Hem acı hem de utanç verici
Türkiye’nin en önemli deprem uzmanlarından Prof. Dr. Mustafa Erdik büyük acılar yaratan Kahramanmaraş merkezli depremler hakkında bilgi verirken içimi yakan bir kelime kullandı.
Prof. Dr. Mustafa Erdik’e göre, bu ülkemizin yaşadığı en yıkıcı depremdi. Fakat şu ana kadar açıklanan resmi rakamlara göre 44 bine yakın can kaybı olması, “yüzümüzü kızartacak, utanılacak” bir durumdur. Bölgede koordinatör Vali olarak hizmet veren Osman Bilgin’in dediği doğru çıkarsa yani ölü sayısı ve hasar miktarları resmi rakamların 3-5 katı ise vay halimize.
Prof. Dr. Mustafa Erdik ölü sayısının neden utanç verici olduğunu, 2010 Şili depremi ile kıyaslayarak, anlattı:
Şili sosyoekonomik açıdan Türkiye’ye en çok benzeyen ülkelerden biri. 2010 yılında Şili’de olan deprem 9,2 gibi dehşet verici bir büyüklükte gerçekleşti. Bizim K.Maraş merkezli depremlerimizin 30-40 katı büyüklüğe sahip bu deprem 500 km kıyıyı etkiledi. Mali hasar 30 milyar dolar oldu. Fakat toplam ölü sayısı sadece 500 idi.
Prof. Dr. Mustafa Erdik, Şili’de bu büyük depremde ölü sayısının az olmasını, deprem şartnamesine uyulmuş olması ile açıkladı. Şili’de şartnamelerde perde duvar oranı fazla tutulmuş. Bizde bu oran yüzde 0,5-1 arasında iken Şili’de yüzde 3-6 arasında uygulanmakta imiş. Pinochet yönetiminde Şili inşaatlarda çok sıkı kontroller yaparak mevzuatın tam olarak uygulanmasını sağlamış. Sonuçta can kaybı az olmuş.
* * *
SORUMSUZ YETKİLİLER
Ülkemizin en önemli deprem uzmanının sadece acı verici değil, aynı zamanda utanç verici bulduğu bu hazin sonuçtan dolayı utanmış hiçbir yetkili göremiyoruz.
· Şehirleri fay hattının üstüne veya yakınına kurmuş olanlar…
· Verimli tarım alanlarını imara açıp, sağlam olmayan zemin üzerine binalar dikilmesine izin verenler…
· Amik Gölü’nü kurutup Amik Ovası yapan, sonra da imara açanlar, üstüne bir de havaalanı yapanlar…
· Müteahhitlerle al gülüm ver gülüm çalışan Yapı Denetim mekanizması kuranlar…
· Eski binaları sağlamlaştıramadıkları gibi, yeni yapılanların da çürük yapılmasına göz yumanlar,
· Siyasetin finansmanını müteahhit, Bakanlıklar ve Belediyeler üzerinden tedarik eden sistemi kuranlar…
· Sadece bu on ilde 294 bin binaya “İmar Barışı” ile ruhsat verenler…
· Depremde hiç zarar görmemesi gerektiği halde hizmet veremez hale gelen hastane, havalimanı, yol, okul gibi kamu yapılarını denetlemeyenler…
· Denetimden geçemediği için mühürlenmiş Grand Isias Oteli inşaatındaki mühürü açtıran, otelin müşteri kabulünü sağlayan ve 65 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan “siyasi irade”…
· Yüksek katlı apartmanların giriş katında kolon ve kiriş keserek yer kazananlar…
Bu “sorumsuzlardan” bir tanesi bile utanmadı, İSTİFA EDEN OLMADI. Özür dileyen bile olmadı.
Sonunda sorumluluk 1999 depreminde olduğu gibi birkaç müteahhidin üzerine atılacak gibi görünüyor. Tabi onlar da milletin öfkesi biraz durulunca serbest kalacak ve “sanatlarına” devam edecekler.
* * *
BARİ KURTARMAYI BECERSEYDİNİZ
Böylesine kötü şehirler yaratanlar, bari deprem sonrasında arama ve kurtarma çalışmalarında başarılı olsalardı.
Saplantı ve önyargıları yüzünden TSK’yı afet durumlarında kendiliğinden görevli sayan EMASYA (Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma) Protokolü’nü 2010 yılında iptal ettiler. TSK’nın DAFYAR (Doğal Afet Yardımlaşma) kapsamındaki görevlerine son verdiler.
TSK eskiden olsa ilk saatlerden itibaren her köye girmiş olurdu. Bu depremde ilk 48 saatte deprem bölgelerinin merkezlerinde bile neredeyse hiç görülmedi.
Bir TV yorumcusunun ettiği cümle aklımdan çıkmıyor: “Eğer ilk 72 saat iyi değerlendirilseydi mesela TSK ilk saatlerden itibaren arama kurtarma faaliyetinde etkin bir şekilde kullanılsaydı, 20 bin canımız kurtarılabilirdi.”
20 bin can ne demek? Bırakın 20 bini, 2 bin can olsa da çok büyük, 200 can olsa da.
Hele bunlardan biri sizin anneniz, babanız, eşiniz, çocuğunuz, kardeşiniz ise 2 can bile ne kadar değerli değil mi?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar herkesin çıplak gözle gördüğü gerçeği inkâr ediyor. “TSK ilk saatlerden beri sahadadır” mesajı ile sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor.
* * *
NOT DEFTERİNİ MİLLET TUTAR
AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan, böyle bir zamanda bile, bir Cumhurbaşkanının hiç ağzına almaması gereken sözler sarf ediyor. “Eski afetlerin sembolü olan Kızılay çadırlarını göremedik. 15 gün geçti hala çadır ve tuvalet ciddi sorun” diye eleştirenlere, başta ana muhalefet CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Be ahlaksız, be namussuz, be adi, vicdansız” gibi ifadelerle saldırıyor.
İktidar temsilcileri (R.T. Erdoğan, Ömer Çelik ve küçük ortak Devlet Bahçeli) hesap verme mevkiinde oldukları halde, kendilerini eleştirenlere “not tutuyoruz, deftere yazıyoruz, hesabını soracağız” tehdidini savuruyor.
Devlet başkanının nasıl olması gerektiğini öğrenmek için Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatini hatırlamak gerekiyor:
“Güceniklik bize; gönül almak sana. / Suçlamak bize, katlanmak sana./ Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.”
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. / Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
Demokrasilerde esas defteri millet tutar. Çok uzak değil nasılsa 18 Haziran’da yapılacak seçimde deftere yazdıklarını çıkarır ve hesabı sorar.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.