1. YAZARLAR

  2. Nurettin BÖLÜK

  3. İslam illa korkutarak mı anlatılır
Nurettin BÖLÜK

Nurettin BÖLÜK

ortakses
Yazarın Tüm Yazıları >

İslam illa korkutarak mı anlatılır

A+A-

                İslam illa korkutarak mı anlatılır?

                 Gittiğim bir köy camii imamı, ikindi namazı öncesi vaaz veriyordu. Cenaze olması sebebiyle konu, ölüm dünya ve ahiret hayatı ile ilgiliydi. Dünya hayatı güzeldir ama ahiret hayatı dünya hayatına göre çok daha güzeldir dedikten sonra; ölümsüz ahiret hayatını güzel yaşamak dünya hayatından geçeceğini haklı olarak belirtti.

                Yasin suresi (77-83 ayetlerini) mealen; Allah’ın yaratma ve diriltmede zorluk çekmeyeceğini inanmayanlar için örneklendirerek anlatması güzeldi. Bir cenaze namazı öncesi, Müslümanlara ölüm ve sonrasının konu edinmesi gayet isabetli idi.

                Ölen kişinin kabire konulmasından sonraki anlatımları ise, çok yanlıştı. Bu yanlışlık veya algılama bu imam arkadaşımızla da ilgisi yok. Çoğu din görevlileri ve kulaktan İslam’ı öğrenen insanlarımız, taklidi Müslümanlar, hiç inceleme yapmadan söylenen her şeyi kabul ederler.

                Hoca efendi, ölen kişi mezara konduktan sonra Münker ve Nekir adlı sorgu meleklerinin geldiğini; Rab, din, peygamber, kitapla ilgili sorgular başladığını anlattıktan sonra, kişinin boynuna bir yılan dolandığını belirtti. Yılan, ölen kişiye: Dünyada kendisini çok sevdiğini, şimdi kurtulmak için niye kıvrandığını söyler.

                Yılan, dünyada biriktirip garip-gurabaya harcayamadığı mal varlığı imiş. Dünyada beni çok seviyordun; bende sevgine karşılık boynuna dolandım, senden ayrılmadım diyecekmiş. Yanlışın neresini düzelteyim!

                Kur’an’ın hiçbir yerinde Münker-Nekir adında sorgu meleğinin varlığından söz edilmemektedir. Hadislerde de yoktur. Hadisler, Kur’an ayetlerinin Elçi tarafından tefsiridir. Olmayan sorgu meleklerinin tefsirinin de olmaması normaldir.

                Bizim insanımız dünya da kendine göre suçlu (günahkâr) gördüğü herkesi hemen cehenneme koymaya, ateşe atmaya çok meraklı. Sanki yetkili, hüküm sahibi kendileriymiş gibi. Öyle ki bahsettiğim imamın vaaz verdiği mihrabın üzerinde ‘’Hüküm verme yalnız Allah’a aittir.’’ Ayeti yazılı iken yılanı ölenin boynuna dolamıştı.

                Günde 40 rekât namaz kılan kıldıran bu Müslümanlar, her rekâtta okudukları Fatiha suresinin 3.ayetinde ‘’Maliki yevmiddin’’ (Din gününün sahibi) buyruğunu okumadan geçiyorlar veya okuduklarını anlamıyorlar. Bu ayette geçen din günü, hesap günüdür. Bazı mealler de hesap günü olarak tercüme edilmektedir, doğrudur.

                Hesap Günü ise kıyamet kopup mahşer kurulduktan sonra olacaktır. Hesap günü, dünyadaki mahkemelere benzememekte, herkesin yaptıkları bir deftere yazılı olarak yine herkesin eline verilecektir. Orada hâkim, savcı, avukat, şahit yoktur. Hiç kimse ben bu defterde yazılanları yapmadım deme ve itiraz etme şansı ve yetkisi yoktur. Defterde dünyada yaptıklarımızın dışında bir noktanın bile yazılması söz konusu olamaz.

                Çünkü, dünyada herkes için yazıcı ve koruyucu melekler vardır. Bu melekler uyumazlar, olmayanı yapılmayanı da yazmazlar. Ahiretteki hesap gününde etkili ve yetkililere biat etmiş hâkim, savcı, yalancı şahit olmaz. Günahkâr kişi ise Hesap Gününden önce cehenneme atılmaz. Cennet ve cehennemin şimdiden kurulu olduğu da tartışmalıdır.

                Kur’an da geçen bazı suçlular için belirtilen ‘’onların yeri ateştir.’’ Duyurusu, ölümün hemen ardında başlar anlamına gelmemektedir. Suç, günahkârlık çok açık ve affı da olmayacak şekilde oluşmuş ki yeri şimdiden belirtilmiştir. Bu çeşit ayetlere dayanarak ‘’Kabir azabı’’nın da hemen başlayacağı görüşünde olanlar da vardır. Ben aynı görüşte değilim. Ceza ve mükâfat hesap gününden donra başlayacaktır kanaatını taşıyorum.

