İlkelerinden sapmadan gelişmek ve olgunlaşmak
Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan Bulut dostumuz geçen hafta köşe yazısında, 09 Haziran’da sonsuzluğa uğurladığımız, Hoca Ahmet Yesevî Vakfı Başkanı, ERDOĞAN ASLIYÜCE hakkında bilgiler verdi.
“Aslıyüce, her fırsatta Türk yurtlarını adım adım gezer ve sosyal antropolog gibi aldığı notları önce yazıya sonra kitaba dönüştürürdü. Bu gezi yazıları sebebiyle, “Günümüzün Evliya Çelebisi” olarak da anılırdı.
Geziler sırasında kimlerle birlikte fotoğraf çektirdiyse, bastırır, hepsine birer tane gönderir ve böylece yeni dostluklar kurardı. Tanıştığı insanların sadece telefon numaralarını almakla yetinmez, çektiği fotoğrafları göndermek için adreslerini de kaydeder, böylece her gittiği yerde bir irtibat noktası oluştururdu.
Zaten hayat felsefesini de Ahmet Yesevi’den aldığı ‘Sevgi tohumları ekelim ki, sevgi çınarları yetişsin!’ diye özetlerdi. Bu söz, Yesevi dergisinin logosunda da yer alıyordu.”
* * *
Bu yazının konusu Erdoğan Aslıyüce’nin yaptıkları değil. Aktif sendikacılığı bıraktıktan sonra Türklük, Türk Kültürü, Türk Tarihi sevdasıyla yaptıkları, yazdığı kitaplar, çıkardığı Yesevi Dergisi, düzenlediği konferanslar, Türk Milliyetçilerinin toplantılarında sunduğu tebliğler gibi hizmetleri nasıl yapabildiğini anlamak kolay değil.
Maksadım, kendine özgü (nevi şahsına münhasır) bir kişilik olan Aslıyüce’nin bir yönüne dikkat çekmekten ibaret.
Topluluklara konuşurken muzip bir gülümseme eşliğinde “Ey iman edenler!” hitabı, kendisini tanıtırken kullandığı “garip Türk, piyade Müslüman” gibi nitelemeleri, dinleyenleri çok farklı düşüncelere sevk edecek bilgilerin girizgahı gibiydi.
Araştırmalarında, akademisyenlerin dikkatini çekmeyen hususları yakalar, Aydınlar Ocağı, Türk Ocağı, Hoca Ahmet Yesevî Vakfı gibi yerlerde bu bilgilerini paylaşırdı. Pakraduniler, Tatlar, Sabetayistler gibi az bilinen ama halen etkili ve hedefleri büyük topluluklarla ilgili bilgiler verirdi.
* * *
SADİ SOMUNCUOĞLU’NUN KALEMİNDEN NİHAT GÜRER
Sadi Somuncuoğlu çok saygı duyduğum bir siyaset, devlet ve fikir adamıydı. Aktif siyaset hayatından sonra da yazıları, konferansları ve Milli Düşünce Merkezi’nde yürüttüğü faaliyetleri ile hizmet etti. Zamanın meselelerine Türk’çe bakışı yansıtan bir ülkü ve dava insanı olarak rol model oldu.
Ele aldığı bir konuyu çeşitli yönleriyle değerlendirip bir hükme vardığında o konuda konuşulması gereken her şeyi söylediğini anlardınız. Kafa karıştırmamak için konuyu ilgilendirmeyen şeylerden uzak açıklamalar yapardı. Değerlendirmelerini ve vardığı sonuçları net ve berrak bir ifadeyle ortaya koyabilen bir üslubu vardı.
Arşivimi karıştırırken, 18 Nisan 2018 tarihli, “Değişim 41 Gazetesi Özel Sayısı” karşıma çıktı. Bu özel sayıyı Rahmetli Nihat Gürer’in vefatından 15 ay kadar sonra yaptığımız anma toplantısı için yine duayen gazeteci Tanju Cılızoğlu (saygı ve rahmetle anıyorum) ile hazırlamıştık. Nihat Gürer’i bazıları sadece “Meral Akşener’in abisi” olarak bilir. Fakat O Türk Milliyetçilerinin saygın ve bilge büyüklerinden biriydi.
