“HERKES BİRBİRİNE SAHİP ÇIKSIN!” DİYORDU…
Batı kültüründen bize bulaşan bir hastalıktır kendi için yaşamak. “Bana değmeyen yılan bin yaşasın!” yani bencil insan olma durumu.
Bizlerin inancında ve anlayışında ise, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir!”, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, aranızda sevgi ve muhabbeti ikame etmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” vardır. VARDI!
Vardı diyorum. Çünkü, son yıllarda acılara olan duyarsızlığımıza, ölümlere yaptığımız saygısızca yorumlara bakınca, bu biz olamayız diyorum. Gerçekten de kim olduğumuzu bilmiyoruz.
"O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı, sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. O, (her şeyi bilen) Alim'dir." (Bakara, 2/29)
Evrende bir toz zerresi kadar bile yer kaplamayan biz insanlar için yaratılan güzelliklerin idrakinde değiliz. Bu idrak içinde olmayan insan, hangi erdemli duruşun ve VİCDANIN taşıyıcısı olabilir ki?
VİCDANIM VAR, ÖYLEYSE İNSANIM.
Son günlerde artık iyice su yüzüne çıkan büyük ve toplumun hala göremediği sorundan “insansızlığımızdan” bahsediyorum. Bilim ve akıl kadar, vicdanların da kaybedilmesi meselesinden.
Bilgi üretemeyen toplumların geleceğinin olmayacağı gerçeği kadar, vicdan ve sevgiyi kültürüne dahil edemeyen toplumların da kendi karanlıklarında küçülüp, yok olacakları gerçeğini bilmemiz gerekir.
Vicdan ve akıl, insanın fıtratını ortaya çıkaran temellerdir.
Eğer akıl ile vicdanı birlikte hareket ettirmez, vicdanı harekete geçirecek duygusal eylem olan “empatiyi” kullanmazsak, akıllı robotlardan ne farkımız kalır? Empati dediğimiz eylem aynı zamanda; bir bütün olmanın, sevginin ve vicdanın temel taşı değil midir?
Ayrılıklarla parçalanan, gerçek zenginliğin farkına varamadıkları için birbirlerinden her geçen gün daha da fazla nefret eden insanların yaşadığı bir ülkede, insanlarının mutlu olmasını sağlayacak çaredir “duygudaşlık ve vicdan”.
Yapılması gereken ise, vicdanı harekete geçirecek olan empati yapma yetimizi geliştirmektir. Burada sözünü ettiğim “zorunlu empati” değil, içten hissetmek. “Acınızı anlıyorum” şeklindeki sözde cümleler değil, kendini toplumuna ve insanına karşı sorumlu hissetmek yani “vicdani sorumluluktur”.
Kısa bir bilgi; “Vicdan her bireyin içinde doğuştan var olan, kişiye doğru ve iyi olanı yapmaya yönlendiren içsel bir güçtür.”
Bu GÜÇ tıpkı uzlaşma, acıma ve sevgi duyguları gibi çocuk yaşta (aile ortamında, içinde bulunduğu toplumunun değerleri ve inançları ile) ediniliyor. Sonrasında da ya gelişiyor ya da köreliyor. Günümüzde sıklıkla şikâyet ettiğimiz “toplumsal duyarsızlığın” nedenlerini bilelim istedim. Herkesten vicdanlı olmasını bekliyoruz ama kendi eksiklerimizin ve sorumluluklarımızın bilincinde değiliz.
Her kim olursa olsun, masum insanların ölümüne seviyesizce yorumlar yapıyor, insanının acısını paylaşamıyor, çevresine hoş görü ve sevgiyle bakamıyorsa, en önce insan(sız)lığını ve kör nefsini sorgulamalıdır.
Tam da toplumun savrulmuşluğundan, “para, makam ve mevkinin” cenderesinde kalmış insanların vicdan yoksunluğundan dert yanarken, en insani mesaj bir şehit yakınından geldi. BİR ŞEHİT YAKINI (hem de o büyük yürek yarasıyla birlikte) diyordu ki; “HERKES BİRBİRİNE SAHİP ÇIKSIN!”
Bu insan varlığını anlamlı kılan vicdanlı çağrı, umarım hepimize örnek olur.
Her seferinde yüreklerimizi yakan şehitlerimize ve on bir genç kadınımıza Allah'tan rahmet ve ailelerine sabır diliyorum. Ülkemizin başı sağ olsun.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.