                Bu tür düşünceler dünya hayatında da vardır. Bir kişi keyfi olarak hiçbir sebep yokken bir başka kişiyi zevk için öldürmüşse görgü tanıkları da varsa, duyan herkesin söyleyeceği, kesin idamlıktır, olacaktır. Tabii idam cezası kaldırılmamışsa. Bunun gibi Allah’ın kesin yasakladığı rezillikleri yapanların da ahiret hayatının iyi olmayacağı varsayım olarak söylenir, normaldir. Ama kesin hüküm vererek söylenmesi biz kullara ait değildir. Allah bu yetkiyi yaratılmışlara vermemiştir.

                Suçluların hesap gününden önce de ceza göreceklerine dair gösterilen en önemli ayet, Mü’min suresi 46. Ayettir. Allah bu ayette: ‘’Onlar sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün ise: ‘’Firavun ailesini azabın en çetinine sokun!’’ Denilir.

                Bu ayeti dayanak göstererek Kabir azabının varlığından söz edenler vardır. Kur’an bütünlüğünü bilenler, ayetlerin çift çift olduğunu bilir bir ayet başka bir ayetle teyit edilir. Kur’an da bu ayeti teyit eden başka bir ayet yoktur. Ölen kişinin cesedi kabirdedir. O da çürüyünceye kadardır. Esas canlı kalan ruhtur. Ruhlar, Berzah alemi dediğimiz geldikleri aleme giderler. Kabirde bulunmazlar. Azap var ise Berzah Aleminde vardır. Kabirde olmaz. Ceset azap görmez. Azap vardır görüşü zayıf bir görüştür. Öyle olsa Allah ilk sure olan Fatiha suresinde Hesap Gününden söz etmezdi. Hesap günü gelmeden ceza infazı merhamet edenlerin en merhametlisi olan (Gafur-ur Rahim) Allah tarafından uygulanmaz. Ölenlerin yakınlarının içten yaptıkları duaların faydasının olabileceğini hiçbir mümin göz ardı etmemelidir. Allah’ın merhametinden ümit kesmek, büyük günahlar arasındadır. Allah, şirk koşanların dışında isteyenleri ve istediğimi affederim derken, bize söyleyecek olumsuz hiçbir söz düşmez.

                Dinin emir ve yasakları ateşle, yılanla, şeytanla, zararlı cinlerle, kabir azabı ile vahşi hayvanlarla korkutarak anlatma yerine; verilmek istenen açık açık, herkesin anlayacağı şekilde anlatılması gerekir.

                Kadınlarımızın başlarının örtülmesi gerekliliği, saçlarınızın her bir telinden yılan asılacağı korkutmasıyla verilmemeli. Safların namazda sık tutulması istenirken, boşluklarda şeytanlar gezer yakıştırmasıyla değil, sıklaşmanın daha çok kişiye namaz kılma yeri açılacağı şeklinde verilmelidir.

                Hatta Allah’ı korkulacak bir varlık olarak anlatılması külliyen yanlıştır. Allah korkulacak bir varlık değil, emir ve yasaklarına uyulacak saygı sevgi duyulan bir varlıktır.

                Konumuzun başında belirtilen, kendisine verilen rızkı dağıtmadan ölen kişinin boynuna yılan sarıldığını söylemek, ayet ve hadisleri dikkate almadan söylenen; korkutarak belleklere yerleştirilmeye çalışılan bir öğretme metodudur. Halbuki Allah, korkutmayın sevdirin buyurmaktadır.

                İmam efendi bu tür yaklaşım yerine konuya olumlu yaklaşsa daha faydalı olurdu. Nisa suresi 39. Ayeti; ‘’Ne olurdu onlara, Allah’a ve ahiret gününe inansalar ve O’nun kendilerine lütfettiği nimetlerden dağıtsalar.’’ hatırlatarak, insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olduğu, Allah’ın sıfatlarında (isimlerinden) birinin ‘’Rezzâk’’ (rızık veren) olduğunu, biz halifelerin de Allah’ın bize verdiği rızıklardan olmayanlara vermemiz gerektiğini, vermekle rızkın azalmayacağını, artacağını; verme hazzının yüksek bir haz olduğunu, Allah’ın rızıklarından ihtiyaç sahiplerine verenlerden çok hoşnut olacağını münasip bir dille anlatsa, dinleyenler yılan korkusunu düşünme yerine ellerindeki fazlalıkları dağıtmaya odaklaşırlardı. Korkuta, korkuta bilhassa gençlerimizi dinden uzaklaştırdık. Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda gerekli uyarmaları yapmaları dileği ile.

 

                Nurettin Bölük 20.01.2025

               

 

               

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.