Hırsızlık O Kadar Kötü Değil...
Hatırlayınız, kısa bir süre önce ülkemizin önde gelen kurluşlarından birinin başındaki adam Ebola hastalığı için buna benzer bir laf etmişti. “Ebola o kadar da kötü değil, yalnız kime bulaşırsa onu öldürüyor. Buu söz manyakça idi. Şimdi bu söze paralel bir laf da ben ediyorum:
“Hırsızlık o kadar da kötü değil, yalnız kime bulaşırsa onu ihya ediyor.”
Benim bu sözümü nasıl buldunuz? Cesaretim olsa, daha ilerisin söyleyeceğim.
“Bugüne bugün Türk vatandaşı olup da hırsızlığa bulaşmamış bir tek kişi bulunur mu? ”Böyle diyecek olsaydım, pek mi uçuk kaçık düşerdi? Daha önce de yazdım, Danimarka’da benim insanım, markette domates satın almaya çalışıyor. Plastik torbalar içine beşer onar domates koymuşlar ve üzerine de fiyat etiketi yapıştrmışlar. Hacı arkadaşım, göremediği kameralar önünde satın almaya karar verdiği plastik torbanın içine bir başka torbadan aldığı iki domatesi daha sıkıştırmaya çalışıyor.
Ne kazanacağını hemen söyleyeyim. Türk parasıyla sadece dört kuruş.
Türkiye’de yıllarca fiş toplama adı altında bir komedi oynandı. Milyonlarca kişi aydan aya uydurma faturalar peşinde koşturuldu. Kendisi yurt dışında olduğu halde Türkiye’de hak ettiği aylıklarını onun adına alan yakınları fiş topladılar. Maliyeye verdiler. İade para aldılar. Bu hırsızlıktı.
Böyle bir tezgâha “Hayır...” diyen çıktı mı bilemiyorum.
Günümüzde hem Mercedes araba sahibi, hem de yeşil kart sahibi olanlar var. Devletin fakir fukaraya dağıttığı kömürü, makarnayı alanlar arasında beş katlı apartman sahibi olanlar var. Türkiye’de “Bende yemek yiyenler arasından yüksek rakamlı fatura isteyene rastlamadım” diyebilen lokanta var mı?
Örneğin en acısını da sona sakladım: Ege bölgesinde bir tatil beldesinde devletin bir gençlik kampı var. Geçtiğimiz yaz bu kampta yurt düzeyinden toparlanan engelli yavrularımız konuk edildi. Ve bu yavrularımızın koruyucu meleği olarak çırpınan pırıl pırıl vatan evladı eğitimcilerimiz hemen yakında bulunan markete geldiler. Beş yüz liraya yakın değerde viski ve rakı satın aldılar.
Parayı öderken tavırların en tatlısıyla bir ricada bulundular:
“Lütfen bir fatura verir misiniz?”
Fatura hazırlanırken de dedilerki:
“Gençlik merkezimiz adına olsun. Ve lütfen çeşitli gıda maddesi diye yazınız.”
Şimdi o Gençlik merkezi canlı biri olsaydı, akşam sabah sarhoş dolaşıyor olacaktı. İşte ben bunun için diyorum ki, “Hırsızlık o kadar da kötü şey değil. Hırsızlık kötü olsaydı, bugüne kadar en yukarıdan aşağıya kadar birkaç kişinin hırsızlıktan kaçındığını işitmiş olmaz mıydık? Hırsızlık kötü olsaydı, dilimizde “Bal tutan parmağını yalar” biçiminde bir atasözünün ne işi vardı?”
“Ve kısaca demokrasilerde çoğunluğun dediği doğrudur, sayılmıyor mu? O nedenle de bizde bu yolda bir oylama yapılsa hırsızlığın bal gibi tatlı bir şey olduğu sonucu çıkmaz mı? Çıkmaz diyecekler yakın geçmişte yaşadığımız oylamalara bakarlarsa belki de yanıldıklarını anlarlar.
Facebook üzerinden bu konuda beni hırpalayan Çankırılı hemşehrime selam ediyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.