İkinci Yüzyıla girerken stratejik yönetim anlayışımız
Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına ulaştığımız bugünlerde, geçmişi değerlendirip geleceğe yön vermek her vatansever gibi benim de sorumluluğum. Stratejik Yönetim kavramı çok geniş bir konu olsa da, birinci yüzyılda yaşanan bazı uygulamaları hatırlatarak başlamak istiyorum.
Kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk askeri bir deha olduğu kadar, devlet yönetiminde aldığı doğru stratejik kararlarla hepimize örnek olacak bir düşünme mirası da bırakmıştır. Bu mirasa sahip çıkarak, gösterdiği yolda bayrağı daha ileriye taşımak, her genç ve yetişkinin en önemli görevi ve sorumluluğudur.
Stratejik düşünebilmek ve proaktif kararlar almak, bir yetenek olduğu kadar aynı zamanda eğitimle de ilgilidir. Türkiye’de strateji eğitimi veren çok az eğitim kurumu vardır. Strateji; siyaset ve bürokrasi kadroları için de önemli olup, tüm dünyada olduğu gibi ülkeleri uzun dönemli planlamalarla aydınlık bir geleceğe taşır. Buna karşın zaman, zaman gördüğümüz gibi başına “Strateji” eklediğimiz her cümle ve karar stratejik değildir. Düşüncelerimi paylaşmıştım. https://abaybarsgogez.net/strateji-ve-siyaset/
Türkiye Atatürk döneminde 1933-1937 yıllarında stratejik bir hamle ile "Birinci Beş Yıllık Sanayi Plan"nı uygulamaya koymuştur. Bu hamle aynı zamanda ülkenin ileriki yıllarda "planlı kalkınma" stratejisinin de başlangıcıdır. Yetişmiş insan ve mali kaynakların yetersizliğine rağmen, uygulanan tüm Kalkınma Planları arasında %9,6 ile en yüksek başarı gerçekleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle "İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı" başlatılamamıştır. 1945’de savaşın bitmesiyle, 1960’da kurulan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) sonrası ilk "Beş Yıllık Kalkınma Planı" ancak 1963’de başlatılabilmiştir. Tesadüf bu ya, o günlerde askeri yönetim altındaki Güney Kore’ de ilk "Beş Yıllık Plan"a 1962’de başlamıştır. Bu konudaki değerlendirmelerimi yazımda anlattım. https://abaybarsgogez.net/cumhuriyet-donemi-planli-kalkinma-cabalarimiz/
İleri seviyede stratejik bir vizyon ile temelleri atılan Türkiye Cumhuriyeti, DPT’nin kuruluşundan önce 1933-1949 arasında Yüksek Müdafaa Meclisi Umumî Kâtipliği, 1949-1962 yılları arasında Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği, 1961 Anayasası'na göre Millî Güvenlik Kurulu (MGK) ve MGK Genel Sekreterliğini kurarak, askeri ve sivil stratejik hedeflerine ulaşmada çok önemli olan, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Strateji Belgesi- Kırmızı Kitap) ile uzun vadeli politikalarını belirlemeye başlamıştır. (Bknz. Wikipedia)
DPT, 2011’de kapatılmıştır. 2003’de AB’ye üyelik sürecinde MGK Genel Sekreterliğine sivil genel sekreter atanmış ve kurumun askeri üyeleri azaltılarak, sivil kadrolar ağırlıklı bir yapıya kavuşturulmuştur.
MGK’nın gündemi; Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmekte ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca düzenlenmektedir. Kurul üyesi bakanlar ile diğer bakanların gündeme girmesini istedikleri konular, MGK Genel Sekreteri tarafından Cumhurbaşkanına sunulmaktadır. MGK Genel Sekreteri toplantılara katılmakta, fakat oy hakkı bulunmamaktadır.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Stratejik Planlama
2003’de kamuda hesap verebilirliği ve mali saydamlığı sağlamayı amaçlayan, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yayımlanmıştır. Bu Kanunla, "Stratejik planlama ile asgari seviyede kamu kaynağıyla hedef sonuçlara ulaşılması ve toplum ihtiyaçlarına cevap verebilecek azami etkinin oluşturulması" amaçlanmıştır. Stratejik seviye; kalkınma planı ve kamu idaresinin stratejik planı, Uygulama seviyesi; performans programlarıyla ilişkilidir. 2005’de 5393 sayılı Belediye Kanunu ile nüfusu 50.000 ve üzeri belediyeler, 2004’de 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile büyükşehir belediyeleri stratejik plan hazırlamakla yükümlü kılınmıştır.
DPT, kamu idarelerine stratejik planlama sürecinde yol göstermek amacıyla 2003’de Kamu İdareleri İçin Stratejik Planlama Kılavuzu hazırlamış, 2006’da Kılavuzun ikinci sürümü uygulamaya konulmuştur. Eğer DPT 2011’de kapatılmamış olsaydı, daha etkin koordinasyon ve planlamayla sürece katkıda bulunacağını değerlendiriyorum.
Aralık 2005’de 5436 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı KHK - Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla tüm kamu idarelerinde Strateji Geliştirme Birimleri oluşturulmuştur.