Bu gazetede çok sayıda dostunun Nihat Gürer hakkında yazdığı yazıları vardı. O dostlardan biri olan Sadi Somuncuoğlu’nun yazdığı yazıda bir cümlesi dikkatimi çekti:
“1970’lerde tanıdığım genç Nihat ile günümüzün Nihat’ı arasındaki tek farkı, ilkelerinden sapmadan gelişmeyi ve olgunlaşmayı başarmış olmasıdır. Muradım şu ki; Nihat Gürer kardeşim, samimi, dürüst, dost bir dava adamıydı; o kadar.”
* * *
Gerçekten hayat insanı zaman içinde geliştirip olgunlaştırıyor. Fakat gençliğindeki ilkeleri muhafaza ederek gelişip olgunlaşmak herkese nasip olan bir durum değil.
Bunun için bir davası, bir derdi, bir meselesi olmalı insanın. O dava uğruna adanmışlık duygusu ile yaşamalı. Verimli olmak, iz bırakmak için de değişmeyen ilkeleri, kopmayan güçlü beşeri ilişkiler ağı olmalı.
Nihat Gürer’in ilkelerinden birini Sadi Somuncuoğlu’nun yazısından okuyalım:
“2012’de bir seminerde konuştu. Gençlere dedi ki;
‘Eğer güç olmak istiyorsanız, eğer iktidar olmak istiyorsanız birbirinizi seveceksiniz. Çevrenizdekiler sizi sevecek. Gönül kazanacaksınız. Birbirimizin aleyhinde olmayacağız. Neyi savunuyorsak onu yaşayacağız.’
Ne kadar içten, naif, ince, gönülden konuşan dost bir insan değil mi? İnsanın özü de bu olsa gerek.”
* * *
İRTİBATI KESMEMEK
Erdoğan Aslıyüce nasıl ki “her gittiği yerde bir irtibat noktası oluşturuyorsa” Nihat Gürer de oluşturduğu ilişkiler ağını yüz yüze sohbetlerle, olmuyorsa telefon görüşmeleriyle hiç koparmadan güçlendirerek devam ettirirdi. Türkiye’nin onlarca ilinden insanlarla belli periyotlarla yaptığı telefon sohbetlerinin ne kadar etkili olduğunu cenazesine katılanların sayısı ve çeşitliliğini görünce daha iyi idrak ettik.
Mesela Sadi Somuncuoğlu bu irtibatın nasıl devam ettiğini şöyle anlatıyordu: “Yıllar yılları kovaladı, irtibatımızı hiç kesmedik. 12 Martlar, 12 Eylüller ve sonrasını yaşadık. Uğranılan zulümleri, haksızlıkları ve Türk Milletinin başına gelen ve gelecekleri kendince hep düşünürdü. Bazı izahlar geliştirerek geleceği okumaya çalışırdı. Sonra da ne yapılabilir diye hesaplar yapar, çareler arardı. Bütün bunları konuşmak üzere beni telefonla arar, uzun uzun anlatırdı. Ben de katıldığım veya katılmadığım yönleriyle fikirlerimi söylerdim. İddiacı ve ısrarcı değildi. Açık bir zihinle dinlerdi. Vefatına kadar devam eden bu görüşme ve düşünceler, aylık mesai halini almıştı.”
* * *
Nihat Gürer Ağabey benim bütün köşe yazılarımı da gazeteden okur ve her bir yazım için övgü dolu, moral verici cümlelerle teşvik eder, gerekirse yazı kapsamında bazı görüşlerini açıklardı. Bu tavrı benim için müthiş bir motivasyon kaynağı olurdu.
* * *
Bu özellikler öncelikle siyasetçiler için çok gerekli. Çünkü siyasetin malzemesi insandır. Siyasette kalıcı ve başarılı olabilmek için, çevrenizde çekirdekten çeperlere genişleyen halkalar halinde birlikte hareket edebileceğiniz, inancına, samimiyetine, ilkelerine, karakterine güvendiğiniz insanlar olmalı.
Belli makamlara geldikten sonra erişilmez hale gelen, kendisini var eden çekirdek kadro ve genişleyen halkalar halindeki kitlelerle irtibatını kaybedenlerin başarısı kalıcı olamaz.
Bu iki sendikacı kökenli, kendi kendini yetiştirmiş (otodidakt) dava ve gönül insanının ilke ve yöntemlerini paylaşıyorum. Çünkü gençler için ilham verici olabileceğini düşünüyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.