Her büyüme kalkınma değildir
Ekonominin temeli üretimdir. Üretimin temeli de çalışanın istihdamı. Tabi üretme basamağına gelmek için bilim, yani araştırma geliştirme gerektiğini herkes bilir. Üretmek için yatırım gerekir, yatırım için de girişim, müteşebbis hürriyeti, mesken dokunulmazlığı ve bağımsız güvenilir hukuk lazım.
Gelişmiş demokrasiler önce insana, bilime ve teknolojiye yatırım yapar, sonra bu değerler üretim ve yatırıma dönüşür ve ekonomi de zaten kendiliğinden gelişir. Çünkü geliştirdiğiniz teknoloji ekonominize artı değer ve istihdam olarak döner. Aksi durumda siz hem bilimi hem teknolojiyi üretmek yerine takip eder, hem de ülkenizin gelirini dışarı aktarırsınız. O yüzden inşaat projeleri yaptık demek yerine, bilim ve teknoloji üretecek insan yatırımı yapalım ki ülkemiz istediğimiz yere gelebilsin. Yani gelişmiş demokrasi olmadan gelişmiş ekonomi olunmuyor.
Otoriter büyüme modeli olarak Japonya, Hitler dönemi Almanya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyeti örnek olarak gösterilmektedir. Almanya ve Japonya militarist sistemle kalkınmasını sağladı. Stalin köylü toplumdan sanayi toplumuna geçişi sağladı sonra durakladı en son çöktü.
Çin'de demokrasi yok fakat büyüme oranları yüksektir. Ancak büyüme tek başına kalkınmayı göstermez. Halkın refah seviyesini kalkınma gösterir. Uluslar arası standartlara göre de, Çin gelişmiş ülke değildir. Küreselleşme ile çok uluslu şirketler Çinin nüfusunda emek ucuz olduğu için Çine yatırım yaparak Çini üretim üssü haline getirdi. Küresel süreç Çin'in büyümesine destek verdi, fakat bu desteğin kendi halkından çok gelişmiş ülkelere yararı oldu. Dünyada büyük üretim şirketleri Çin ucuz emeğini kullandı, Çin'in döviz rezervlerini de ABD kullanıyor.
Bir toplumun eğitim düzeyi ve eğitim kalitesi, kişi başına düşen doktor sayısı, çocuk ölüm oranı, kişi başına düşen gazete okuma oranı, öğretmen sayısı gibi sosyal ölçütlerle, çevre şartlarının iyileşmesi de kalkınmanın birer göstergesidir. Ayrıca teknolojik gelişme de kalkınmanın bir unsurudur. Kalkınma, halkın değer yargıları, dünya görüşü ile tüketim ve davranış kalıplarındaki değişmeleri içerecek biçimde toplumsal ve kurumsal yapıda dönüşüme yol açan bir iyileşmedir.
Otoriter kalkınma geçici olarak planlama yönlendirme ile üretim artışına o da büyüme artışına sebep olur. Sürdürebilir kalkınma daha değerli ve daha önemlidir. Bu despot ister seçimle gelsin ister darbe ile gelsin kim olursa olsunlar başta kalabilmek için devlet imkanlarını kullandırmak, yandaş medya kurmak, yaratmak ve popülizm yapmak zorundadır.
Petrol üreten bazı Arap ülkelerinde olduğu gibi, gelir artışı yüksek fakat yaşam kalitesi düşük, katılımcı demokrasiye sahip olmayan bir toplum gelişmesini tamamlamış bir toplum değildir
Despotik rejimlerde kalkınma sağlanamaz; Çünkü hem sosyal harcamalar için yeterli kaynak kalmaz ve hem de diktanın devamı için zorunlu olarak insan hakları sınırlı olur. Eğitim diktatörün ideolojik çizgisinde olur. Devlet tek partinin devletidir veya tek diktatörün devletidir. Kurumsallaşma yoktur. Hukukun üstünlüğü yoktur. Bu nedenle de demokrasi yoksa büyüme olsa da kalkınmışlık seviyesi de düşüktür.
Diktatörler toplumun bir kesiminden destek almak için toplumsal ayrışma yaratacak ve diktatörün dağıtacağı para ve imkânların önemsenmesi için gelir dağılımını bozacaklardır. Bu şartlarda kalkınmayı sürdürmek imkânsızdır.
Günümüz dünyasında gelişmeyi ve kalkınmanın formülü nedir denildiğinde özgürlük, adalet ve eğitim deniyor. Uçmak için iki kanada, yürümek için iki ayağa duyulan ihtiyaç gibi bir binanın temeli söz konusu olunca taşıyıcı kolon önemlidir. Eğer ülkenizin sağlam temeller üzerinde yükselmesini istiyorsanız özgür düşünceyi ifade özgürlüğünü ve düşünce hürriyetini en önemli taşıyıcı kolon olarak görmeniz gerekiyor. Saygın ve sağlam demokrasiye sahip olmak için hukukun üstünlüğünün sağlanması hukuk devleti ve adalet anlayışına sahip yönetim sisteminiz diğer kolon olmalı. Beşeri sermaye, eğitimli nüfus bunu ise araştırma, geliştirme kaynak aktarıp eğitim seferberliği ile kaliteli eğitim diğer sütün. Özgürlük, adalet ve nitelikli eğitimle çağa damga vururuz. Sistemli planlı programlı olarak öncelikleri belirleyerek bir kalkınma hamlesi yakalayabiliriz. Eğitim kalitesini artırır, sorunlara çözüm bilimsel olarak ortak akılla çözmeyi başarırsak kolektif bir kalkınmayı sağlarız.
Yüksek teknolojili, yüksek katma değerli ürünleri teşvik etmek, Ar-Ge’ye daha çok kaynak ayırma veya ‘Sanayi 4.0’ı Yakalama’ türünden temennilerin hayat bulması da buna bağlı.
Otoriter kalkınmanın yerine, demokrasimizi geliştirmeye öncelik vermeliyiz.
İktisadi gelişmemizi hızlandırmak için demokrasi, kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargıya ihtiyaç vardır. Merkez Bankası’nın, TSK, HSYK, YSK’nın, BDDK gibi kurumların bağımsızlığını güçlendirmekten başka yol yoktur.
Onun için “hukuk devleti” ve “kurallı piyasa” ekonomisi için de kaideli devlet yönetimi gereklidir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.