2006’da Kamu İdarelerinde Stratejik Planlamaya İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik yayımlanmış, Şubat 2018’de görülen ihtiyaca dayalı olarak yenilenmiştir. Temmuz 2018’de 13 sayılı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile stratejik planlama ve performans programları ve faaliyet raporlarına ilişkin merkezi uyumlaştırma rolü Strateji ve Bütçe Başkanlığına verilmiştir. (Bknz; 2021 T.C. Cumhurbaşkanlığı Kamu İdareler Başkanlığı İçin Stratejik Planlama Kılavuzu)
Buraya kadar açıklamalarımızı tek cümleyle özetlemek gerekirse, Türkiye’nin temelleri MERKEZİ PLANLAMA, YERELDE UYGULAMA prensibi üzerine oturtulmuştur diyebiliriz. Kamu kurum ve kuruluşları, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Yerel Yönetimler de bu prensip ve kararlarla hareket etmek zorundadır.
2018’de partili Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sonrası TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yayımlanan torba kanunlar, KHK’ler ve bazı siyasi amaçlı kararlarla, yerel yönetimler ve yerelde uygulama gerektiren ekonomik, finansal ve sosyal kararlarda, merkezi planlama ve kurallara aykırı müdahalelerle, denge- denetleme ve hedeflerle yönetim prensibinin yara aldığını görüyoruz. İsminin başında Türkiye ve Cumhuriyet olan kurumlarla, bu kurumların kararları ve ilan ettikleri rapor- plan- program- hedeflere güven sarsılmıştır. Orta Vadeli Plan hedefleri, TUİK istatistikleri, TCMB’nin bazı kararları bu tespitime örnektir.
Diğer taraftan kurum ve kuruluşlar, stratejik planlar ve performans programlarına göre yürüttükleri faaliyetlerin, performans ölçütlerine göre hedef ve gerçekleşme durumu ile meydana gelen sapmaların nedenlerini açıklayan faaliyet raporunu hazırlamak zorundadırlar.
Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının mali ve performans denetimleri, TBMM adına denetim yapan Sayıştay DIŞ denetimi, İçişleri bakanlığı ve diğer bakanlıkların ise VESAYET denetimleri ile gerçekleştirilmektedir. Ayrıca her bakanlık ve kamu kuruluşu ile belediyelerde doğrudan bakan veya belediye başkanına bağlı Teftiş Kurulları İÇ denetim görevlerini sürdürmektedirler. Yaptığım incelemelerde, bu denetimlerin kurum personeline tebliği, halka duyurulması ve aksaklıkların giderilmesinde yeterli özenin gösterilmediğini görüyorum. Denetimlerin konsolide edilmeyip, sinerjik etkilerinden yeterince yararlanılmadığını ve bu yüzden takip eden yıllarda yapılan denetimlerde, sistematik olarak hataların tekrar ettiği kanaatindeyim.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte TBMM’nin temsil ettiği yasama erkinin etkisinin azalması, kuvvetler ayrılığı sisteminin bozulması, liyakat yerine kurumlarda üst yönetici atamalarında partiye veya siyasi erklere bağlılığın ön planda tutulması, yerel yönetimlerde siyasetin etkisi; benim bakanım - başkanım - valim - memurum türü korumacılıklar, denetimlerin etkisini zayıflatmaktadır. Yapılan denetimlerde stratejik yönetim plan ve programlara uyumsuzluk, SAYDAMLIK ve HESAP VEREBİLİRLİK ilkesine uygun olmayan harcamalar, işe alım, bütçe harcamalarında özensizlik, yatırım programları vb. uygulama sonuçları, hatta Sayıştay infaz ilamlarının yerine getirilmemesi, geleceğe yönelik “stratejik hedeflere uygun yönetim” beklentisi içinde olanları endişelendirmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları, Osmanlı Devleti'nin çağın gerisinde kaldığı için çöktüğünün bilincindeydi. Atatürk önderliğinde başlatılan Türk çağdaşlaşma hareketi, toplumsal çağdaşlaşmayı, her şeyden önce bir "var olma mücadelesi" olarak kabul etmiştir. İşte bu gerçekçi düşüncenin ışığında Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kalkınma hedefleri ve “Yüce Türk Milletini” hakkı olan uygarlık düzeyine ulaştırmak, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin "var olma savaşı"nda en öncelikli konuyu oluşturmaktaydı.
"Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla memleket bir çağdan yeni bir çağa götürülmüştür. Yüzyıla bir adım kala ulaştığımız seviye gerçekten çok büyüktür. Ancak amaca tam ulaşılamamıştır. Hedefimiz, Türk milletinin akıl ve bilimin aydınlattığı yolda, Atatürk'ün gösterdiği amaca kesinlikle erişmesidir."
İkinci yüzyılda, MERKEZİ PLANLAMA, YERELDE UYGULAMA, ETKİN DENETİM VE KOORDİNASYON sisteminin kamu ve yerel yönetimlerde yerleşerek, stratejik planlarla belirlenen hedeflere ulaşılabilmesi, strateji eğitimi veren eğitim kurumlarımızın ve strateji okuryazarlığının artması umuduyla, sevgiler ve saygılar sunuyorum...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.