İdealleri ve kahramanlık ruhunu öldürmeyin!
Uçsuz bucaksız bir coğrafyayı tahayyül eden bir neslin; gencecik yaşlarında kendini dünyanın merkezi görmesini, dünyaya nizam vermek için yaratıldığı misyonunu aklıyla idrak edip kalbiyle tasdikinin duruşundan bugünlere gelişinin hüznünü yaşamasıdır bizi kahreden. Gerilen bir yaydan ok gibi fırlayıp hedefine ulaşmaktan başka bir düşüncesi olmayan bir nesilden oku yol arkadaşına atmak için entrikalar peşinde koşan pragmatist -egoist bir neslin ikiyüzlülüğüdür bizi kolsuz kanatsız bırakan…
Tarih hep bir avuç kahramanın hikayesini yazar. Yığınlar ise arkalarında yürür. O kahramanları ki, yardan-serden geçmiş, geleceğe yürüyen, muhteşem maziyi mukadder atiye bağlayan öncü ve adanmış kuvvetler olmuştur. İbrahim gibi inancı uğruna fedakarlığı gözünü kırpmadan gerçekleştiren bir duruşu, İsmail gibi teslimiyetin abidevi sembolü olmuşlardır.
Kahramanları zirveye çıkaran adanmışlıklarıdır. Bu adanmışlık; gündelik telaşlar, çıkarlar, egolar ve ikbal oyunları değildir. Kürşad’ın hala anılıyor olması, değerleri için hedefe gerilen yaydan bir ok olup hedefe kilitlenmesidir. Mustafa Pehlivanoğlu’nun darağacına giderken yine ecdadı gibi o mukaddes misyona uygun davranışına ibretle şahit olmaktayız. “Zafer her zaman Allah’a inananlarındır”
Kahramanlar hep bir misyon peşinde koşmuşlar, yolda olmayı, menzile varmayı, bu uğurda mücadele etmeyi en büyük ve kutsal görev addetmişlerdir. Hedef ile hedefe ulaşmak için kullanılan araçları hiçbir şekilde karıştırmamışlar, aracı kutsallaştıran miyop bakışlıların ruh haline tebessümle bakarak acımışlardır. Araçları amaca dönüştüren mankurtlara tepki göstermemişler sadece ruh hallerine üzülerek kaybedilen değerler olarak görmüşlerdir.
O kahramanlar ki; “Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister, büyük devlet kurmak için büyük kan ister…” Diyerek “ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum diyen ruhu kuvveden fiile çıkarmışlardır. “
Kahramanlarda; tarihi misyon hep devam ediyor... Zaman farklı olsa da duruş ve asalet hep saat gibi kurulmuş olup menzile ulaşma gayretinde... İnkılap mı diyorsunuz, kahramanlık mı, duruş mu işte bunların hepsi birer abidevi sembollerdir. İsimler farklı, tarihler farklı ama misyon hep aynı.
Kahramanlar; aşıktırlar börtü böceğe, çevreye, hayatta, insana, evrene ve onun sahibine yani mutlak varlığa. Velhasıl her şeye aşıktırlar. Aklıyla hareket eder duygularıyla yaşarlar.
Basit hesaplar, gündelik telaşlar, kahpe oyunlar ve Bizans entrikaları uğruna kahramanlık ruhunu öldürmeyelim! Eğer o ruhu öldürürsek ölen o kahramanlar değil, ölen Türk milletinin milli direnişi olur.
İkiyüzlülük, yalan -yanlış bilgiler, kahpe oyunlar, bilgi çarpıtmaları belki size bir mevzi kazandırabilir ama kazanırken kaybettiğinizin bile farkında olmadan koca gemiyi ya batırır ya da karaya oturmasına sebep olursunuz.
Bulunduğunuz yapılar kutsal değildir. Organizasyonlar ve yöneticileri vazgeçilmez değildir. Vazgeçilmez olan idealleriniz, Kızılelma ülkünüzdür. Eğer idealleri ve ona adanmışlıklarını esas alırsanız hedefe ok gibi kilitlenip menzile varırsınız yoksa o idealler ve kahramanlık ruhu yok olursa kilitleneceğiniz egolarınız, çıkarlarınız olacaktır.
Sizin egolarınız, çıkarlarınız ne milli menfaatler ne de ülkenin bekası olmayacaktır. Küçük hesaplar peşinde koşup büyük idealleri ıskalamayalım. Sureti haktan görünen bukalemunlar uğruna kahramanları dışlamayalım.
“Bir elime ayı bir elime güneşi verseniz davamdan vazgeçmem diyen” bir kahramanlık hikayesini gerçekleştirmek gibi asli misyonumuza dönerek yeniden dirilişi gerçekleştirmek zorundayız. Yoksa mevzi başarılar ile oynaşta olmanın bir başarı olmayacağını tarih bize sayısız örneklerle göstermiştir vesselam.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.