İlk ders ve Ramazan bereketi
Ramazan geliyor, siyasetten biraz uzaklaşalım Ramazan’ın bereketinden istifade edelim, ne dersiniz?
Televizyon izliyorum. Veyis Ersöz, Edirne’de. Seçim öncesi sokaklarda halk ile konuşuyor. Ali Paşa Çarşısı, Saraçlar caddesi. Bir ara arka planda Edirne Merkez Postanesi ekrana geldi.
Hanıma dönüyorum ve soruyorum: “Hatırladın mı postaneyi?” Gülümsüyor ve 31 yıl öncesine gidiyoruz. Edirne’ye evlenmiştik. Akşam İzmit’e ailemize telefon etmek için çarşıya Merkez Postaneye inmemiz gerekiyordu.
Postaneye geldik ve telefon yazdırdık yarım saate yakın bekledikten sonra telefon görüşmemiz çıktı ve hanım annesiyle görüşmüştü.
Ersöz, biraz sonra Belediye önünde Selimiye bahçesinde Belediye Başkanı ile Edirne’yi konuşurken akşam ezanı okundu. Selimiye’nin mahyasında Ramazan müjdeleri vardı:
“Oruç bedenin zekatıdır”
“Oruç tut, sıhhat bul”
Mahya; bana ilk dersimi hatırlattı:
32 sene önce 12 Mayıs’da öğretmenliğe başladım. İdareci ve öğretmen arkadaşlarla tanışıp okulu gezdikten sonra Müdür Bey; “Hocam, …bey bugün yok dersi boş geçiyor. İstersen derse girebilirsin senin için de iyi bir başlangıç olur ders de boş geçmemiş olur” dedi. “Peki hocam” dedim ve ilk dersime girdim.
Öğretmenlik mesleğinde ilk dersler pek heyecanlı olur. Stres noktasında heyecan yoktu ama öğrencilerimle buluşacak olmamım heyecanı vardı.
“Ya hoca stajda mı yapmadın? Stajda ders anlatman gerekirdi.” diye haklı olarak düşüneceksiniz. Maalesef stajda da ders anlatma heyecanından mahrum kalmıştım. Araya girmişken onu da anlatayım çünkü bu anlatacağım olay Edirne’deki ilk dersimin önemini ortaya koyacaktır.
Üniversiteyi İzmir’de okudum. Öğretmenlik stajımı İzmir Eşrefpaşa Lisesi’nde yaptım. Ders anlatma sırası bana geldiği gün okula arkadaşlarımla birlikte gitmiştim. Ben günün son dersi ilk dersimi anlatacaktım. İyi de hazırlanmıştım. Rehber öğretmenimiz o gün okula gelmediği için dersleri biz stajyer öğrenciler anlatıyorduk. Arkadaşlarla müdür yardımcısının odasında çay içerken benim ders vaktim geldi. İzin isteyip sınıfa gitmek için çıktım. Heyecanlıydım ve biraz da rahattım. Çünkü tek başıma sınıfa girecek ders anlatacaktım. Heyecanla merdivenleri indim sınıfın kapısını büyük bir heyecanla açtığımda sınıf karşımda duruyordu, ancak sıralar bomboşdu. Büyük bir şevk ve heyecanla girdiğim sınıftan boynu bükük ayrılmıştım. Yukarıya Müdür Yardımcısının odasına çıktığımda; Hayrola Adem, dediler. Hocam öğrenciler yok, sınıf bomboş dedim. Müdür Yardımcısı “Hocam şimdi hatırladım. Hocahanım olmadığından son ders diye öğrencileri göndermiş olmalıyız” dedi.
İşte Edirne’deki ilk dersim benim için bu yönüyle de önemli idi.
İlk dersimi nihayet anlatacaktım. Tabii ki heyecan da vardı. Hem de iki kat. Sebebi Tarih öğretmeniyim, “Din Bilgisi ve Ahlak Eğitimi” dersine giriyorum. Öğrenciye ne anlatacağım, dersi nasıl dolduracağım, plan yok, üstelik kendi branşım da değil. Ortaokul öğrencileri idi. Sınıfa girdim. Tabii ki öğrenciler beni beklemiyordu. Ben ilk dersimin, öğrencilerim yeni öğretmenle karşılaşmanın heyecanı içindeydi. Kendim takdimden ve öğrencilerin halini hatırını sorduktan sonra konuya giriş yaptım:
Hani derler ya “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş.” Benim de imdadıma Selimiye’nin mahyası yetişti. 32 yıl önce idi. 1986 Ramazanı 12 Mayıs’da yani benim ilk dersimin günü başlamıştı.
Söze “Arkadaşlar Selimiye’nin mahyasında 'Oruç tut, sıhhat bul' yazıyor. Nasıl yani sabahtan akşama kadar aç kalmanın sağlıkla ne ilişkisi var?” sorusuyla derse başlamış oldum. Sohbet ortamında ve öğrencilerimin tamamının fiilen katıldığı güzel bir dersle meslek hayatıma başlamıştım. Artık gerisi rahatlıkla gelebilirdi. Ramazan bana daha ilk gününde bereket getirmişti. İYİ Ramazanlar...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.