradesine karışmaz. Eğer karışmış olsaydı, günah- sevap, suç-ceza, cennet- cehennem kavramları olmazdı. Allah istedi biz de yapmış olurduk. Ceza değil, tam tersi denileni yaptığımız için mükafat görmemiz gerekirdi.

Her şey takdir edildiği gibi de değişmez değildir. Öyle olsaydı: Dua olmazdı. Dua var ve Allah ayetlerinde dua etmemizi istiyorsa, ki çok sayıda ayette vardır. Besmeleyle: "Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla’’ diyoruz. Herkesin bildiği Fatiha suresinde, "Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden isteriz" diye her rekat namazda dua ediyoruz. Tarlaya ektiğimiz tohumu, mukadder olacak olan olur diyerek; sulamaktan, bakımını yapmaktan imtina etmiyoruz. Şerri takdir eden, şerrin ötelenmesi içinde sebepleri yaratmıştır. Sebepleri yok sayıp oturamayız. Dua ile takdirin bozulabileceği konusunda, Gazali’nin görüşlerine ben de katılıyorum. Gazali, "Bilmiş ol ki dua ile belanın reddi ilahi kaza cümlesindendir."

Allah’ın yasaklarına uymayıp kişinin başına gelen belalar, Allah’ın takdiri ve isteği ile değildir. (Şura/30) Mesela: Kişi haksız yere adam öldürdü. Allah öldürmeyi yasaklamış. Bu ölümü ve öldürmeyi Allah istememiştir. Yani Allah’ın istediği ve belirttiği 'kader' değildir karıştırılmasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum